Yayınlanma Tarihi: 23 Aralık 2016 — okunma
29-Mayıs–2016 İstanbul Yenikapı’ da “İstanbul’un Fethi etkinlikleri” var ve ben de yeraltı trenini kullanarak Yenikapı’ ya gittim. Metro son durak Yenikapı Meydanı’ na çok yakın, inince inanılmaz bir kalabalıkla birlikte tören alanına yöneldim. Kutlamalarda Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan konuşma yapacak ayrıca sinevizyon, lazer ve hava fişek gösterileri var. Benim derdim fotoğraf çekmek.
Daha önce Çanakkale, Konya, Samsun, Ordu’ da da cumhurbaşkanımızın konuştuğu birçok kültür etkinliğinde bulunmuştum ama bu kez güvenlik önlemleri çok daha fazla ve yabancı ülkelerde ki gibi idi. Açık alan olmasına rağmen güvenlik çadırları kurulmuş, iki kez x ray cihazından geçmiştik eşyalarımız ile fakat üçüncü aşamada fotoğraf makinem ve dokümanlarımla kutlama alanına giremeyeceğim bildirildi.
Alana çok yakındım, yüksek bir duvara zarla zorla çıktım, bir sürü fotoğraf çektim. O kadar çok çevik kuvvet ekipleri vardı ki neredeyse her adım başı, gözetleme kuleleri ağır silahlı polis elemanları ile bana oldukça ilginç fotoğraflar hatta detaylar çekme imkanı sunuyordu. Sonunda indim duvardan fakat oturacak ne bir sandalye ne de yer vardı.
Öylece bakınırken kalabalığın ortasında simsiyah camlı, beyaz devasa bir araç gözüme çarptı. Vee geniş uzunca bir ayak basanlığı üstelik gölgede öylece bomboş duruyordu.araca dikkatle baktım, üzerinde hiçbir yazı yoktu.Geçtim oturdum.Dokümanlarım da yanımda.Bazen de abartıyorum, meydana tripotumu (üç ayak) bile getirmişim.Ohhh rahatım, kutlamaların başlamasını beklerken boş durmayıp fotoğraflarıma bakıyorum ve beğenmediklerimi de temizliyorum.Bir yandan da düşünüyorum “ bu kadar çevik kuvvet arasında fotoğraf çekmeme neyse ki bir şey diyen olmadı”, gördüğüm çevik kuvvet sayısı kadar sivilin de bulunduğuna emindim oysa..Neyse tam ben böyle düşünürken başımı tesadüfen kaldırıyorum ki çok kalabalık bir çevik kuvvet ekibi bana doğru geliyor.Saniyede senaryoyu yazıyorum, “beni fotoğraf çekerken gördüler, fotoğraf makinemi alacaklar, amacımı soracaklar, beklide”….bir sürü düşünce beynimde takla atarken çok samimi söylüyorum hiç korkmadım (kalbim birazcık çarptı tabi ki de) sonuçta kendi ülkemdeyim ve bu emniyet gücü görevlisi kardeşlerimle aynı dili konuşuyoruz, aynı vatanın insanlarıyız, onlar güvenliğimiz için buradalar ve kesinlikle onlara yardımcı olacağım,bu arada savunmamı da hazırlıyorum beynimde;” fakat sadece ben fotoğraf çekmiyorum ki bir sürü var….”
“Hanımefendi bir dakika izin verir misiniz? Arkadaşlar araçtan inecekler, kapının açılması gerekiyor da…”, “ Aaaa tabi, pardon, hay Allah…” Araçtan bir sürü çevik kuvvet görevlisi indi, benimle konuşanlar araca bindi. En son binen de zarif bir hareketle “kapı kapanınca yine oturabilirsiniz “dedi gülümseyerek…
Vay arkadaş ben saniyede bambaşka bir senaryo yazmıştım, onlar bambaşka bir senaryo oynadılar. Hani denir ya halk arasında “kapılardan sığmıyor, civanmert delikanlılar”, hepsi özel seçilmiş.araca binerlerken ve inerlerken dikkat ettim belli ki üniversite mezunu ve tahminim bambaşka branşlardan.Dershaneden biliyorum,matematik, fizik mezunu öğretmen arkadaşlar polislik için başvurmuşlardı.ama onca fizik, matematik bilime, bilim adamına çok ihtiyacımız var …” demiştim.”Ne yapalım hocam atanamıyoruz branşımızda …” bir an önce maaşa geçmek, bir meslek sahibi olmak isteyen gencecik memleketimizin pırıl pırıl insanları idiler.
Bu nöbet değişimleri 3 -4 kez devam etti birbirleri ile şakalaşarak inip bindiler araca .Her seferinde ben den kibarca izin istediler ve bir kere de bir tane si bile “burada oturmayın, niye buradasınız “demedi..
Kısa bir süre sonra Sultanahme’t de çevik kuvvet aracı bombalandı, ben de oralarda geziniyordum sık sık, Atatürk Havaalanı bombalandı birçok görevli şehit oldu, ben de oralardan sık sık geçiyorum hepiniz gibi, Sabiha Gökçen hepimiz oradan geçiyoruz neredeyse, son olay İstanbul’ da yaşadığım yere çok çok yakın her gün oralardan geçiyoruz, maç çıkışları, maçlarda her yer de yollarımız, hatta hayatlarımız çakışıyor onlarla, görevlerini yapıyorlar, görevlerini yaparken, bizim güvenliğimizi sağlarken şehit oluyorlar.
Daha sonra duyduğumuz olaylarda o güvenliğimizi sağlamak için didinen gencecik insanlarımızı kaybediyoruz, şehit veriyoruz da aileleri, ocakları yanıp kavrulurken terörü engellemek adına hiçbir şey yapamıyoruz, hep bizi teğet geçmeyecek, mutlak bir gün bir yerde bizi de vuracak, kendimizi, sevdiklerimiz, yakınlarımızı derken bundan sonra ki yaşamlarımız böyle mi olacak.
Vazgeçtik güzelim şehirlerimizden, vazgeçtik turizmden her şey bir gün düzelir ama şehitlerimizden vatanımızdan onları savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Bir çift yürek daha istiyorum Allah’ tan.
Bir yüreğim BARIŞ dilekleri ile, dünyada ki sorunlara yansın, Suriye mesel bu karda kışta a Halep’ te ki çocuklara, engellilere, kadınlara, sivillere ve tüm çaresiz canlılara …
Bir yüreğim de daha iyi, güzel GELECEK dileği ile ülkem de ki sorunlara yansın, Beşiktaş’ da ki son 44 şehidimize, yaralılarımıza, ailelerine, adana’ da yanarak ölen çocuklara ve daha bir çok soruna…
Bir yüreğim de kendi dertlerime UMUT dolu çırpınışlarla, sevdiklerime, çocuklarıma kalsın.
“Yumruk kadar yürekler dayanamıyor artık” diyeceğim ama demiyorum;
“Erdem yaşamaktan korkmakta değil, baba,
Belalara karşı koyup, direnmekte,
Yolundan dönmemektedir….” diyor Montaigne.
BİZ de ÖYLE YAPACAĞIZ….
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.