Yayınlanma Tarihi: 1 Temmuz 2016 — okunma
I.Âşık Veysel çiçekte birikmiş türküye gebe bir körlüğün alevidir.Sazına yetiştiği toprağın alevi kuşları konar körlüğün alevine sarınıp.O her yeri ve her nesneyi derin bir karaltıdan kurtarıp beyaz bir aydınlığın kardeşçe deyişine götürür.Gönlünde biriktirdiği alev,şiiri alevi bir güzele dönüştürür.
II.Bir Veysel vardır Veysel’den içeri.Çünkü O,Tanrı’nın her yarattığında önce dert açar.
III.Okul yüzü görmese de gönlünü insanlık ve güzellik okulu eylemiş kaç ozandır vardır şu yeryüzünde?Çiçeği burnunda bir çocukken çiçeğe bulanan kaderine rağmen davasını insanlığa adayan Anadolu insancıllığın mavi burcudur Âşık Veysel.
IV.Bu kadar çürümüşlük ve açlığın içinde insanlık Veysel’e muhtaçtır.Veysel’in dilinin uğramadığı dil,gönlünün kavuşmadığı toprak modern insanın çölüdür.Bunun için onun dünyasında Türkçe,mümbit güzellikleriyle gözlerinde aşklar biriktiren Anadolu kızlarının al yazmasına eklemlidir.
V.Güzelliğin on para etmediği bazı coğrafyalarda Âşık Veysel,bütün coğrafyalarda dillerin kırmızı soluğudur.Güzelliğin on para etmediği bazı coğrafyalarda mektepli çocukların okula girerken söylediği bir güzellemedir Veysel.Acıyı ve hüznü sazında eriten bir işçidir toprağının emrettiği gibi.
VI.Bir baba bazen çocuklarını Türkçeyle büyütür,adı Âşık Veysel olur.Bir baba bazen çocuklarını türküyle büyütür,adı Âşık Veysel olur.Bir anne her şeyden önce cenneti yerleştirmeli çocuklarının diline,adı Âşık Veysel olur.
VII.Alevi-Bektaşi geleneğinin heterodoks bir felsefe üzerine eklemlendiği Anadolu coğrafyasında Veysel’in şiirlerindeki didaktik yön alaylı bir öğretmenin tasavvufi kimliğini de oluşturur.”Hakir görüp ırk ayırmaz” Aşık Veysel,bilir ki bu insanlık mizanında elbette bir “yüz karasıdır.” “Senlik-benlik” kavgasına karşı duyarlılığı insan-ı kamil olma düzeyinde kendini bulan bir olgunluğun aynasında “kardeşlik” vurgusuyla biçimlenir.İnsanın kendine yabancılaşmasıdır aslında vurgulamak istediği olgu.Modern kentli bireyin ötekileştirme ve yalnızlaşma olgusunu şiirine felsefi bir alt yapı kurmasa da vahdet-i vücud felsefesinden aldığı mistik hareketle İslam’ın kök anlamını terennüm eder tasavvufa yaklaştığı şiirlerinde.
Onun şiirlerindeki eğitsel ve öğretisel unsurların temel dayanaklarından biri klasik bir Bektaşi öğretisinin vurgulanmasıdır:“Kişi ne çeker dilinden/ Hem belinden hem elinden/ Hayır ve şer emelinden/ Hakikat bunun burası” Gönül öğretmeni kimliği ile İslam içindeki heterodoksi damarı ve karşı duruşu harmanlayan dili temelde Allah’ın birliğine inanmak vurgusudur.Siyasi anlamda her ne kadar Kemalizm’e yakın dursa da onun şiirlerinde başat öğe “İkilikten gelir bela/Dava insanlık davası“nda özetlediği tasavvufun bileştirici yönüdür.
VIII.Alevi-Bektaşi geleneğinin derin hoşgörüsünü yansıtan bu didaktik tekke şiirleri ne yazıktır ki bu ülkenin ortodoks Sünni tarihinde yankı bulmamıştır.Makbul din ,makbul mezhebi de devletin başına oturttuktan sonra oluşturulan Sünni İslam literatürü,Alevi-Bektaşi geleneğinin oluşturduğu halk şiiri verimlerini kökünden kazıyamadığı için arada sırada güleç yüzünü göstererek bu geleneğe sevimli görünmeye çalışmıştır.Türkiye gibi Orta Doğu tipi aydınlanma yaşayan ülkelerde ana gövdenin eklemlendiği mezhep ustalarının da yüz yıllar önce yaptığı gibi kendisine karşı sakıncalı bir paralellik addettiği diğer mezhepleri daima ötekileştirme ve etkisizleştirme yolunu gütmüştür.Şu çelişkiye bakın ki Sünni İslam tarafından her türlü kıyıma uğratılan Alevi-Bektaşi geleneği buna rağmen ülkemizde Cumhuriyetçi ve laik damarı hiçbir zaman elinden bırakmayan,kimi zaman sol/sosyalist dünya görüşünü kendisine ilke edinmiş haliyle ilginç bir sentez oluşturmaktadır.Veysel,” Alevî Sünnilik nedir /Menfaattir varvarası“,”Yezit nedir ne Kızılbaş/ Değil miyiz hep bir kardaş/ Bizi yakar bizim ataş/ Söndürmektir tek çaresi” bağlamında bir dinsel bir eşitlikçi yapıyı öncelese de yetiştiği çevreye bunu kabul ettirmesi çok zor olacaktır.Kendinden olmayanı ötekileştirme ve hatta yakma/yok etme eylemi herkesi kucaklayan tasavvuf felsefenin Kabili zeminde çöküşünün de bir ifadesidir.
Ne kadar Veysel okursan oku,gönül gözün kapandıktan sonra okuduğun Türkçe değil.
IX.Tanrı’nın yarattığı tüm güzellikleri görüp çirkinliklere katlanamadığı için gözleri Türkçeyle ağırlaşan bir doğa ustasıdır Veysel.
X.Ahmet Kabaklı’ya göre Âşık Veysel,”felekten yediği o kadar silleye rağmen bir aşk ve neşe kahramanıdır.”
“Şatır” sözcüğü Arapça “şetaret” sözcüğünden türetilmiş bir ism-i faildir.”Şuh,şen,neşeli” anlamlarında kullanılır.Türkçede “şen şatır” ikilemesi büyük ihtimalle bu kökten türemiştir.Âşık Veysel’in “Şatıroğlu” soyadını seçmesi onun isyankar ve devletle çatışmayı kabullenmeyen bir karakterine yorulabilir mi?Bu soyadı her ne olursa olsun onun içindeki şiir ve Türkçe neşesini öldüremediğini imlemektedir.
(Devam edecek…)