son haberler

Bir “Dikleşme” Teşebbüsü

Yayınlanma Tarihi: 22 Temmuz 2016 okunma

ÜnyeTV gurelselim52@gmail.com

Aylardan eylül günlerden Perşembe idi.

Teşrin yaprakları daha toprak ile şakalaşmaya başlamıştı. Hava güneşliydi. Bizim yarın son günümüz olacaktı. O günden sonra ülkenin muhtelif yerlerinde görev alacaktık. Hayaller kuruyorduk.

Hayal kurmak her vatandaşın hakkıydı. Hayallerimizde sadece biz yoktuk. Geleceğin neslini yetiştirecek, ülkemizi aydınlık günlere taşıyacaktık.

Daha gün doğmadan “birileri” hayallerimizi sekteye uğrattı. “Biz” dedi; “parlamentoya el koyduk” diye başlayıp neyi tam olarak nereye koyduğu anlaşılmayan cümleler sarf ettiler.

Saat başı “bildiri” adında birbirinin aynı metinler okunuyordu. Sadece numaraları farklıydı. Bir takım emir ve talimatlar zinciriydi.

Daha önce adını Nuh aleyhisselamın müşrik oğlunun adından hafızamda tuttuğum “Kenan Efendi” malum hareketin lideri ve sözcüsüydü.

Matematik dersinin zayıf olduğunu tahmin ettiğim bu canlı “bir sağdan bir soldan astık” diyerek eşitlik ilkelerine can alarak müdahil olduğunu kendi ağzıyla ikrar ediyordu. Bunu söylerken de utanmıyordu.

Onlarca genci bu matematik sevdası yüzünden canından eden, bir hayvanı kaza ile bile öldürene cani denildiği bir çağda silah gücüyle ülke yönetti.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun “vatan aşkı maya gibidir sütü bozuk olanda tutmaz” dediği gibi mayaları ithal malı olan bu zevatların vatan sevgisinden anlaması mümkün değildi. Hangisinin ebeveyninin kimler tarafından mayalandığını DNA testi bile ortaya çıkarması mümkün değildi.

Bir darbe olmuştu ve öyle veya böyle milletin seçtiği parlamento feshedilmişti.

Dipçik zoruyla kabul ettirdiği anayasa ile ülke yönetilmeye başlandı.

Daha sonra kendisi yaşlandı.

Artık “nü” resimler yapmaya başlamıştı. Belli ki kendisinin nasıl bir biyolojik varlıktan dünyaya geldiğini merak ediyordu.

Mayasının ne olduğu belli değildi ama foyası belli olmuştu.

Gün geldi yorgunluk alametleri başladı. Artık vücudunun her organını aynı ölçülerde kaldıramıyor, çabuk yoruluyordu. “Nü” resim yapmak kolay değildi. Böyle şeyler yapmak da iktidar isteyen şeylerdi. Zaman içinde fırça da eline kalın gelmeye başladı. Ve bu işlere son verdi.

Zaman sonra hayat da onun canlılık özelliğini sona erdirdi. Artık dünyada toplama işlemi ile “nü” resim yapma işleri başkalarına kaldı. Aynı “maya”ya sahip kişilerde vardı tabii.

Biz senelerdir bir darbenin ne kadar gayrimeşru olduğunu anlatmaya çalıştık. Buna teşebbüs etmenin hatta akıldan bile geçirmenin ahlaki olmadığını söyledik. Darbelerin, ardından yıkımlar ve gözyaşları bıraktığını anlatmaya çalıştık. Belli ki başarılı olamamışız.

Ülkede “post modern” veya “e-bildiri” adıyla bazı “dikleşme”ler oldu. Her defasında da ülke zarara uğradı. Ancak son teşebbüs çok adi idi. İlk defa bir milletin harem-i ismetine tecavüzde bulunuldu. Meclise saldırı savaşlarda bile zor görülen bir vaka idi. Hele bir ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanına yapılmış suikast teşebbüsü hiç insani değildi.

Ülkede seçim var sandık var.

Herkes muhasebesini orada yapmalı ve sonucu da hazmetmeli. Bunun başka bir yanı yok.

Kimse ülkeyi kan gölüne döndürmeye, vatandaşa korku salmaya, insanları tedirgin etmeye hakkı yok.

Asırlardı bir arada yaşamış bu millet nasıl oldu da bu hale düştü bilmiyorum.

Kısaca ülkece bir badire atlatıldı ama çok can da yandı.

Bundan sonra ne olur bilemem. Çünkü bazı işler tahmin edilenden farklı seyrediyor.

Biri çıkıp bu insanlara darbe denilen şeyin canice bir şey olduğunu anlatması lazım. Yoksa daha çok canımız yanar.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.