Yayınlanma Tarihi: 17 Nisan 2014 — okunma
Ahmed Arif’in hayattayken basılan tek şiir kitabı olan “Hasretinden Prangalar Eskittim” ile tanıştığımda liseye yeni başlamıştım. O sıralarda bu kitap elden ele dolaşıyordu. Âşıklar açıkça söyleyemedikleri sevgilerini bu kitap aracılığıyla ilan ediyor, yaşadıkları duygu yoğunluğunu ifade etmek için Ahmed Arif’in dizelerinden yardım alıyorlardı. Ve böylece, sevdalarını bu şiirler ölçüsünde yüceltmiş de oluyorlardı. Öyle ya, sevdayı bundan daha güzel nasıl anlatsınlar:
“Seni, anlatabilmek seni./ İyi çocuklara, kahramanlara./ Seni, anlatabilmek seni,/ Namussuza, halden bilmez,/ Kahpe yalana./ Ard-arda kaç zemheri,/ Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu./ Dışarda gürül-gürül akan bir dünya…/ Bir ben uyumadım,/ Kaç leylim bahar,/ Hasretinden prangalar eskittim./ Saçlarına kan gülleri takayım/ Bir o yana,/ Bir bu yana…/ Seni, bağırabilsem seni,/ Dipsiz kuyulara,/ Akan yıldıza,/ Bir kibrit çöpüne varana,/ Okyanusun en ıssız dalgasına/ Düşmüş bir kibrit çöpüne./ Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,/ Yitirmiş öpücükleri,/ Payı yok, apansız inen akşamdan,/ Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene,/ Seni, anlatabilsem seni…/ Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini…”
Her bir sözcük sihirli sanki. Şiir öyle yoğun ki Ahmed Arif’in dizelerinde, tek başına “Hasretinden prangalar eskittim” dizesi bile insanı çarpmaya yetiyor. Ve şu, “Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini…” bence, bugüne kadar sevda üzerine yazılmış en güzel dizelerden.
Ahmed Arif “Hasretinden Prangalar Eskittim” dizesini önce “Hasretinden Prangalar Çürüttüm” şeklinde yazıyor; “çürüttüm” sözcüğünün daha doğru olduğunu düşündüğü için… Ama “çürüttüm”de peş peşe gelen üç “ü” onu rahatsız ediyor, kulağını tırmaladığını söylüyor. Bu konuda bakın ne diyor Arif: “Her şairin bir de yüreğinde kulağı vardır. Onu tırmaladı işte. Müzik ve anlam bakımından daha güçsüz buldum. O nedenle ‘eskittim’ dedim.”
“Hasretinden Prangalar Eskittim”i elime ilk aldığımda, kitaba adını veren dizenin çarpıcılığı yanında bir de şairinin ismi dikkatimi çekmişti; niye Ahmet değil de Ahmed idi? Şimdiyse bilgisayar yapıyor aynı şeyi; her yazışımda altını kırmızıyla işaretleyerek “yanlış yazdın” uyarısında bulunuyor.
Bir tek kitapla, sadece bir tek kitapla nakşoldu beyinlerimize Ahmed Arif. Gönüllerimizde taht kurdu. Dağların, sevdanın, kavganın şairi Ahmed Arif’in öyle bir şiir dili var ki Türkçeyi gururlandırıyor. Onun bu dili, Türkçeyi bir başka zenginleştirerek daha da yukarılara taşıyor. Hele bir de müzikle buluştuğunda, maneviyatı alabildiğine yükselten büyülü bir güç olup çıkıyor. Birçok besteciye ilham verdi Ahmed Arif’in şiirleri. İyi ki de öyle oldu.
Kendi sesinden şiir kaseti çıkınca sevinçten havalara uçmuştum. Hızımı alamayıp daha çok dinlensin, daha çok paylaşılsın diye birçok arkadaşıma hediye etmiştim. Çünkü bana göre, türkülerin ezgileri eşliğinde Ahmed Arif şiirlerini, Ahmed Arif’in kendi sesinden ve yorumundan dinlemek müthiş bir ayrıcalıktır. Okuyup yazmak dışında bir işle meşgulsem eğer, -dinlemek işimi engellemiyorsa yani -bu şiirler şairinin sesinden çoğu kez eşlik etmiştir bana. Böylelikle hem olağanüstü manevi bir doyum sağlıyor hem de harcadığım zamana bir anlam, bir değer katmış oluyordum. Bir kulak verin, bakalım haksız mıyım:
“Sus, kimseler duymasın./ Duymasın, ölürüm ha./ Aydım yarı gecede/ Yeşil bir yağmur sonra… / Yağıyor yeşil./ (….) / Rüya, bütün çektiğimiz./ Rüya kahrım, rüya zindan./Nasıl da yılları buldu,/ Bir mısra boyu maceram…/ Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,/ Bilmezler nasıl sevdik,/ İki yitik hasret,/ İki parça can./ (….) / Ruhum… / Mısra çekiyorum, haberin olsun./ Çarşıların en küçük meyhanesi bu,/ Saçları yüzümde kardeş, çocuksu./ Derimizin altında o ölüm namussuzu… / Ve Ahmedin işi ilk rasgidiyor./ İlktir dost elinin hançersizliği…/Ağlıyor yeşil.”
Ahmed Arif’in şiirinde her bir duygu, müthiş bir patlamayla hissettiriyor kendini. Dizeleri gürül gürül çağlayan ırmaklar gibi. Kuşkusuz her insan, içine doğduğu, büyüdüğü çevrenin ürünü. Ahmed Arif de bu doğal yasadan almış payını ve şiirini kendi coğrafyasının türküleriyle, ağıtlarıyla, destanlarıyla beslemiş. Ahmed Arif’in şiirinde tüm hayatını oluşturan unsurları birbirleriyle kucaklaşmış, kaynaşmış olarak görüyorum; ve de tüm duyguları… Coşkuyu, öfkeyi, mertliği, sevdayı, yiğitliği…
Devam Edecek…