Yayınlanma Tarihi: 27 Nisan 2015 — okunma
Eğitimle Demokrasi Platformu (EDEP) fikir alışverişleri çerçevesinde dostlarımla alkış kavramı üzerinde durduk geçenlerde. Saygıdeğer dostumuz önceki Türk Dil Kurumu Başkanımız Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın’ın yönetiminde hazırlanan 2005 baskısı sözlükte alkış sözcüğünün iki anlamı şöyle veriliyordu: 1-Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpma, 2- Taraftar olma.
Bu iki anlamın dışında acaba tepki göstermek, protesto etmek yan anlamı da var mı diye baktım ama yok! Bizim kültürümüzde böyle bir protesto şekli yok. Halkın böyle bir ithal reklamı anlaması hiç mümkün değil. Ayrıca “Milletçe alkışlıyoruz” sözünün ardından gelen cümle de şöyle: Oy verin, gitsinler. Anlamı her yana çekiliyor. Oyu kime vereceğiz, nereye gitsinler?
Bizim köylü bir amcam şöyle bir soru sordu bana. Yeğenim CHP Tayyip’i alkışlıyor sonra da oy verin gitsin diyor, bunda ne mana var? Yanındaki arkadaşı da tamamlıyor: Ne mana olacak ki? Alkışlıyor işte Tayyip’i, oy verin geçsin gitsin, yola devam etsin diyor işte. Kendisi anlamıyor demek ki devlet işinden. Algı, verilmek istenen mesajın tam tersi!
Türkçe sözlükte bir de alkış ağası var. Anlamı, padişahı alkışlamakla görevli kimse. Osmanlı kültüründe var olan bir uygulamayı ortaya koydu CHP. Maşallah, tarihe sahip çıkıyor. Sürekli padişahlığından söz ettiği kişinin alkış ağalığını yapıyor.
Değerli dostlarım, ülkenin muhalefeti iktidarın alkış ağası oldu bu ülkede. Milletini tanımayanların kaderi budur. Her icraatlarıyla bilmezlik, anlamazlık mesajı verirler halka. Bakın şu uygulamalarına:
Partinin içinde ekonomist ve cumhurbaşkanı adayı bulamadılar, ithal ettiler. İyi yaptıklarını sandılar halkın gözünden düştükleri aldıkları oydan belli oldu.
Son günlerde de Finlandiya eğitim sistemi ithalini gündeme getirdiler. Haberleri var mı bilmiyorum ama Finlandiya eğitim sistemini incelemeye giden bir bilim insanı Doç. Dr. Hasan Demirtaş bir dergide bakın neler açıklamış?
“…Gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda Finlandiya’nın nüfusunun beş milyonun biraz üzerinde, öğrenci sayısının üç yüz bin civarında olduğunu ve refah düzeyinin de oldukça yüksek olduğunu öğrenerek gittik. Eğitim sistemlerinde savundukları en önemli değerlerin neler olduğunu sorduğumuzda “eşitlik” ve “güven” yanıtlarını aldık. ‘Bizim eğitim sistemimizde kent kırsal ayrımı yoktur, Herkese eşit eğitim vermeye çalışıyoruz’ dediler. Aklıma bizim ‘genellik ve eşitlik’ eğitim ilkemiz geldi, ama gelin görün ki uygulayamıyoruz.”
Düşündürücü değil mi? 300 bin öğrencinin sistemini, 17 milyon öğrenciye uyarlayabilmeyi mümkün görüyor CHP mantığı. 1986’dan beri sistem önerimi sunuyorum kamuoyuna ama arayan soran yok. Çünkü 5 bin nüfuslu okul yönettim, işin içinden geliyorum, damdan düştüm ama ithal değilim.
Halkı söğüşleyen dershaneler kapatılınca onu doğuran nedenleri ortadan kaldırın diye eleştiri var ama bir sistem önerisi yok. Kademelendirme yapıldı öğrencileri özelliklerine göre yönlendirmek için, eleştiri var ama yine öneri yok.
Ak Parti lideri dünyayla rekabet yapamazsak vagon oluruz, oysa lokomotif olmalıyız; ileri ülkelerde %70 mesleki eğitim % 30 klasik eğitim, bizde ise tam tersi dedi; doğru diyorsun gelin el birliğiyle bunu düzeltelim, şöyle yapalım böyle yapalım deme yine yok. Dedikleri sadece yapmayın, etmeyin!
Seçim bildirgelerinde emeklilere, yoksul ailelere vaatleri var. Kaynağını da bulduk diyorlar da halkın inanası yok. Niye? Geçmiş CHP iktidarlarının yönetimi akıllarda hâlâ. Çiftçiye mazot 1500 TL olacak diyorlar, mazotun maliyetinin 1800 TL olduğunu söylüyor Sayın Enerji Bakanı. Doğruysa bu, zararı devlet nasıl ve niye karşılayacak? Devletin kasalarının boşaltıldığı, bankaların hortumlandığı 2001 öncesine gidiyor akıllar ister istemez, iki anahtar vaat edildiği istikrarsız günlere… Güven yok!
Muhalefetin inandırıcı olmak için mantıklı vaat muhasebesi sunabilmesi lazım. Ayrıca ithal propaganda yöntemleri kullanacağım diye halkın gözünde iktidarın alkış ağası durumuna da düşmemeli. Milletle bütünleşen araştırmacıların, yazarların, fikir platformlarının rehberliğinde doğru bilgilere dayalı yapıcı politikalar üretebilmeli. Ancak o zaman millet kendilerini doğru anlar.