son haberler

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

Yayınlanma Tarihi: 10 Mayıs 2017 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar)

Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu ölüme.

Bir düş gibi gelip geçtin hayatımdan; güzel başlayan fakat kâbusla sonlanan bir düş… Yine de iyi ki tanımışım seni, iyi ki tanımışım senin gibi güzel bir insanı.

2011 Ünye’ye gelişimin ilk yılıydı. Buraya biraz alıştıktan sonra Gazeteciler Cemiyeti’ni aramaya başladım. Bana tarif edilen adrese gittiğimde kapıda bir gençle karşılaştım. “Ünye Gazeteciler Cemiyeti burası mı?” soruma, “Hayır, burası değil. Burası Ünye Haber Gazetesi. İsterseniz içeride Şenay Abla var, onunla konuşun” diye cevap verdi. Birlikte Şenay Abla’sının odasına gittik. Şenay’la ilk tanışmamız böyle oldu. Beni tüm güleçliği ve içtenliğiyle karşıladı Şenay, çay ikram etti, Mücahit Bey’le ve Selim’le tanıştırdı. Oturup sohbet ettik. Sonrasında Şenay, gazetenin geçmişi; Ünye’deki, Ordu’daki, Samsun’daki gazetecilik konularında bilgi verdi. Ayrılırken, “Buraya yabancısınız. Yalnız kalıp sıkılmayın. Mutlaka uğrayın, sohbet ederiz. Görüşelim” dedi. Daha ilk andan ısınmıştık birbirimize. Ve diğerleri… hepsi sıcakkanlı, güleç, sevgi dolu insanlardı.

Sonra sık sık uğrar oldum gazeteye. Şenay’la oradan buradan, her şeyden konuşuyorduk. Kızım anasınıfına yeni başlamıştı. Cumartesileri onunla birlikte giderdik gazeteye. Yağmur’u çok sevmişti Şenay, Yağmur da onu. Yeğeni Çağla da olurdu çoğu kez. Yağmur’la o bilgisayarda oyun oynarlarken biz sohbet ederdik. Çağla çok düşkündü teyzesine. Tüm sevenlerine sabırlar diliyorum ama bu küçük kıza ayrıca, ayrıca sabırlar, sabırlar diliyorum.

Bir gün Yağmur’u okula bıraktıktan sonra deniz kıyısına inmiştim. Güneşli, güzel bir bahar günüydü. Bir süre hiçbir şey düşünmeden denizi seyretmiş, sonra biraz kitap okumuştum. Öğleye doğru da kalkıp gazeteye, Şenay’ın yanına gittim. Şimdi düşünüyorum da nasıl da güzel bir günmüş. O ışıltılı yüzü, melek gülüşüyle yerinden kalkıp beni karşılayışı hâlâ capcanlı duruyor zihnimde. Yaptıklarımı anlatınca, “Aaaa, ne güzel!” demesi üzerine, “Güzelse sen de yapabilirsin” demiştim. Şenay gülümseyerek, “Ben buralıyım. Herkes tanır beni burada. Şimdi ben deniz kıyısına gidip otursam, öylece durup denizi seyretsem, bu kızın acaba ne derdi var, diye düşünürler” demişti.

Benim Ünye’deki ilk arkadaşım, ilk dostumdu Şenay. Ailesini çok severdi. Onlardan sık sık söz ederdi. Yeğenlerini anlatırdı. Ablasının yaptığı el sanatı ürünlerin fotoğraflarını gösterirdi. Bir gün yine sohbet ederken bana, “Bize yazı yazsana” dedi. Bir an düşündükten sonra, “Olur, ne yazayım?” dedim. “Ne istersen yaz? Haber, araştırma-inceleme, söyleşi… ne istersen.” “Tamam, bakarız” dedim.

Epey bir zaman geçti bu konuşmanın üzerinden. Ben gidip gelmelerimi sürdürüyordum. Şenay arada bir verdiğim sözü hatırlatıyordu. Hiçbir şeyin peşini bırakmayan bir yapısı vardı Şenay’ın. Sonunda bir-iki haber, söyleşi derken baktım ki benim vaktim ancak haftada bir yazmaya el veriyor. Bunun üzerine oturup konuştuk ve köşe yazısında karar kıldık. Şenay bu defa, “Her hafta düzenli yazabilecek misin?” diye sordu. “Yazabilirim” deyince, “O halde köşene bir ad bulmak gerek” dedi. Önerdiğim iki isimden ‘Yağmurla Gelen’i daha çok sevdi. “Senin bir önerin varsa o da olabilir” dedim, “Yağmurla Gelen şart değil”. “Yok” dedi, “bu iyi”. Böylece başladı köşe yazısı yazma serüvenim. Şenay’ı istesem bile unutabilir miyim hiç.

Ünye Haber’in her şeyiydi Şenay Tezel. Her şey ondan sorulurdu. Çok çalışkandı, çok azimliydi. Biraz dikkat edince onun o munis, sevecen, yumuşak görünümünün ardındaki sağlam kişiliği ve yönetici disiplinini hemen fark edebilirdiniz.

Her türlü etkinliğe, toplantıya beni de davet ederdi Şenay, gidemeyeceğimi bilse bile. On davetten ancak ikisine katılabildiğim halde bıkıp usanmadan sürdürürdü çağrılarını. Tanıdığı, sevdiği, arkadaş olabileceğimi düşündüğü herkesle tanıştırmak isterdi beni. Yalnızlıktan sıkılacağımı sanırdı. Oysa ben o dönem hayattan, insanlardan ve meslekten öylesine yorgundum ki… Ama Şenay bunu bilmiyordu. Bilmedi de. Çünkü bilmesine gerek yoktu.

Yaz tatillerinde İzmir’de ve İstanbul’da oluruz. 2015’te de okullar kapanınca Yağmur’un çok sevgili Şenay Abla’sına uğrayıp, sonbaharda görüşmek üzere vedalaştık. Temmuzda düğünü vardı Şenay’ın. Düğününde bulunamayacaktık. Hem, Şenay biliyordu benim düğün ve benzeri yerlerde olmaktan çok sıkıldığımı. “Daha sonra görüşürüz Şenay, evine geliriz” demiştim ayrılırken.

Düğününden birkaç gün önce beni telefonla aradığında Seferihisar’daydım. Gecenin geç bir saatiydi. Çok sevindim. Telefonu sürpriz olmuştu. Çünkü çok yoğun bir tempoda çalışıyordu ve üstelik evlilik hazırlıkları yapıyordu. Ayrıca düğününde olamayacağımı da biliyordu. Uzun uzun konuştuk yine. Yeni doğan güne bir hayli sarktı sohbetimiz. Konuşmanın sonunda, “Kitabını bitirdim, davetiyenle birlikte Esma’ya bıraktım. Gazeteye uğradığında alırsın” dedi. Yine Şenay, Şenay’lığını yapmıştı. Gidemeyeceğimi bildiği halde davetiyemi bırakmış, üstelik bununla da yetinmeyip telefonla da aramıştı. Hüzünlendim, özledim. Nasıl unuturum ben böyle güzel bir insanı.

Onu bıraktığımda çok mutluydu Şenay. Emekli olacak, evlenip Samsun’a yerleşecekti. Bundan böyle eşiyle birlikte hep gezeceklerdi. Oysaki balayındayken ortaya çıktı o sinsi hastalık ve iki yıl süren zorlu bir mücadelenin ardından ölüme yenik düştü Şenay. Hayat ne kadar aldatıcı… ve ölüm bize gösteriyor ki hayat bir o kadar da yalın aslında. O yalınlığı yakalamakta mıdır huzur acaba?

Şenay’ın Samsun’a yerleşmesinin ardından uzunca bir süre gazetenin yakınından her geçişimizde Yağmur, Şenay Abla’sının gazeteden ayrıldığını unutup, “Anne, Şenay Abla’ya uğrayalım mı?” diye sorup durdu. Şimdiyse, Şenay Abla’sının artık hayatta olmadığını söyleyemedim ona. Daha doğrusu söylemeyi aklımdan bile geçirmedim.

26 Aralık 2016’da babamı kaybettim; bundan tam dört ay sonra 26 Nisan 2017’de ise Şenay’ı… Çok severdim babamı. Şakacı, enerjik, hayat dolu, her şeyden önemlisi de çok iyi yürekli bir adamdı. Öldüğünde 87 yaşındaydı. 5-6 yıldır Alzheimer’la savaşıyordu. Son iki yıldır çok acı çekiyordu. Hastalıkla pençeleşmekten, sürekli kâbuslar içinde yaşamaktan inanılmaz derecede yorgun düşüyordu. Onun için yaşamak yalnızca nefes alıp vermekten ibaret olmuştu. Öldüğünde acımızı hafifletecek bir teselli ararken acıları, kâbusları artık son buldu dedik, hastalığına kadar güzel yaşamıştı dedik, sanki bizi ölümüne hazırlar gibi yavaş yavaş gitti dedik… Ama Şenay, benim dünyalar güzeli canım kardeşim, senin için hiçbir teselli bulamıyorum.

Birkaç gün önce yolda yürürken arkamdan bir ses duydum. Israrla, “Hocam, Hocam!” diye sesleniyordu. Birçok yerde olduğu gibi burada da Hocam sözü aynı zamanda saygı hitabı olarak kullanılıyor. Dönüp baktım, evet, bana sesleniliyordu. Sesin sahibi olan genç bana doğru yürürken, “Beni tanıdınız mı Hocam? Ben Ünye Haber’de çalışıyordum” dedi. “Tanıdım” dedim selamlaşırken. “Başınız sağ olsun Hocam, Şenay Abla’yı duyduk, çok üzüldük. Benim adım Yunus, Hocam.” “Sağ ol Yunus, senin de başın sağ olsun” dedim. Yunus’la ayaküstü epeyce konuştuk. Askere gitmiş, dönmüş. Yeni işinden bahsetti. Yapmak istediklerinden söz etti. O da çok üzgündü. “Şenay Abla’yı yazarsanız beni de yazın Hocam” dedi, “Şenay Abla’yla ben de çalıştım”. İşte seni de yazdım Yunus. Dilerim hep böyle sağlıklı ve mutlu kalırsın. Dilerim hep huzurlu olursun. Keşke hiçbir genç için, hiçbir çocuk için üzülmesek. Keşke ölümler hiç değilse sıralı olsa.

Bilmem katılır mısınız ama galiba insanlar yalnızca ikiye ayrılıyorlar: İyiler ve kötüler. Gerisi teferruat. Ve bir de iyilere yakın, kötülere uzak durmalı, sevdiklerimizin peşini asla bırakmamalı.

“kırgınım, saçılmış/ bir nar gibiyim” (Behçet Aysan)

Şenay’ı çok sevmişim, zannettiğimden de çok sevmişim.

“bütün derinlikler sığ/ sözcüklerin hepsi iğreti/ değişen bir şey yok hiç/ ölüm hariç./ aynı gökyüzü aynı keder.” (Behçet Aysan)

Seni hiç unutmayacağım melek kardeşim. Işıklar içinde uyu.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku

Gerçekleştirmek ve Emin Olmak

2 Temmuz 2015 okunma
Türkçede uzun bir süre, bir ‘gerçekleştirmek’ furyası aldı başını yürüdü. Artık hiçbir şeyi ‘yapmıyor’ ‘gerçekleştiriyor’duk; artık hiçbir şey ‘meydana gelmiyor’, ‘olmuyor’ ‘gerçekleşiyor’du. Sanki Türkçeden ‘yapmak’,... Devamını Oku