Yayınlanma Tarihi: 24 Nisan 2014 — okunma
Diyor ki Ahmed Arif: “Maviye/ Maviye çalar gözlerin,/ Yangın mavisine/ Rüzgârda asi,/ Körsem,/ Senden gayrısına yoksam,/ Bozuksam, / Can benim, düş benim,/ Ellere nesi?/ Hadi gel,/ Ay karanlık…/ İtten aç,/ Yılandan çıplak,/ Vurgun ve bela/ Gelip durmuşsam kapına/ Var mı ki doymazlığım?/ İlle de ille/ Sevmelerim,/ Sevmelerim gibisi?/ Oturmuş yazıcılar/ Fermanım yazar/ N’olur gel,/ Ay karanlık… / Dört yanım puşt zulası,/ Dost yüzlü,/ Dost gülücüklü/ Cıgaramdan yanar./ Alnım öperler,/ Suskun, hayın, çıyansı./ Dört yanım puşt zulası,/ Dönerim dönerim çıkmaz./ En leylim gecede ölesim tutmuş,/ Etme gel, / Ay karanlık…”
Türkiye’de en çok satan şiir kitapları arasında yer alan “Hasretinden Prangalar Eskittim”in ilk baskısı 1968 yılında yapılmış. 2006 yılında Everest Yayınları’nda 57. basıma ulaşan kitap, 2008 yılından itibaren Metis Yayıncılık tarafından yayınlanıyor.
Arkadaşı, dostu Fikret Otyam, Ahmed Arif ve şiiri konusunda şunları söylüyor: “Halkın, köylüsünün kentlisinin, okumuşunun okumamışının bu şiirlerden neden böylesine etkilendiğini düşündüm. Ahmed halkın kendisidir, sesidir, yüreğidir, hasretidir. (….) Doğuludur Ahmed Arif ve bundan onur duyar. Doğu Anadolu insanlarında apaçık görülen mertlik, sertlik, gönlü yücelik, birleşir, kaynaşır ve sel gibi şiirine katılır.”
Otuzüç Kurşun’un ozanıdır Ahmed Arif. Çok çekmiş bu şiir yüzünden. Çok yakınları, arkadaşları bile, “Niye yazdın bunu? Bunu yazacağına Mustafa Suphi’yi yaz” demişler. Arif, “Ben Mustafa Suphi hakkında bir şey bilmiyorum ki… Ayrıca Mustafa Suphi çok eskide kalmış. Bu ise gözümün önünde canlı bir olay” diyor. “Ben yazmasam kim yazacak” diyor. “Bir yerde zulüm varsa onu da anlatmak lazım” diyor ve şunu da söylüyor: “Otuzüç Kurşun’u ağıt olarak yazdım. (….) Klasik ağıt… Bizim Türkçemizde sözlü ağıtlar var ya, şivan. Öyle kaleme aldım. Yayımlayacağım filan hiçbir zaman aklıma gelmedi.” Otuzüç Kurşun ağıtından kısacık bir alıntı:
“(….)Yiğitlik inkâr gelinmez/ Tek’e – tek döğüşte yenilmediler/ Bin yıllardan bu yan, bura uşağı/ Gel haberi nerden verek/ Turna sürüsü değil bu/ Gökte yıldız burcu değil/ Otuzüç kurşunlu yürek/ Otuzüç kan pınarı/ Akmaz, / Göl olmuş bu dağda…/ (….)/ Vurulmuşum/ Dağların kuytuluk bir boğazında/ Vakitlerden bir sabah namazında/ Yatarım/ Kanlı, upuzun… / Vurulmuşum/ Düşüm, /gecelerden kara / Bir hayra yoranım çıkmaz/ Canım alırlar ecelsiz/ Sığdıramam kitaplara/ Şifre buyurmuş bir paşa/ Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız/ Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz/ Rivayet sanılır belki/ Gül memeler değil/ Domdom kurşunu/ Paramparça ağzımdaki…/ (.…)”
Ahmed Arif yıllarca suskun kalmış bir şair. Bu suskunluğunu ilk kez Refik Durbaş’la yaptığı söyleşiyle bozuyor. Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan bu söyleşi bilindiği gibi sonradan kitap haline getirildi ve haklı olarak büyük bir ilgiyle karşılandı. Daha sonra kitabın birtakım eklerle yeni baskıları yapıldı. Okuyanlar zaten bilirler, tam anlamıyla lirik bir metin bu. Mısra gibi cümleler. Tek bir sözcüğü çıkaramıyorsunuz içinden. Sözü öylesine imbikten çekmiş Ahmed Arif; şiir yazar gibi. İçerik açısından bakıldığında ise her bir cümle sanki bir özdeyiş. Ve bu anlatımıyla şair, neredeyse tüm bir dünyayı sığdırmış bir söyleşinin kapsamına. İnsan olarak da öğreneceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum Ahmed Arif’ten. Düzyazı da yazsaymış diye geçirmiştim içimden ama o, ”Düzyazının mantığı ayrıdır” diyor söyleşisinde.
Arkadaşı, can dostu Cemal Süreya, taa 1969’da -bu söyleşiden çok önce yani- bakın ne diyor: “Her şairin konuşma tarzıyla (hatta yüzüyle) şiiri arasında bir yakınlık, bir benzerlik vardır muhakkak; ama konuşmasıyla şiiri arasında bu kadar bir özdeşlik bulunan bir şaire ilk kez Ahmed Arif’te rastlıyordum. Onun şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise, şiirin her yöne devamı gibi.”
Ahmed Arif’in konuşmasını dinleme şansım olmadı tabii. Bu açıdan Refik Durbaş’ın söyleşisi benim için çok önemli. Durbaş kitabının önsözünde, “Bütün anlattıklarını yazabilmek ne mümkün. Bu yüzden araya hiç girmedim. Şiiri gibi anlatımı da bir başka ‘şiir’ Ahmed Arif’in. O güzellik bozulmasın istedim. Bu yüzden araya girmedim bir de” diyor. İyi ki de öyle yapmış. Bu tutumuyla, hem Cemal Süreya’nın sözünü ettiği Ahmed Arif üslubunu yazıya geçirerek bu üslubu herkesin tanımasına imkân vermiş, hem de Süreya’nın değerlendirmesinin ne kadar doğru olduğunu gösteren bir belge bırakmış tarihe.
Devam Edecek…