son haberler

Bir Bahar Dalı Kırılırsa

Yayınlanma Tarihi: 30 Kasım 2016 okunma

Misafir Kalem unyetv@unyetv.net

(Elvan Özsoy’ un anısına)

“…laf arasında hep birlikte manzarayı seyre daldıkları keyfe keder molalar serpiştiriyorlar muhabbetlerinin arasına…” böyle söylüyor ABD’ li felsefe profesörü, mutlu sohbetlerine imrendiği Yunan adalı yaşlılar için.

Büyük filozofların “değerli ve doyurucu bir hayat sürmek” hakkında birçok fikirleri vardır. Hayat amentüsünü okurken “hoş bir yaşam sürmeden bilgece, iyi ve adil yaşamak mümkün değildir” diye cümleler kurulur filozoflarca.

Hayatta “didinene” dur durak yoktur. Hayat akıp gitmeye devam eder, “bir de bakarız ki hayatımızın ikindisinde sessiz sakin oturup geçen yıllarımızı keyifle anmaya, dostlarla güzel bir muhabbete, müzik dinlemeye, yaşadıklarımızı hüzün ve kahkaha ile paylaşmaya vaktimiz bile kalmamış…” diyerek yorumluyor birçok ihmal edilmişlikleri Daniel Klein.

Oysa biz bilmeden bütün bunları monte edivermiştik günlük hayatımızın koşuşturmacasına, annesi Fatma ve Elvan’ın da bulunduğu bu arkadaş grubumla. Herkesin birçok ve farklı arkadaş grupları vardır. Durgun suya düşen yağmur damlalarının yarattığı halkalar vardır, giderek büyüyen, kıyılarda netliğini kaybeden ve diğer halkanın sınırına çarpınca yok olan halkalar gibidir arkadaş grupları. İşte o halkalardan sadece bir tanesi bu arkadaş gurubum.

Gelin görümce iki Fatma, Ayla, Emine, Sabire, Aynur, Bedriye ve ben hemen her seferin de özellikle kızlarımızın da katılmasıyla bol muhabbet soslu bu grubumuzda, kahkahalarımızın helezonlar yaptığı ortamda Elvan annesi ile birlikte daima olurdu. O nedenledir ki “o” bizim küçük,naif, maviş arkadaşımızdı.

Ben genellikle çalıştığım için diğer çocuklarımız da durumlarına göre okul ve iş telaşlarında olduklarından hafta sonları veya yaz aylarında daha çok buluşurduk.. Elvan bir ara öğrencim bile oldu. Daha sonra sınavsız olarak Hacettepe Üniv. iki yıllık muhasebe bölümünü kazandığında ne tezahüratlarla tebrik etmiştik kendisini. Çok gururlanmıştı haklı olarak.

Elvan telefon açardı,”Aynur teyze Yüzüncüyıl’dayız (çay bahçesi) sizde gelin” diye. Ayrıca Fatma arkadaşım “ kızlarda var “ derse ben de kızlarımı alır giderdim. Evlatlarımızla birlikte, bu güzel Ünye’nin, o güzel mekânında, başımızın üstünde yıldızlar, karşımızda yakamoz seli ile ay da olurdu, seyre doyum olmayan bir sonsuz bir tablo gibi. Çekirdek çıtlatarak mekân kapanıncaya kadar oturmuşluğumuz bile vardı. Hele de kadro tamamsa, Elvan’ın muhteşem ablası Elif gelmişse, gelin Fatma’nın dünya tatlısı Esra’sı, güzeller güzeli Çiğdemi’ de varsa, Emine arkadaşımın güzel Damla’sı, canım Sabire arkadaşımın güzelim Dilara’sı benim Damlam ve Berşan’ ım. Çift isimlerin çarpıştığı bu grupta Aynur’un, Bedriye’ nin kızı yoktu ama her yaş grubuna hitap eden muhabbetleri ile keyfimize diyecek olmazdı.

Kendi evladını herkes çok sever fakat biz birbirimizin evlatlarına da çok değer verir ve gözetirdik onları. Bunca muhabbetin içinde Elvan hep keyifli, hep heyecanlı, hep içten ve samimi olurdu koşa koşa gelir ve katılırdı annesi ve arkadaşlarının muhabbet deryasına, bizler de çocuklarımız ile birlikte iken birazda onlar gibi çocuklaşır ve şımarırdık genellikle. Elvan mutlaka katılırdı bize başka bir telaşta ise bile.

Filozofların dediği gibi, bir araya geldiğimizde kendimizi gündelik sıkıntılarımızdan, siyasetten, memleket meselelerinden azat eder, genellikle çocuklarımızın çocukluk öykülerini paylaşır hep birlikte gerçekten mutlu olurduk. Biz çocuklarımızla birlikte olmanın mutluluğuyla biraz da bilerek onlar gibi çocuklaşırdık hala da öyleyiz ve hatta çocuklarımız olgun kalırdı yanımızda.

Hiç unutmuyorum yıllar önce bir kış gecesi, ilk kar yağdığında ne çok eğlenmiştik çocuk parkında.

Karadeniz’in minicik muhteşem koyu ile ünlenen Ünye’ de, akşamüzeri başlayan ve bütün gece lapa lapa yağarak her yeri beyaz bir cennete çeviren kar denizi örtememişti bir tek tonlarca yük bırakırken sessizce yeryüzüne…

Evimizin penceresi önünde oturmuş, karşı ki sokak lambasının işiğında belirginleşen yüzlerce kar tanesinin senkronize dansını izlerken, gece 24’ de çalan telefonun ucunda heyecanlı sesi ile annesinin sekreterliğini yapan Elvan’ın “Aynur teyze Yalı’ ya iniyoruz kar çiğnemeye ve kardan adam yapmaya, annem sizi de çağırıyor” derken, her zaman ki gibi kelebekler uçuşuyordu sesinde.

Çıktık, onlar Orta Yılmazlar’ dan, biz de Han Boğazı’ n dan giderek Kavağın yanı başında ki, Ünye Kütüphanesi (eski) bahçesinde kiçocuk parklında buluştuk.Kar çiğnemekti (yeni yağan karın çıkardığı sesleri dinleyerek yürümek), kartopu oynamaktı derken çocuklarımızla birlikte yıktık ortalığı, bundan tam çeyrek asır önce karın aydınlattığı nefis bir gecede neşemizle.

Kartopu oynamaktan ıslanmış vaziyette eve döndüğümüzde Berşan kızım babasına gecenin havadislerini de yetiştiriyordu…” baba koskoca kadınlar bizden daha çok oynadılar, kaydırağı bize bırakmadılar, tahterevalliye bile bindiler, bize hiç sıra vermediler baba ayyyy”.

Bir seferin de de Fatma bizi, Elvan’ın ablası Elif’in mezuniyetine davet etmişti.

Ankara’ya gitmiştik.Sabire (Küçükoğlu), Emine (Tokgöz) gelin Fatma (Güven) ve ben.Kızlarımızla birlikte, şahane neşemiz ve keyfimizle bir dolu muhabbet kazanı ve kepçelerimizden taşan kahkahalarımız ile.Tatlı Elvan keyfinden dört köşe.

Tören de tüm kadro hazırız ve Elif tam karşımızdan geçerken alkış, ıslık (Sabire) bağırtı ve çağırışlarla hep birlikte “Eliiiiif, Eliiiif tebrikler, harikasın ” diye

tezahürat yaparken o kadar çok gürültü yaptık ki ön sıralardan dönüp dönüp bize bakanlar olmuştu..Ama alkışlanmaz mı, tezahürat yapılmaz mı? Her gün mü ODTÜ’ den mezun oluyor kızımız? Elvan her zaman ki gibi heyecanla, yerinde zıplayarak neşeyle alkışlıyor ablasını.

Elif’ de ya gürültümüzü duyduğundan ya da yerimizi önceden bildiğinden sevinçle selamlıyor bizleri iki elini sallayarak. Kepler havaya atıldığında ise artık yerimizde duramıyor, sanki biz mezun oluyormuş gibi sevinçle Fatma’ ya sarılıyoruz. Sayın ki yılın derbisinde, tuttuğunuz takım bol gollü maçı farklı kazanmış ş o kadar sevinçli ve o kadar neşe içindeydik.

 

Daha sonra da sırayla Elif’ in cüppesini giyinip kepini başımıza yerleştirip lacivert püskülün arkasından tatlı tatlı sırıtarak sırayla fotoğraf çektiriyoruz ve Fatma’ya bir dünya iltifat yağdırıyoruz “sana Elif’den daha çok yakıştı ODTÜ’ nün kepi diye” Fatma’ nın havalara girmiş haline gülmekten çatlıyoruz ve Elvan’ı hatırlıyorum keyiften pespembe olmuş yanaklarını silerken

Japonlar’da, doğada yaşadığı kabul edilen ve Kami denilen tanrı inanışı ile Şinto dininde ki “aileye saygı, ibadeti bütünler” diye kabul edilen “iyileştirici” bir inanç çok önemlidir.

Aslında aile tüm dünyada çok önemlidir ve biz, çocuklarımızla, çocuklarımız bizimle mutlu olmayı, birlikte eğlenmeyi beklide farkında olmadan keşfetmiştik. Grubumuz içerisinde annesi ile birlikte en çok vakit geçiren Elvan’dı. Dolayısı ile annesinin arkadaşları ile en az kendi arkadaşlarıyla olduğu kadar mutlu idi.

John Keats’ın, bir Yunan vazosu resimlerine yazdığı ağıtında ki gibi, “sessizliğin, sakin ve mutlu zamanların evlatlığı” idi Elvan, hepimizin evladı idi.

“Ekuri” aynı ahırın atlarıdır ya bizler de aynı memleketin insanları idik (bilmeden) ortak hatıralar biriktiren. Arkadaşım Fatma, Ünye’nin en eski yerleşim yeri olan Orta Yılmazlar Mahallesi kızı ve gelini olarak tam Ünyeli’ dir. Dolayısı ile Elif ve Elvan ve diğer arkadaş çocukları tümü Ünyeli’dir. Ünyeli olmaktan gurur duyan çocuklarımızın ortak paydaları pek çoktu. Çocukluklarının, ergen gençliklerinin geçtiği Ünye’ de, Yalı Kahvesi (çocukların kahvehane ile ilgisi yok tabiî ki ve Ünye deyimiyle “Yalı Gavesi”) Galabuzu, Yüzüncüyıl, Yunus Emre Parkı, Uzunkum ve Çakırtepe anneleri ile birlikte ilk sosyal mekanlarıdır evlatlarımızın.

Kırkları karışan çocuklarımızı ayrı ayrı pek bir severdik, onlarda bizleri sever sayarlardı fakat Elvan’ın yeri hepsinden ayrı idi çünkü o hep bizimle idi annesine çok düşkün olduğu için.

Bir çocuk size güler yüzle yaklaşıyor, neşeyle bakabiliyorsa bilin ki o evde sizden iyilikle ve güzellikle söz ediliyordur, yok tersi ise o çocuklar size karşı soğukturlar ve gözünüze dahi bakamazlar çünkü rol yapmayı bilmezler belli yaşa kadar. Kulakları ne duyarsa yürekleri onu söyler, dolayısıyla gözlerinden okunur gerçekler. Bakışları “kral çıplak” der, kendileri sussa bile.

Yetişkinler gibi politik değildir çocuklar arkanızdan konuşup yüzünüze gülemezler. .Elvan ve diğerleri sevgi ile gülümsüye biliyorsa hakikidir sevgileri.

“Hakikat güzeldir, güzel hakikidir” böyle söylemiş bir felsefe dinozoru, hakiki idi Elvan, sevinçleri, heyecanları, telaşları, karşılaması, ağırlaması, uğurlaması bile. Dolayısı ile güzeldi.

İşte bu nedenlerle çok üzdü bizi erken ve ani gidişi, hayatımızda ki “hakikatlerden örülü minik bir kalemizi kaybetmiş olduk o kalp krizi sonucu gidince.

Şarkılar vardır (daha önce yazmıştım) aşk acısı anlattığını zannettiğimiz. Bazıları evlat acısı üzerine yazılmış ve bestelenmiştir, mesela;

…leylakları sümbülleri

soldurdun gonca gülleri

aşkla yanan gönülleri

öksüz koydun sen giderken…

 

***     ***   ****

bir başka şarkı daha:

 

hani, o bırakıp giderken seni

bu öksüz tavrını takmayacaktın

hani, ey gözyaşım

akmayacaktın…

 

Sahil kentlerinde doğup büyüyen bütün kızları “denizkızı” sayarım ben. Daha annelerinin karnında deniz dalgalarının sesini dinleyerek gelişirler, çoğu yürümeden yüzmeye ve hatta deniz kıyısında sosyalleşmeye başlarlar.

Her ama her Allahın günü, gündoğumu, gün batımı, mehtaptı, dolunaydı seyrederek bayram eder ruhları.

Deniz kıyısında yaşarlar ilk aşklarını ya da büyük aşklarını, deniz kıyısında olur nişanları, düğünleri. Ve deniz kıyısında ki banklara oturup yâd ederler anılarını ekürileri ile birlikte yaşlansalar bile.

Elvan’da bir denizkızı idi, Ünye’ nin deniz dalgaları ile büyüyen, söylenmemiş melodileri ve her genç kız gibi mutlaka romantik hayalleri vardı, gerçekleştiremeden gidiverdi, birdenbire.

Beklenmedik bir anda geliveren bu ölümün Allah’tan olması tek tesellimiz. Ölüm er ya da geç hepimizin başında biliyoruz ama genç ölümü tesellisi olmayan acılardandır ve düştüğü yeri yakan bu ölüm ateşi Elvan ile ailesi kadar bizleri de yaktı. Tabi ki Fatma arkadaşımın, Hasan kardeşimin, Elifimin acıları bambaşkadır, sabırlar dilemekten başka bir şey gelmez iken elden ruhlarımız yanılgılarımızın cam tavanlarına çarptı.

Tembih ederdik çocuklarımıza, “ biz ölürüz, gideriz gün gelir olmayız, sürdürün kardeş gibi arkadaşlıklarınızı da” diye”.aklımızın ucundan geçirmemişiz, sizlerden birisini, bizlerden önce öteki dünyaya yolcu etmeyi Elvancığım…”

Sağlığımızın, evlatlarımızın, varlığımızın bizlere Allahın emaneti olduğunu ve bir gün kaybedebileceğimizi unutmuşuz Elvancığım, seni kaybedince hatırladık.

Elvancığım Guido’ nun dediği gibi; ” Her şey önce ki gibi! Her şey gene karmakarışık ama bu karmaşa bizim…” devam ediyor, edecek de. Kim ölmüş de hayat durmuş ki? Fakat bizler yok olana kadar hep anacağız seni, unutmayacağız, Ticaret Lisesi ‘nde öğrencim oluşunu, Hacettepe Üniversitesinde Muhasebe bölümünü kazandığın zaman ki gururunu,Hizmet Tv’ de ki koşuşturmalarını kurduğun turşuları, facebook dan ikram ettiğin helvaları, düğünlerde ki şıklıklarını ve torunum Mila’ ya ördüğün yeleği de unutmayacağız

           Her güzel şey bir gün mutlaka bitiyor. En güzel anlar, en güzel şarkılar, en güzel filmler, en güzel ve büyük aşklar bile. Fakat bitseler bile, “ güzel şeyler iyi hissettiriyorlar insana hayatı”.

Sen de Elvan’cığım sen de bize hep iyi hissettiren Fatma arkadaşımla dostluğumun güzel bir parçası, son halkası hatta bu dostluk ağacının bahar dallarından (çocuklarımız) birisi idin..Koptun, kırıldın.

Bir bahar dalı kırılırsa buna herkes yanar, çünkü çiçeklerle bürünmüş bahar dalı gelecek demektir, gelecek kırılırsa göz önünde… Sevgi dolu yüreklerden dilimize, ruhumuza şarkılar kalır, “bir bahar dalı kırılırsa…” diye ve aşağıda ki şarkı dizeleri en çok annelerin duygularını dile getirecekse sen anneni merak etme olur mu? Onunla hep seni konuşacağız. Yüreğinin acısını tam olarak dindiremesek bile…

 

…artık yeşerecek bir dalım yok,

Yağmurlar yağsa da hoş yağmasa da

Boşa geçen ömrümü

Bir gün de yitirdim

Yağmurlar yağsa da hoş

Yağmasa da…

 

Ailen şarkını sessizce yüreklerinde söylerken…

Hoşça kal Elvancığım…

Nurlarda uyu…

 

( evlat acısı üzerine yazılıp bestelenmiştir oysa bir çok şarkı gibi…)

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Nerde O Eski Dünler

31 Ağustos 2023 okunma
Kızlar erkekler zayıflar şişmanlar zenginler fakirler dostlar akrabalar dinli dinsiz yeni doğan ya da ölümüne az kalan bizler ne yapıyoruz? Son birkaç senede, kızlar firikik ustası oldu beğeni yapana özel şovlar yapıldı ve artık mahremiyet meşrulaştı ya da... Devamını Oku

ÜNYE-AKKUŞ-NİKSAR KARAYOLU

26 Ekim 2021 okunma
    Yollar bir memleketin can damarlarıdır. Hasretlikleri bitiren, kültürleri harmanlaştıran, ekonomimizi canlandıran birlik ve beraberliğimizi sağlayan yollarımızdır. Ünye- Akkuş- Niksar yolunu kullananlar nostaljiyi, heyecanı birlikte yaşarlar. Yıllara... Devamını Oku

  NASIRLI ELLER

21 Ekim 2021 okunma
           Süleyman Erkan      Türkiye’nin güzel bölgelerinden Karadeniz’i gezip görenlerin hafızalarında mutlaka iz bırakmıştır. Karadeniz’in girintili çıkıntılı kenarları, geceleri gelinlik kızın boynuna takılı beşi birlik gibi parlar... Devamını Oku

Geçmişten Günümüze

16 Ekim 2021 okunma
Süleyman Erkan     Yaşam var oldukça hırslar, öfkeler, kinler, var olacaktır. Bu savaşı tetikleyen en önemli unsur beğenilmek, üstün olmak, başkalarından daha fazla mala mülke sahip olmaktır. Söz sahibi olmanın malla, mülkle, parayla olunamayacağını... Devamını Oku

İnsan

13 Ekim 2021 okunma
TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Temel içgüdü ve duygularla hareket eden, yeteri kadarını alan, psikolojik ve sosyolojik açıdan baskı uygulamayan, vicdansız ve çıkarcı yaklaşmayan, kötü gözle bakmayan, çalmayan, savaşmayan,... Devamını Oku

Zaman

7 Ekim 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Neydi zaman? Doğduğum an ile öldüğüm an arasındaki yaşantım mı? Unutmak için verilen bir ilaç mı? Suratımı kırıştıran ya da saç rengimi benden alan… Neydi zaman! Babam öldüğünde... Devamını Oku

İhtiyaç Meselesi

27 Eylül 2021 okunma
TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Çok çeşitli ihtiyaçlarımız var. Hatta bazen neye ihtiyacımız var diye market ve mağazaları gezmeye başlayanlar bile var. Babaannem lüzumsuz bir şey almamamı çok söylerdi işte onlarda top balon... Devamını Oku

F-N-D-K-Ç  Ş-H-P

10 Eylül 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Türkçe’de bir sözcük f,s,t,k,ç,ş,h,p harflerinden biriyle bitiyorsa ve ek kelimenin baş harfi d,c harfi ile başlıyorsa! Ortalık bir anda sertleşir. d=t olur t=ç olur sıkı durun bu matematiği... Devamını Oku

İş-Sizsiniz

6 Eylül 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞAAT TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com Neden işsiz kaldığımızı bulalım. İşsizlik yaşınız en az 24! Bunu biliyor musunuz? Temel eğitim 1 yıl, ilk eğitim 4 yıl, Orta eğitim 4 yıl, lise eğitimi 4 yıl, hazırlık 1 yıl, üniversite... Devamını Oku

Alçak Alçak Dere Yataklarına Ev Kurmasınlar

19 Ağustos 2021 okunma
  Tolga Özsoy İnşaat Teknikeri tolgahanozsoy.52@gmail.com     Hepimizin malumu olduğu Candan ERÇETİN’in “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” şarkısı; doğaya, doğanın tabiatına karşı gelmekten ve gelin kızlarımızı ağlatmaktan başka bir... Devamını Oku