son haberler

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

Yayınlanma Tarihi: 7 Ocak 2016 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.

Birkaç güvercinle bir serçe komşu pencerenin önüne tünemiş. Bu havada yiyecek bulmaları zor. Onlar için biraz yem bırakıp ayrılıyorum pencereden.

İçeriye dönünce içime de dönüyorum. Şairin dediği gibi “Tarifsiz kederler içindeyim”. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilemiyorum. Sevinmek zaten sözlüklerde unutulmuş bir sözcük de şimdilerde, üzülmek de artık kifayetsiz. Bu ne kadar ölüm, ne kadar şiddet; bu ne kadar acı! Ne yapmalı? Hangi birine yanmalı? Hep aynı soru dönüp duruyor kafamda: Nasıl bir dünyada yaşıyoruz biz, bu ne biçim bir ülke?.. Yine darmadağın, yine toz duman her şey… Yine at izinin it izine karıştığı dehşet günleri… Sanki dünya koskoca bir patlamayla infilak etmiş de parçaları kapkaranlık boşlukta oradan oraya savrulup duruyor.

Nasıl da korkunç bir hızla tırmandırıldı şiddet. Bu kadar çok ölünün kaldırıldığı, hatta bazı yerlerde kaldırılamadığı bir ülkede, sadece nefes alıp veriyor olmak yaşamaktan sayılabilir mi? Bu nasıl yaşamak? Her an müthiş bir kötülük, kahredici bir şiddet bombardımanı altındayız ve biz buna yaşamak mı diyeceğiz? Ölümler, cesetler ülkesi olduk hiç kuşkusuz. Haber bültenleri ölüm çeşitlemeleri sunuyor durmadan. “Off ya, offf!..” diyor ilkokul öğrencisi kızım, “Hep ölüm, hep ölüm. Dünyadan soğudum”. Dönüp bakıyorum ona, düşüncesinin devamını merakla soruyorum: “Daha bu yaşta mı dünyadan soğudun?” “Evet, baksana herkes birbirini öldürüyor” diyor. Ne kadar korumaya çalışsam da ister istemez duyuyor, öğreniyor birçok şeyi.

Dünyanın bu son haline bakınca… insanın canavarlaşmasının, canileşmesinin, kötüleşmesinin sınırının, sonunun olmadığı iyice dank ediyor kafama. Artık zerre kadar şüphe etmiyorum yeryüzüne gelmiş geçmiş en tehlikeli, en zararlı yaratığın insan olduğundan; ve insan denen bu canlının yüzyıllar boyunca yaşadıklarından hiç mi ders almadığından… Asırlar boyu onca eser yaratılmış, onca kitap yazılmış, kıran kırana savaşlarda kan gövdeyi götürmüş ama yine de hiçbir şey olmamış, yaşanmamış, düşünülmemiş, yazılıp çizilmemiş gibi, bugüne, dünyanın her zamankinden de berbat olduğu bugüne gelinmiş.

O zaman düşünüyor insan: Yazı niye var? Yazmak ne işe yarar? Sadece yazanı rahatlatan bir eylem midir yazmak? Niye arşiv tutulur; sen benden bu kadar, ben senden şu kadar insan öldürdüm, denilebilsin diye mi? Bir yandan iyilik, doğruluk, sevgi bunca yüceltildiği halde diğer yandan kötülük, sahtekârlık, sevgisizlik neden bu kadar yaygın? Biri bana bunları açıklayabilir mi?..

Bu insan denilen yaratık hiç mi bir şey öğrenmez? Balık hafızalı mıdır insan? Her yeni doğanla sıfırdan mı başlar insanlık? Boşuna mıdır yani bunca düşünürün, filozofun, bilim insanının çabaları? Niye yazıldı bunca eser? Yazı niye hâlâ var? Bazı insanlar neden hâlâ yazıp çiziyorlar bıkıp usanmadan; bu insanlar hangi amaç uğruna kafa patlatıyorlar? Biri bana bunları açıklayabilir mi?..

Gerçekten anlatılamaz duygular içindeyim. Kelimeler hakikaten kifayetsiz. Sözcükler bu olup biteni anlatmakta çoook, çok yetersiz. Öylesine ürkütücü, öylesine acımasız ve korkunç ki yaşananlar… Yani savaş… Var mı bundan kötüsü?…

En temel insan hakkı olan yaşama hakkının insanın elinden alınmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Herkesin bir tek yaşamı vardır ve aslolan hayattır.

En iyisi yeniden pencereye dönmek. Kuşlar karınlarını doyurup gittiler. Kar yağışı devam ediyor. Çatılardan sarkan buz havuçlar çocukluğuma götürüyor beni. İşte kışlar hep böyle bol karlı olurdu o zamanlar. Dört mevsimi de tüm özellikleri ve güzellikleriyle yaşardık. İlle de baharları… Çünkü şimdilerde yaz da kış da bir nebze yaşanıyor olsa da baharlar kalmadı artık; ne ilk’i, ne son’u…

Okullar kar tatilinde. Kızım tutturuyor ille de kardan adam yapalım diye. Çaresiz çıkacağız.

Kartopu oynayarak biraz yürüdükten sonra sahile iniyoruz. Dalgalar kıyıya geldikleri gibi donup, kumsalda bir dantel oluşturmuş. Bu güzel görüntüyü bırakıp hemen işe koyuluyoruz. Önce koca bir kardan adam, sonra da ona bir iglo yapıyoruz. Üstelik bütün kötülere, kötülüklere ve savaşlara inat, yüzüne de kocaman bir gülümseme konduruyoruz.

Yoldan gelip geçenler fotoğraf çekiyorlar. Artık üşümeye başladık, eve dönmeliyiz. Kızım ayrılmak istemiyor kardan adamın yanından. Onu beklerken bir kadınla bir erkek gülümseyerek bize doğru yürüyorlar. Selamlaşıyoruz. “Kardan adamımızı beğendiniz mi?” diye soruyorum yanıma yaklaşan kadına. “Evet, çoook” deyip kolunu kardan adamın boynuna dolayarak poz veriyor arkadaşına. Ayrılıyoruz yanlarından. Karları yara yara biraz ilerledikten sonra dönüp baktığımda bu defa kardan adamla erkeğin kadına poz verdiğini görüyorum.

Kardan, buzdan bile olsa bir gülümseme, her zaman ısıtır insanın içini.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku

Gerçekleştirmek ve Emin Olmak

2 Temmuz 2015 okunma
Türkçede uzun bir süre, bir ‘gerçekleştirmek’ furyası aldı başını yürüdü. Artık hiçbir şeyi ‘yapmıyor’ ‘gerçekleştiriyor’duk; artık hiçbir şey ‘meydana gelmiyor’, ‘olmuyor’ ‘gerçekleşiyor’du. Sanki Türkçeden ‘yapmak’,... Devamını Oku