Yayınlanma Tarihi: 4 Mayıs 2015 — okunma
Dünyamız da 200 aşkın ülke yani devlet söz konusu. Acaba kaç tanesi gerçek anlamda “devlet” tanımını hak eden yapı? Bunu bilmiyoruz. .. Bu devletlerde ki ekonomik, sosyal, etnik, siyasi, dini ve sair elitlerin hangi “ağ”ların içinde yer aldığını bilmiyoruz!.. Asimetrik devletlerin birileri tarafından nasıl “misyon”landırıldığını , klasik devletlerin ne tür bir mekanizma ile çalıştırıldığını, asimetrik gücün ya da orantısız gücün nasıl elde edildiği ve kullanıldığı hiç irdelenmedi. Gücün göstergesi olan teknoloji, sanayi ve bilişim casusluğuna neden, nasıl müsaade edildiğini ve nelerin bu şekilde derlenip küresel sistemin yönetiminde kullanıldığı da irdelenmedi.
Bu güne kadar İdeolojileri “idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri olarak” niteleyip reddedip küçümserken insanların ne tür bir tuzağa düşürüldüğü ise hiç sorgulanmadı.
İdeolojileri reddiyeler üretirken neleri olumlayıp ne tür facialara yol açtığı da analiz edilmedi.
Bilgisayarları, akıllı makineleri, yazılımları “update” yani güncelleştirirken kendimizi “update” edemeyişimizin sonucunda; kitle iletişim araçları, entelektüeller, siyasal “hikmet sahipleri”, kanaat ve “dini” önderler, popüler bilim, edebiyat ve kamuoyu yapıcıları tarafından nasıl bir “maskara”ya çevrildiğimizi ise hiçbir zaman göz önüne almadık.
İnsanlık aklını kaybetmiş durumda. 7 ‘ Milyara yakın nüfus yüz milyonlarla ifade edilebilecek sürüler halinde kolayca yönlendirilip, kanalize edilebiliyor. Bunu “mankurtlaştırma” adlı bir analizimizde irdelemiştik.
Bu gün inanılmaz bir şekilde hızla dönen dünyamızın adeta kendi etrafında “döndürülen” yaşanmışlıklardan kopuk, yaşanabilecekler konusunda bir fikri olmayan düşüncesi olmayan “dondurulmuş” insanlarıyız.
Yazının bütünlüğü ile tarifini, tarifsiz büyüklükte ki kaosun sadece bir parçasına zerre mesafesinde dokunduk.
Bugün zalimler, hegomonlar, emperyalistler, sömürgeciler ve daha neler neler diye adlandırdığımız küresel iktidar sahiplerinin olağanüstü çalışmalarına daha önce bir çok kez dikkat çekmiştik.
Küresel analizler ve Stratejiler Merkezi olarak malumu ilan etmek gibi nafile işlerle uğraşmadan oluşturmaya çalıştığımız think tank’imizle, hızla “döndürülen” dünyada varlığımızın “farkındalığını” hissettirme ve algılatma yolunda çabayı ortaya koyacağız.
“İnsan”ın neler üretebileceğini yaratılışından beri izliyoruz. Ve yüzyıllardır “insan” kitlesinin çok önemli bir bölümünün eğitim hayatı olgusunun dışında tutulduğunu da biliyoruz. Bu eğitimsizliğin-canlı ölülüğün dünyanın her ülkeşinde farklı “örgütler”, “yapılar” altında dışa vurdurulduğunu da gözlemliyoruz.
Dolayısı ile genel olarak tüm insanların bir tür “şer” üreten ve “şer”e hammadde olan nitelikten çıkarılarak evrene katkıda bulunan bir bireye dönüşmesi için ortaya konulması gereken paradigma (lar) üzerinde ki çalışmaların yakında gündeme geleceğini belirtmek gerek.
Bu bağlamda önümüzdeki aylarda dünya yeni paradigma(lar) ile tanışmaya başladığında insan beyninin nasıl farklı çalıştırılabileceğini de görmüş olacağız.
Yeni paradigma(lar) oluşumunda, bu çorbanın yapımında katkı sunmaktan birey olarak çok memnunum.
Dünyanın “ne olduğu” resmedildiğinde insanın birey ve toplum olarak yeniden konumlanacağını biliyoruz. Hemen ifade edelim ki ütopyalara kurgulara kapalıyız.
“İlahi irade” ile rekabet edilemeyeceğini biliyoruz.
Ancak dünyanın en etkili insanlarının, aydınlarının entelektüellerinin, sermaye sahiplerinin yani bir tür iktidara sahip olanların dünyayı yeniden düşünmelerini sağlayacak paradigma(lar) zincirini reddedecek bir sığlıkta olmadıklarını da biliyoruz.
Yani dünya yeni bir “evre”nin eşiğinde. Bu yeni evre”ye vicdanlı, akıllı ve sağduyulu bir bakışın zaruretini zaten tartışmıyoruz bile.
Ancak insanların birer kurşun askere dönüşmesinin ve dönüştürülmesinin sebep olacağı faciaları Ortadoğu’da, Sovyetler’de Afrika’da ve dünyanın başka yerlerinde gördük, görmekteyiz.
İnsanın zararlı ütopyalarla donanıp insan olmaktan çıkışına bir “dur” demenin zamanı geldi.
Küresel Analizler ve Stratejiler Merkezi olarak, insanın ve onun üretimlerinin yeniden tanımlanması ve konuşlandırılması gereğini vurguluyoruz. Bugün bunu yapabilecek bir organizasyon yok dünyada. İnsanlık tam da “kıyameti” yaşıyor. Herkes kendi derdine düşmüş durumda. Düşmeyenler de bir adım sonra düşecek kıyamet meydanına.
“İnsan denen meçhul” üzerinde en çok kafa yoranlar hala “insan denen meçhul”u tam olarak deşifre edemediler ve edemeyecekler. Ancak bu insanın ve onun üretimlerinin bilinenler ışığında en üst düzeyde maniple edilemeyeceği ve kullanılamayacağı anlamına gelmiyor.
Deşifre edilebildiği kadarı ile insana hükmeden yapıların kimleri nasıl misyonlandırdığı hakkında ülkemizde ne yazık ki bir “bilgi” bulunmuyor.
Bu bilgi olmadan bu coğrafyada varlığımızı sürdüremeyiz. O halde hem bireyden tüm insanlığa, hem de insanlıktan bireye bir bakış açısı ile birey, millet ve insanlık için ihlal edilemeyecek bir “değerler” zincirini- “değerler manzumesini” ortaya koymak zorundayız. Bunun imkansızlığı ile ilgili batıda yüzlere film çekildi, binlerce kitap yazıldı. “Zor zaman psikolojilerinin” insanı hangi şekillere soktuğu hangi davranışlara sevk ettiği öngörülmeye çalışıldı.
Dünyanın bir laboratuvar işlemi gördüğünü artık biliyoruz. Hepimiz neredeyse bir kobayız. Ne yazık ki bu sıfattan hiçbir kimse sıyrılamıyor.
“Kutsal metinlerin”, “insanı” deşifre etmek için anlattığı kıssalar, atalarımızın gözlemleri sonucu oluşan atasözleri, kıssadan hisse misali öykülerin yanında, psikoloji ve tıp biliminin gelişimi, antropolojinin, çeşitli ikna metotlarının keşfedilmesi ile ortaya çıkan bilgi yığınının “insanı” tümüyle savunmasız bıraktığı gerçeğini de bilerek “insana” tekrar insanlığını iade edebilecek miyiz? …
Yani başka türlü insan, devlet, edebiyat, siyaset, ekonomi, ticaret, eğitim, sağlık, medya v.s. mümkün mü?
Bu can alıcı soruyu soranların bulduğu cevaplar yaşamsal öneme sahip.
Ütopyalara, kurgulara gerek yok. “İnsan denen meçhul”, ya da “insanı yöneten meçhul” o kadar da “meçhul” olmayabilir.
O halde bilinmediği sanılanların bilindiği ortaya konulursa acaba insan ve onun üretimleri nasıl şekillenir?
Bunu hepimiz bir müddet düşünelim…..
Dursun Yassıkaya
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.