Yayınlanma Tarihi: 12 Aralık 2015 — okunma
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Gündüzleyin ışık çok yakıyor ruhumu.Gece ay ışığının denizi öpmesi sözcüklerime daha iyi geliyor nedense.Bulutsuz ve pussuz havaları kollayarak geceye inen insanların gölgelerinin ardından iskelenin yolunu tutuyorum.Onlar yenisinin beton zemininde denize nazır mutluluk anları denizin tuzlu sularıyla yıkarken ben eskisinin yanında çürümeye yüz tutmuş tahta blokların karşısında ufukta sona eren ışıltıyı gözlerime kazıyorum.Çocuk alışkanlığı,bu büyünün peşinden sürüklenirken evdeki hayallerimi kıyılara taşıyorum hep.Uzaklardan gelen martı çığlıkları kendi nasipleri için gece mesaisine çıkarken ben düşlerimin bu çığlılarla dağılmasından korkuyorum.Hemen yakınımdaki balıkçı kulübesinin önünden geçen dağınık yürüyüşlü adam yakamozları alıp dağıtıyor o uzun gölgesiyle.Çocukken gölgemden korkarmışım ben.Masallardan aklıma kazınan sahnelerle yürürken bir dev karısının beni takip ettiğini hayal edermişim.Beni yakaladığında dev karısının çocuklarının elinde düşeceğim hali düşündükçe gizli aynalar yaratırmışım kendime.Sırrı başka dünyalara açılan bu aynaların içinden geçerek annemin sıcak ve şefkatli kollarına atarmışım kendimi.Evden nedensiz kaçıp ılık yaz akşamlarında yakamoz saatinde kendimle buluşmaya gittiğimde aklımda bir örümcek ağı gibi yuvalanan yalnızlık değil,işte bu dev gölgelerin yarattığı bilinçaltı kırıklarıdır.Bir yandan denizin bir sıcak nefes gibi yanağıma dokunan öpücüğü diğer yandan karaların denizle savaşan gölgeleri o tedirgin masalları uyandırıyor içimde.Gizli bir yerlerde kendimi arıyorum.Masalları denizin derinliklerine fırlatıp gözlerime eski iskelenin küf kokusunu sürüyorum.Tuzlu havanın tenimde yarattığı titreme kendime getiriyor beni…
Yeni bir masalın çocuksu sözcükleri geceye inerken ay,daha bir tutuyor sözcüklerimin uzayıp giden yüzlerini.Yeniyetme bir çift ayakkabı boyacısının önünden geçerken üst üste koyduğum görüntünün telleri kanatarak sıkıyor bedenimi.Çift, hafif bir yalpalamayla boyacının uzun ve kirli sakallarından kaçmak istercesine adımlarını hızlandırarak iskelenin ucuna atıyorlar kendilerini.Yarım masalların okuldaki eksik cümlelerime etkisini düşünüyorum birden.Bana bir masal(!) anlat baba,içimi seninle tamamlıyorum!Çekirdekçinin önünden geçen küçük bir kız çocuğu gözleriyle zamanı lehine çevirmeye çalışıyor sanki.Yakamozun içine düşmeye müsait bir başka çocuk ise usul usul dondurmasını yalarken süt tozlarının şekerle aldatılmasını geçiriyorum aklımdan.Bakışlarındaki ışıltıyı kaybetmesine gönlüm elvermediği için kusuyorum sözcüklerimi içimdeki derin mağaraya.Annemden hatıra kalan…
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Masallardan arta kalan kirli ve eprimiş elbiselerimi dikmeye uğraşıyorum ruhumun.Eski iskelenin yaşlılığını sürdüğü yerde tutup dilimin ucundakileri denize fısıldıyorum.Balıkçı kulübesinin o mutat gıcırtısı kıyıyı doldursa da bazen saçı sakalı birbirine karışmış bu yaz vakti serinliğinde yaşlı balıkçının yanıma gelip oturmasını ne çok istiyorum!Salaş meyhanelerinin kokusu üstüne sinmiş bir halde sokaklara karışırken hangi çocukları nasıl büyüttüğünü hayal ediyorum birden.Evlenmemişse içindeki çocuğun babasından beklediği masalları dinlemek istiyorum.Şimdi yanıma gelse diyorum,yaz gününde bile üstünden çıkarmadığı sonbahar işi geceliğinin(!)koynunda sakladığı o ince(!) kitabı mahremiyetinden kurtarıp kokusunu denizin yanık gözlerine sürmesini bekliyorum.O ince kitabın yakamozları nasıl çıldırttığını size anlatamam.Nasıl kendinden geçirdiğini,sevgilini en tutkulu öpücüğünün dudaklarında hissettiğin anı hatırlatırcasına ışıltıları kendinden geçirdiğini ancak ve ancak bu ince(!) itap anlatabilir sizlere.Aslında anlatmak değildir muradı,denize daha yakın olmaktır.Sesini
insanların sesine yedirmeden,gözlerini onların uğultularına kaptırmadan,varlığını onların zamansal geçişliliğine kurban etmeden herkesin duyduğu ancak anlamlandıramadığı bir şarkıyı mırıldanmak istiyordu sadece. Bana bir masal(!) anlat baba, kıyılarımdaki siperlerimi seninle temizliyorum.Varlığın gürültüsü iyiden iyiye kabuğuna çekilirken koynundan çıkaracağı o ince(!) kitapla çocukların masum yüzlerini yakalıyorum birden.Ağızları şeker,dondurma ve mısırlarla bulaşıklanmış bir yığın yakamoz etkisi çocuğun kelebek etkisi yaratıyor gözlerimde birden.Kitaba dokunmak istediğim anlarda yaşadığım çekingenlik ve tutukluluk haline benzer bir hal saplanıyor ellimin dokunduğu ılık deniz kumlarına.Sağımdaki ve solumdaki boşluğu bu görüntülerle doldururken kulübenin emektar ışıklarının denize yansıdığını keşfediyorum ani bir irkilmeyle.Şehrin üstünden birkaç martı geçiyor karanlığı delmek istercesine.Dalgalar hızını arttırıyor her nedense.Nesne daha bir hızlanıyor.Madde ruhunu kaybediyor denize doğru.
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına.Evden çaldığım çocukluk alışkanlığı masalları uçup götürüyor hışırtılarını inceden inceye duyduğum o ince(!) kitabın.Denizin ve yakamozun koynundan ayrılıp kendi kabuğuna çekilen yaralı hayvanlar gibi kaybediyorum varlığını.Dede olduğunu varsaydığım yaşlı bir adamla elini tuttuğu torunu iri ve soran gözlerini sanki bana dikmişler bir şeyler anlatmak istiyorlardı sanki.Denizin ayaklarımı ıslattığını fark ettiğim anda salaş meyhanelerinin gediklisinin ince sesini hafif hafif duyuyorum uzaktan.Sese denizin şimdi eskisinden daha hızlı çarpan dalgalarının sesleriyle ay yığınlarının dinginliği karıştıkça dudaklarının arasından çıkan o büyülü sözcüklerin ruhunu okuyamamak içimi geriyor birden.Deli bir martının neredeyse kafamın üstünde yaptığı çılgın dansla irkilip saçına ve sakalın tarihin kokusunu sinmiş salaş ruhlunun koynundan çıkardığı ama her nedense bana bir türlü okumadığı kitabın ince(!) sesleri annemin seslerine karışıyor. Bana bir masal(!) anlat baba,sözcüklerin acısını seninle sağaltıyorum.Dayanamıyorum,yaşlı ve yorgun iskelenin yanından kalkıp kulübeye doğru yürüyorum yavaş yavaş…Kulübenin pejmürde perdelerini gördükçe ve deniz kokan tahtalarının kokusunu aldıkça evden kaçarken hızlıca cebine sokuşturduğum teksir kağıtlarının varlığını hatırlıyorum birden.Korkak ve ürkek bir kuşun yemine canı ağzında yaklaşması gibi adımlarımı sakınmalı ve tutuk bir şekilde batırıyorum kumlara.Yakamozun çocukları yavaş yavaş evlerinin mahremiyetine kendilerini atarlarken rüyalarımı ve tedirgin masallarımı kıyıda bırakarak,denizin ve karanlık martıların seslerini yüreğime hapsederek açıyorum yılların acısıyla gıcırdayan kapıyı.
Yakamoz saatlerinde rüyalarımı toplamaya gidiyorum deniz kenarına. Bana bir masal(!) anlat baba,tenimdeki kiri ancak sesinle unutuyorum…