Yayınlanma Tarihi: 12 Şubat 2015 — okunma
Bildiğim kadarıyla Ömer Hayyam bizde aşk ve şarap şairi olarak ünlenmiştir. Doğrusunu isterseniz ben de onu ilk olarak bu konuda yazılmış dörtlükleriyle tanımıştım: “Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,/ Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;/ Bir an geçmek istiyoruz kendimizden:/ İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.” – “Baharlar yazlar geçer sonbahar gelir;/ Ömrümün yaprakları dökülür bir bir;/ Şarap iç, gam yeme, bak ne demiş bilge:/ Dünya dertleri zehir, şarap panzehir.” – “Ben içerim, ama sarhoşluk etmem./ Kadehten başka şeye el uzatmam./ Şaraba taparmışım, evet, taparım:/ Ama senin gibi kendime tapmam.” – “Kendimden geçtikçe gelirim kendime,/ Alçalırım çıktıkça yüksek yerlere./ En garibi, içmeden sarhoşum da ben,/ Ayılırım her kadehi devirdikçe.”
Bu dörtlükler, Hayyam’ın sürekli şarap içen, gününü gün etmekten başka derdi olmayan bir sarhoş olduğu algısı yaratabilir. Oysa Asaf Halet Çelebi şunları söylüyor: “Görünüşe bakıp da rubailer hakkında hüküm vermek icabetseydi Hayyam’ın derbeder, sefil ve biçare bir sarhoş olduğunu kabul etmek gerekecekti. Halbuki bu şairin hayatı, gayet derli toplu, ilim sahasında otorite sahibi hatta büyük bir ilim kurulunun başında, matematik ve astronomi alanında zamanımıza kadar ehemmiyetini muhafaza etmiş bir eser sahibi, ağır başlı, değerli bir insan olduğunu gösteriyor. Böyle bir insanın sarhoş saçmalarıyle uğraşmayacağı besbellidir. Şu halde şiirlerinde geçen şarap, bir sembol, kötümserliğe karşı bir panzehir, hür insanların düşüncelerini saran bir huzur hissinin timsali sayılmalıdır.”
A.Kadir ise ‘Bugünün Diliyle Hayyam’ kitabına yazdığı şiir gibi önsözde, “Onun meyhane dediği yer, yobazların hiç anlayamayacağı bir yer, insanın insanca yaşayabileceği bir yer. Çok çekmiş Hayyam yobazlardan, dar kafalılardan. Düzenbazlıklardan uzak, yalandan dolandan uzak, düşmanlıklardan, kavgalardan uzak yer aramış kendine. Yalnız kendine mi? Hayyam, istediği gibi yaşayamamış, dünyaya neden geldiğini, bu dünyada işinin ne olduğunu anlayamamış insanların acısıyla yaşamış bir ozan” değerlendirmesinde bulunuyor (Say Yayınları, Yenileştiren: A. Kadir, 1986, 7 Baskı).
Bu alıntılardan sonra gelin yine Hayyam’ın dörtlüklerine dönelim: “Önce kendine gel, sonra meyhaneye;/ Kalender ol da gir kalenderhaneye./ Bu yol kendini yenmişlerin yoludur:/ Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye.”- “Meyhanede kendini bilenler bulunur;/ Bilmeyeni ayırmak da kolay olur./ Yıkılsın bilgisizlik yuvası medrese:/ Ordan kendini bilip de çıkan hiç yoktur.” – “Senden benden önce de vardı bu gün bu gece/ Felek dönüp durmadaydı hep bu gördüğünce/ Usulca bas toprağa, çünkü bastığın yer/ Bir güzelin gözbebeğiydi beş on yıl önce.” – “Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;/ Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;/ Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,/ Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.”
A. Kadir’e göre bugüne kadar şiir diliyle yapılmış en iyi Hayyam çevirileri Sabahattin Eyuboğlu’nunkiler… ki benim alıntıladığım tüm dörtlükler de Eyuboğlu’nun kitabından. Hayyam’ın kendi eliyle yazılmış dörtlüklerinin bulunmadığı biliniyor ve rubaileri orada burada yazıldıktan sonra ancak 15. yüzyıldaki kitaplarda toplu olarak görülüyor. Yazıyı Hayyam’ın rubailerinden örneklerle sonlandıralım:
“Senden benden önce kadın erkek niceleri/ Şenlendirip süslediler dünya denen yeri/ Senin tenin de toprağa karışacak yarın/ Senden beslenecek nice insan bedenleri.” – “Hayyam bu zamanda vahlanıp durmak boşuna;/ Kendi derdine düşmek utanç verir insana./ İyisi mi şarap iç, çalgı dinleyerek/ Nerdeyse bir taş düşer senin de sofrana.” – “Dünyada akla değer veren yok madem,/ Aklı az olanın parası çok madem,/ Getir şu şarabı, alsın aklımızı:/ Belki böyle beğenir bizi el âlem!” – “Bir geldi mi derin ölüm uykusu,/ Biter bu dünyanın dedi-kodusu./ Ölenden bir haber bekler insanlar:/ Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!”
Bitti.