son haberler

Bana Bir Masal(!) Anlat Baba…

Yayınlanma Tarihi: 18 Aralık 2015 okunma

Ertan ALP alpertan2006@hotmail.com

Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Gündüzleyin ışık çok yakıyor ruhumu.Gece ay ışığının denizi öpmesi sözcüklerime daha iyi geliyor nedense.Bulutsuz ve pussuz havaları kollayarak geceye inen insanların gölgelerinin ardından  iskelenin yolunu tutuyorum.Onlar yenisinin beton zemininde denize nazır mutluluk anları denizin tuzlu sularıyla yıkarken ben eskisinin yanında çürümeye yüz tutmuş tahta blokların karşısında ufukta sona eren ışıltıyı gözlerime kazıyorum.Çocuk alışkanlığı,bu büyünün peşinden sürüklenirken evdeki hayallerimi kıyılara taşıyorum hep.Uzaklardan gelen martı çığlıkları kendi nasipleri için gece mesaisine çıkarken ben düşlerimin bu çığlılarla dağılmasından korkuyorum.Hemen yakınımdaki balıkçı kulübesinin önünden geçen dağınık yürüyüşlü adam yakamozları alıp dağıtıyor o uzun gölgesiyle.Çocukken gölgemden korkarmışım ben.Masallardan aklıma kazınan sahnelerle yürürken bir dev karısının beni takip ettiğini hayal edermişim.Beni yakaladığında dev karısının çocuklarının elinde düşeceğim hali düşündükçe gizli aynalar yaratırmışım kendime.Sırrı başka dünyalara açılan bu aynaların içinden geçerek annemin sıcak ve şefkatli kollarına atarmışım kendimi.Evden nedensiz kaçıp ılık yaz akşamlarında yakamoz saatinde kendimle buluşmaya gittiğimde aklımda bir örümcek ağı gibi yuvalanan yalnızlık değil,işte bu dev gölgelerin yarattığı bilinçaltı kırıklarıdır.Bir yandan denizin bir sıcak nefes gibi yanağıma dokunan öpücüğü diğer yandan karaların denizle savaşan gölgeleri o tedirgin masalları uyandırıyor içimde.Gizli bir yerlerde kendimi arıyorum.Masalları denizin derinliklerine fırlatıp gözlerime eski iskelenin küf kokusunu sürüyorum.Tuzlu havanın tenimde yarattığı titreme kendime getiriyor beni…
Yeni bir masalın çocuksu sözcükleri geceye inerken ay,daha bir tutuyor sözcüklerimin uzayıp giden yüzlerini.Yeniyetme bir çift ayakkabı boyacısının önünden geçerken üst üste koyduğum görüntünün telleri kanatarak sıkıyor bedenimi.Çift, hafif bir yalpalamayla boyacının uzun ve kirli sakallarından kaçmak istercesine  adımlarını hızlandırarak iskelenin ucuna atıyorlar kendilerini.Yarım masalların okuldaki eksik cümlelerime etkisini düşünüyorum birden.Bana bir masal(!) anlat baba,içimi seninle tamamlıyorum!Çekirdekçinin önünden geçen küçük bir kız çocuğu gözleriyle zamanı lehine çevirmeye çalışıyor sanki.Yakamozun içine düşmeye müsait bir başka çocuk ise usul usul  dondurmasını yalarken süt tozlarının şekerle aldatılmasını geçiriyorum aklımdan.Bakışlarındaki ışıltıyı kaybetmesine gönlüm elvermediği için kusuyorum sözcüklerimi içimdeki derin mağaraya.Annemden hatıra kalan…
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Masallardan arta kalan kirli ve eprimiş elbiselerimi dikmeye uğraşıyorum ruhumun.Eski iskelenin  yaşlılığını sürdüğü yerde tutup dilimin ucundakileri denize fısıldıyorum.Balıkçı kulübesinin o mutat gıcırtısı kıyıyı doldursa da bazen saçı sakalı birbirine karışmış bu yaz vakti serinliğinde yaşlı balıkçının yanıma gelip oturmasını ne çok istiyorum!Salaş meyhanelerinin kokusu üstüne sinmiş bir halde sokaklara karışırken hangi çocukları nasıl büyüttüğünü hayal ediyorum birden.Evlenmemişse içindeki çocuğun babasından beklediği masalları dinlemek istiyorum.Şimdi yanıma gelse diyorum,yaz gününde bile üstünden çıkarmadığı sonbahar işi geceliğinin(!)koynunda sakladığı o ince(!) kitabı mahremiyetinden kurtarıp kokusunu denizin yanık gözlerine sürmesini bekliyorum.O ince kitabın yakamozları nasıl çıldırttığını size anlatamam.Nasıl kendinden geçirdiğini,sevgilini en tutkulu öpücüğünün dudaklarında hissettiğin anı hatırlatırcasına ışıltıları kendinden geçirdiğini ancak ve ancak bu ince(!)  itap anlatabilir sizlere.Aslında anlatmak değildir muradı,denize daha yakın olmaktır.Sesini insanların sesine yedirmeden,gözlerini onların uğultularına kaptırmadan,varlığını  onların zamansal geçişliliğine kurban etmeden herkesin duyduğu ancak anlamlandıramadığı bir şarkıyı mırıldanmak istiyordu sadece. Bana bir masal(!) anlat baba, kıyılarımdaki siperlerimi seninle temizliyorum.Varlığın gürültüsü iyiden iyiye kabuğuna çekilirken koynundan çıkaracağı o ince(!) kitapla çocukların masum yüzlerini yakalıyorum birden.Ağızları şeker,dondurma ve mısırlarla bulaşıklanmış bir yığın yakamoz etkisi çocuğun kelebek etkisi yaratıyor gözlerimde birden.Kitaba dokunmak istediğim anlarda yaşadığım çekingenlik ve tutukluluk  haline benzer bir hal saplanıyor ellimin dokunduğu ılık deniz kumlarına.Sağımdaki ve solumdaki boşluğu bu görüntülerle doldururken kulübenin emektar ışıklarının denize yansıdığını keşfediyorum ani bir irkilmeyle.Şehrin üstünden birkaç martı geçiyor karanlığı delmek istercesine.Dalgalar hızını arttırıyor her nedense.Nesne daha bir hızlanıyor.Madde ruhunu kaybediyor denize doğru.
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Evden çaldığım çocukluk alışkanlığı masalları uçup götürüyor hışırtılarını inceden inceye duyduğum o ince(!) kitabın.Denizin ve yakamozun koynundan ayrılıp kendi kabuğuna çekilen yaralı hayvanlar gibi kaybediyorum varlığını.Dede olduğunu varsaydığım yaşlı bir adamla elini tuttuğu torunu iri ve soran gözlerini sanki bana dikmişler bir şeyler anlatmak istiyorlardı sanki.Denizin ayaklarımı ıslattığını fark ettiğim anda salaş meyhanelerinin gediklisinin ince sesini hafif hafif duyuyorum uzaktan.Sese denizin şimdi eskisinden daha hızlı çarpan dalgalarının  sesleriyle ay yığınlarının dinginliği karıştıkça dudaklarının arasından çıkan o büyülü sözcüklerin ruhunu okuyamamak içimi geriyor birden.Deli bir martının neredeyse kafamın üstünde yaptığı çılgın dansla irkilip saçına ve sakalın tarihin kokusunu sinmiş salaş ruhlunun koynundan çıkardığı ama her nedense bana bir türlü okumadığı kitabın ince(!) sesleri annemin seslerine karışıyor. Bana bir masal(!) anlat baba,sözcüklerin acısını seninle sağaltıyorum.Dayanamıyorum,yaşlı ve yorgun iskelenin yanından kalkıp kulübeye doğru yürüyorum yavaş yavaş…Kulübenin pejmürde perdelerini gördükçe ve deniz kokan tahtalarının kokusunu aldıkça evden kaçarken hızlıca cebine sokuşturduğum teksir kağıtlarının varlığını hatırlıyorum birden.Korkak ve ürkek bir kuşun yemine canı ağzında yaklaşması gibi adımlarımı sakınmalı ve tutuk bir şekilde batırıyorum kumlara.Yakamozun çocukları yavaş yavaş evlerinin mahremiyetine kendilerini atarlarken rüyalarımı ve tedirgin masallarımı kıyıda bırakarak,denizin ve karanlık martıların seslerini yüreğime hapsederek açıyorum yılların acısıyla gıcırdayan kapıyı.
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına. Bana bir masal(!) anlat baba,tenimdeki kiri ancak sesinle unutuyorum…

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”sından Gül Uğultuları-5

24 Şubat 2017 okunma
XXIII.Patiska,bir babanın daha sonra uçup gitmiş bir öpücüğünün tende uyumasıdır. Baba,ömrün yitiği ise anne bu yitiğin ömür mersiyesidir.Bütün yitikler bir güzü çağrıştırır şaire.Baba giderse sözcüklerin omurgası düşer,giden anne ise eğer... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-4

3 Şubat 2017 okunma
XXI.Patiska,bir aile fotoğrafında kardeşini yitiren şiirdir. Akçiçek,kardeş sevgisini varlığının oluşturduğu şiirsel gömleği şiirlerine giydiren ender şairlerdendir.Acıyı şiirin ontolojik sorunlarından ve gerçekliklerinden biri haline getiren... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-3

30 Ocak 2017 okunma
XVII.Patiska,yitirdiklerimizin aynasında varlığımıza varlık katan geçmişin anne ve kardeş yüzüdür. Aslında o tükenmez “Şairin hayatı şiire dahil.” sözünün en gerçekçi imgelerinden birini oluşturur Akçiçek.Geçmişin tortusu,kendi... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI-2

20 Ocak 2017 okunma
XI.Patiska,doğayı anlamaya çağıran bir şairin gül uğultusundaki dildir. Uğultu belirsiz ve gizemlidir.Yaşanılan gerçekliği tam olarak anlamlandıramamamın yarım sesidir.Onun şiirinde bazen insanlar da uğultuludur.İçimizde edindikleri yer,öznenin... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI

13 Ocak 2017 okunma
I.Patiska,sevgilinin “saçlarına dadanan kırlangıç sürüsü”dür. Anıların bireyin iç dünyasında oluşturduğu dinginlik hali…Sevgilinin yaşamı,zamanı ve mekanı güzelleştirme şarkısı…Tematik anlamda yaşadığı ve şiirinin iç... Devamını Oku

ÇOCUKLAR KANAMASIN ALLAH’IM…!

30 Aralık 2016 okunma
Hangi kandan olup olmadığınız kana yüklediğiniz değerlerle doğru orantılıdır… kan ağlamak kan akıtmak kan akmak kan alacak damarı bilmek kan başına çıkmak kan beynine sıçramak kan boğmak kan çekmek kan çıkmak kan dere gibi akmak kan gelmek kan... Devamını Oku

Gençliğin Şiir Algısı Bağlamında Hızla Kana Karışan Bir Seçki:”Gece Uçuşları”-2

30 Kasım 2016 okunma
İshak Reyna, çağdaş şiirin birikimlerini gençler için toplumsallaştırmaya çalışırken özellikle zamanının büyük bir bölümünü okul tipi öğrenme süreçlerinde geçiren gençlerimizin okulda edinemedikleri şiir okuma ve şiir kültürü edinme... Devamını Oku

GENÇLİĞİN ŞİİR ALGISI BAĞLAMINDA HIZLA KANA KARIŞAN BİR SEÇKİ:”GECE UÇUŞLARI”

28 Ekim 2016 okunma
Modern tüketim toplumlarının en gizli öznesi günümüz gençliğinin farklı toplumsal sınıflarda oluşturduğu kültür algısı şiiri nerede konumlandırıyor?Eğer kültürel bağlamda bir post-modernizmden bahsedilecekse modern bireyini dahi bir sanat algısı ve... Devamını Oku

Bakış Dışı

14 Ekim 2016 okunma
tek göz gerçekleri görürü iki göz yalanları bir gözümü çıkardım rüyaya dalmak için ölürken bir gözümü ekledim sancılı yüreğime başka gözler de düştü oradan buradan gözlerimin içine göz okyanus,göz uzak denizleri sessizliğimizin en çok seni... Devamını Oku

Şiir Günlüklerinden-27

7 Ekim 2016 okunma
Temiz Sığınak “Gidin ölüme dek şiirler okuyun.Çünkü temiz kalacağınız başka bir olanağınız yok.”(Şükrü Erbaş) “Şiir Bizde Olandır…” Bugün okula yeni başlayan 9. sınıf öğrencilerine Behçet Necatigil’in... Devamını Oku