Yayınlanma Tarihi: 23 Haziran 2017 — okunma
Bir ramazana daha veda etmek üzereyiz. Kısmetse yaklaşık bir sene sonra yolunu gözleyenlerle beraber olacak.
Oruç bir Müslüman ibadetidir. Şartları bellidir. Yaklaşık 1500 yıl Müslümanlar tarafından eda edilir. Orucun en farklı yanı gizli olmasıdır. Hiç kimse söylemediği müddetçe oruç tuttuğu belli olmaz.
Oruç ibadeti sadece tutmayanlardan bazıları tarafından yerine getirilmediği anlaşılır. İmsak ile iftar arasında kimsenin görmediği yerde yemeyen içmeyen kişi oruçlu değilse bile bilinmez. Daha doğrusu bazı “saygılı oruç tutmayanlar” milletin gözü önünde bir şeyler yemezler.
Son zamanlarda ramazanlarda iftar yemeği vermek adet oldu. Her sokak başında toplu iftar programları yapılıyor. Görünüşte çok iyi bir şey. Komşular asındaki dayanışmayı gösteriyor. Bu durumun son zamanlarda olumsuz yanları ortaya çıktı. Bu durum ise çok kişinin gözünden kaçmakta olması olumsuzluğun giderilmesi için bir şeyler yapılmasını güçleştirmektedir.
Genelde toplu iftarlar daha önce belirlenmiş yerlerde oluyor. Bu yerler ya bir çay bahçesi, ya bir sosyal tesisin önü ya da bir sokak olmaktadır. Önceden kurulan sofralara davetliler oturmaya başlayınca bazı fakir soka çocukları uzaktan bu manzarayı seyretmektedir.
Biz “Komşusu aç iken tok yatmayan” anlayışını düstur edinmiş bir cemiyettik. Soframızı komşularla, misafirlerle paylaşmayı severdik. Yaptığımız iyilikleri “diğer elimiz duymazdı” ve iyilikleri anlatmazdık. Şu zamanda durum birdenbire değişiverdi. Artık iftarlar ilanla duyuruluyor ve genelde hali vakti yerinde olanlara veriliyor. Ne aç komşumuzu düşünen var ne de yaptığımız iyilikleri saklayanımız.
Çok şey reklam aracı olmaya başlandı. İnanalar bunu yaparken bazı “mazeretli” kişiler “Kanunların onlara verdiği hak” ile açıktan yemeye başladılar. İşin en tuhaf yanı ramazan öncesi ve sonrası sokaklarda gezerken açıktan yiyen kişilerin sayısı artmaya başladı.
Kimse kimsenin davranışını yadırgayamaya hakkı olmadığı halde bazen karşılı suçlamalar cemiyetin sulhu için olumlu bir şey değil.
Osmanlı döneminde azınlıklar yani gayrimüslimlerin aileleri çocuklarına “Ramazan ayı geldi sokakta bir şey yemeyin” diye tembih ederlermiş. Şimdi kimsenin böyle bir şey tembih edecek hakkı yok. Yani “Kanunların ferde verdiği hak” ile isteyen istediği yerde yeme ve içme hakkına sahip.
Bu arada imsak ve iftar vakitlerini ne zaman olduğu tartışmasının oruç tutmayanlar tarafından yapılması da hayli ilginç. Hatta bazıları orucun ülkenin her yerde aynı anda başlayıp, aynı anda bitmesi gerektiğini savunanlar bile var. Galiba ibadetlerin mesai saatleri gibi sabit olacağını düşünmekte bunlar.
Her insan bir dünya. Her insanın bir düşünce var. Böyle olunca insanlar her konuda fikir beyan edebiliyor.
Artık nerede o eski ramazanlar diyen de azalmaya başladı. Çünkü yaklaşık 30 yıldan beri birbirinin aynı ramazanları yaşıyoruz. Değişen sadece orucun zamanı. Her üç senede bir, bir ay daha öne geliyor.
Ramazanın ardından gelen üç günlük bayram ise bayramdan çok tatil hükmünde. Çalışanlar dini ve milli günleri iş bırakma olarak görüyor. Artık büyükler değil ziyaret edilmesi, telefon dahi edilmiyor. Facebook ve SMS’ler bu işi hallediyor artık.
Bayramlarımız da “sanal” oldu artık.
Tıpkı insanlığımız gibi.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.