son haberler

Bremen Günlüğü-1

Yayınlanma Tarihi: 25 Nisan 2015 okunma

Ertan ALP alpertan2006@hotmail.com

“Höchstes Gliick der Erdenkinder
Sei nur die Persönlichkeit.”

(GOETHE)

Genellikle tek sayıları pek sevmem.Küçüklükten beri hangi sabit fikir ya da batıl inanç kanıma girdiyse bir türlü ısınamadım tek sayılara.Ancak insanın hayati kararlar verme dönemeçlerinde risk aldığım yıllar hep tekli sayılara rastladı nedense.1999 yılında üniversiteye kaydoldum.2005 yılında mesleğe başladım.2009 yılında dönemeçlerin en keskini dönerek evlenme kararı aldım.2015 yılında ise kendi dışımda gelişen kısmete bağlayabileceğim bir kararla ilk kez yurt dışı deneyimi yaşamak için Almanya teklifini geri çevirmedim.1980 yılında doğmuşum ama babam kaderimi tekli sayılara bağlamak istercesine 1981’de yazdırmış beni kütüğe.Tekli sayıların bana şans getirmediğine pek inanmasam da ya rastlantı ya da kader deyin tekli sayılar beni hep olumlu deneyimlere ve sonuçlara bağlamış.

Proje ekibinin ortak kararı ile Bremen talihlilerinden bir benmişim meğer,okul müdürüm benimle daha konuşmadan evvel kaderim çoktan çizilmiş.Okulumuzun, Türkçesi “Avrupa Evsizler ve Göç” olan iki yıllık projesinin son durağını olan Almanya’ya yolculuk pazar günü ikindi üstü başladı.Daha bana teklif gelir gelmez beni saran heyecanı şimdi daha derinden hissediyorum.İlkler daima özeldir ya,öyle bir hissiyat içindeyim.Düşüncelerim ve duygularım karışık çünkü karar verdiğim ve sonuçlarını yaşamaya başladığım her an beni gerer.Gerilmekten ziyade işin keyfini sürmenin daha anlamlı ve yatıştırıcı olduğunu düşünerek pasaport işlemlerini hallediyoruz.12 kişilik kafilenin yedisi öğrenci beşi de öğretmen.Öğrenciler de benim kadar heyecanlı çünkü ilk defa yurt dışı deneyimi yaşayacaklar ve neyle karşılaşacağımızı pek bilmiyoruz.Aklımda bir sürü soru işaretleri dolanırken kitabımın arasına sıkıştırdığım birkaç Goethe şiirini müsait bir zaman yakaladığımda çıkarıp okuyorum artık çünkü pasaport kontrolü yapıldıktan sonra resmen Türkiye’den çıktık,yolculuk başladı.Üniversitede öğrenciyken de birkaç defa Goethe şiirleri okumuştum.Yıllar sonra Bremen’e yolculuk bize kısmet olunda hayatın tevafuklarına rıza göstermenin güzellik getireceğine bir kez daha inandım.Zira şiir ve güzellik sözcüklerini yan yana getirdiğimde heyecanımı biraz olsun dindirmeyi başarıyorum.Öğrenciler aileleriyle konuşur,öğretmen arkadaşlarım etrafta dolaşırken ben nedense kaçar gibi şairlere sığınıyorum.Tekli sayılara ısınamamanın uğursuzluğu yine yakaladı beni.En büyük kaçış noktam ya okumak ya da şiir.

Bilmiyorum hiç Goethe okudunuz mu?Zor bir soru oldu biliyorum.Birkaç Türk şairinin dışında başka şair ve şiir hafızası olmayan ülkemizde elin Alamanını kim tanır,tanısa ne yapar?Kelin şiiri olsa kendi yüreğine sürer.Aslında Goethe bir yanıyla Türkiye’de çok popüler bir edebiyat ve bilim adamı.Genç Werther’in Acıları,Faust ve Peygamber Efendimiz’e dair şiirleri.

“Ülkeler açılır uğradığı yerlerde
Yeni şehirler doğar ayaklarının altında…
Kulelerin alev zirvelerini
Ve haşmetli mermer saraylarını
Bırakıp arkasında

Yürür mukadder yolunda
Dalgalanır başının üstünde binlerce bayrak
İhtişamının şahitleri
Evlatlarını Rabbine ulaştırarak
Karışır İlahî ummana coşarak!”

mısralarını daha önce okudunuz mu bilmiyorum. Bu mısralar yüzünden Goethe’nin ölmeden önce Müslümanlığa epeyi ilgi duyduğu yazılmış ve söylenmiştir ağır salonlarda. Belki de hayranlık ve coşum hali olarak değerlendirmek daha doğru olur. Buna Mahomets Gesang(Muhammed’in Şanı) şiiri de dahil.

Şiiri bir kenara bırakıp biraz gecikmeli de olsa artık uçaktayız. Yaklaşık 3,5 saatlik uçuşta içimi sıkıntıya boğan şey, iletişim. Gençler Alman ailelerde bizler de üç yıldızlı bir otelde kalacağız. Onların işi daha zor çünkü ev ortamı sürekli iletişimi zorunlu kılar. Tabi Almanlar işten sonra iletişime ne kadar zaman ayırırlar, daha sonra öğreneceğiz. İngilizcem o kadar iyi olmasa da durumu kurtaracak kadar idare etmeye çalışacağım. Biraz uyku, biraz şiir ve biraz da iletişim kaygısıyla geçen yolculuktan sonra nihayet Bremen’e ayak bastık. Pasaport kontroldeki Alman polis güzelce sizi süzdükten sonra ancak Almanya topraklarına giriş izni var. Bütün bu yorgunluktan sonra havaalanı çıkışında Alman polislerin bizim Türk olduğumuzu hissetmesinden sonraki gelişen takılmalar “Hadi artık gari!” dedirtti sonunda. Bizleri karşılamaya gelen Alman aileleri ve öğretmenler bizi çıkış kapısında görünce yüzlerine rahatlık ve sevinç oturdu. Bu rahatlık ve sevinç ya içten bir samimiyet oluşturma çabasının başlangıç aşaması ya da “Yapılacak çok iş var, nerde kaldınız? Hadi bir an önce gidelim de yarınki işleri konuşalım.” cümlesinin paravanı.Gençleri daha önce belirlenen ailelere teslim ettikten sonra iki grup olarak otele doğru yola çıkıyoruz.İki arabaya bölüşüldükten sonra ilerleyen arabada usulen kendimizi tanıtıyoruz.Projenin daha başından beri her türlü ceremeyi çeken ve bu işin piri Nurcan Hanım arabasına bindiğimiz Alman öğretmeni daha evvelki gezilerde tanıdığı için sorun yok onun için.Ben ve yanımdaki İngilizce öğretmenim her yabancının yaptığı gibi gözlerimiz yollara ve etrafa çakılı bir şey konuşmadan sessiz bir sinemayı izler gibiyiz.Diğer İngilizce öğretmeni bayan arkadaşım aslında Almanya’ya yabancı değil çünkü kendisi Berlin doğumlu.Ortada sözcükleri ağzında düğümlenen tek Türk benim,diğerleri o kadar rahat ki,bu bile beni geriyor.Yaklaşık 15 dakikalık yolculuk sonra okulumuzun bulunduğu Syke kasabasına geldik.Yaklaşık 24.000 nüfuslu bu kasabaya bizde ilçe derler ama, şu anda bunun pek bir önemi yok.Alman bayan öğretmenler bizi otele bıraktıktan sonra anladık ki akşam planı çoktan yapılmış.Projeye katılan tüm ülkelerin öğretmenleri kasabadaki nezih bir yerde akşam yemeği yiyeceğiz.Bir nevi tanışma yemeği desek daha doğru olacak.Şimdi daha çok geriliyorum işte.Sözcükleri dilin ucunda düğümlemek,iletişim kurmaktan korkmak “korkunun ecele faydası yok“a sürüklüyor beni.Onca yorgunluktan sonra yemeğin iyi geleceğini umarak en güzel elbiseleri giyip hazırlanıyoruz.”Gençler ne yaptı?” sorusu geliyor aklıma.Onların işi daha zor.Tanımadıkları yüzler ve bilmedikleri mekanlar.İnsan ister istemez birazcık geriliyor.Türkçesi Hans’ın Evi‘ndeyiz.Diğer Hans ve Hanselerle beraber yemek yiyip tanışacağız.Alman gruptan Oliver ile aynı masaya düşmemiz benim için büyük bir rahatlık sebebi.Bu cana yakın,esprili kişilikle akşamın yorgunluğu atmak konuşurken zorlansam da beni rahatlattı.Bizim gruptan Ömer Bey’in konuşurken bir ara beni tanıtırken ayrıca şair olduğumu söylemsi sözlüden kaçmak için her yolu deneyen bir öğrenci psikolojine gark olmama sebep oldu.İçimden bir yandan “Yaktın beni Ömer!” derken bir yandan da ona teşekkür ettim.Onlar benden daha seri İngilizce konuşurken benim ık mık etmem ortamı yavaşlatmam olurdu ki Allahtan Ömer durumumu izah etti de paçayı kurtardık.Oliver’in şair olduğumu öğrendikten sonra sorduğu soruların birkaçını mevcut okulumdaki birkaç öğretmen de sormuştu.Hangi konularda yazdığım,şiirde neye öncelik tanıdığım,ilham ve yazı kaynaklarım vb. Hatta kitabı okuduktan sonra hiçbir şey anlamadığını söyleyen öğretmenlere ne diyeceğimi bilememiştim.Oliver şiirleri okumadığı için şanslıyım.Soru yağmurundan böylece kurtulmuş oldum biraz olsa da.Oliver’in soruları beni terletmedi değil.Ömer’in çeviri konusundaki yardımı da başvurarak soruları yanıtlamaya çalıştım.İlham kaynaklarımın ne olduğunu düşünürken Ömer’in yaptığı espri masadaki herkesi güldürdü:” His wife…”

Romantik erkek ile şiir arasındaki ezeli denklem kurulduktan sonra iş dönüp Ömer’in eşinden ilham alıp neden şiir yazmadığına gelince ben sahneye çıktı tabi ki:”Eeee,değirmende ağartmadık biz bu sakalı… ”

Yemekten sonra günün özeti Goethe’nin yukarıda alıntıladığım şiirdir aslında.Daha evvel pek çok kez duyduğumuz çalışkanlıları,dürüstlükleri,oturmuş kişilikleri ve planlı hayatlarıyla Almanlar, o gün sıcakkanlı yüzleriyle bize çok anlamlı bir “Hoş geldiniz…” karşılaması yaptılar. Yemeğin sonu Alman usulü olsa da masamızda şiir ve anlayış kadar güzel anlar bıraktığım için mutluyum. Tanımadığınız insanların nazarında ilk izlenim bana daha evvel bir yerde okuduğum bir Avrupa atasözünü hatırlatmıştı: “İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır fikirleriyle uğurlanırlar. “Goethe’nin yukarıdaki sözü de aslında bu atasözünün bir parçası:İnsanoğlunun erişebileceği en büyük saadet şahsiyet sahibi olmaktır.”

Sevgiler…

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”sından Gül Uğultuları-5

24 Şubat 2017 okunma
XXIII.Patiska,bir babanın daha sonra uçup gitmiş bir öpücüğünün tende uyumasıdır. Baba,ömrün yitiği ise anne bu yitiğin ömür mersiyesidir.Bütün yitikler bir güzü çağrıştırır şaire.Baba giderse sözcüklerin omurgası düşer,giden anne ise eğer... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-4

3 Şubat 2017 okunma
XXI.Patiska,bir aile fotoğrafında kardeşini yitiren şiirdir. Akçiçek,kardeş sevgisini varlığının oluşturduğu şiirsel gömleği şiirlerine giydiren ender şairlerdendir.Acıyı şiirin ontolojik sorunlarından ve gerçekliklerinden biri haline getiren... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-3

30 Ocak 2017 okunma
XVII.Patiska,yitirdiklerimizin aynasında varlığımıza varlık katan geçmişin anne ve kardeş yüzüdür. Aslında o tükenmez “Şairin hayatı şiire dahil.” sözünün en gerçekçi imgelerinden birini oluşturur Akçiçek.Geçmişin tortusu,kendi... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI-2

20 Ocak 2017 okunma
XI.Patiska,doğayı anlamaya çağıran bir şairin gül uğultusundaki dildir. Uğultu belirsiz ve gizemlidir.Yaşanılan gerçekliği tam olarak anlamlandıramamamın yarım sesidir.Onun şiirinde bazen insanlar da uğultuludur.İçimizde edindikleri yer,öznenin... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI

13 Ocak 2017 okunma
I.Patiska,sevgilinin “saçlarına dadanan kırlangıç sürüsü”dür. Anıların bireyin iç dünyasında oluşturduğu dinginlik hali…Sevgilinin yaşamı,zamanı ve mekanı güzelleştirme şarkısı…Tematik anlamda yaşadığı ve şiirinin iç... Devamını Oku

ÇOCUKLAR KANAMASIN ALLAH’IM…!

30 Aralık 2016 okunma
Hangi kandan olup olmadığınız kana yüklediğiniz değerlerle doğru orantılıdır… kan ağlamak kan akıtmak kan akmak kan alacak damarı bilmek kan başına çıkmak kan beynine sıçramak kan boğmak kan çekmek kan çıkmak kan dere gibi akmak kan gelmek kan... Devamını Oku

Gençliğin Şiir Algısı Bağlamında Hızla Kana Karışan Bir Seçki:”Gece Uçuşları”-2

30 Kasım 2016 okunma
İshak Reyna, çağdaş şiirin birikimlerini gençler için toplumsallaştırmaya çalışırken özellikle zamanının büyük bir bölümünü okul tipi öğrenme süreçlerinde geçiren gençlerimizin okulda edinemedikleri şiir okuma ve şiir kültürü edinme... Devamını Oku

GENÇLİĞİN ŞİİR ALGISI BAĞLAMINDA HIZLA KANA KARIŞAN BİR SEÇKİ:”GECE UÇUŞLARI”

28 Ekim 2016 okunma
Modern tüketim toplumlarının en gizli öznesi günümüz gençliğinin farklı toplumsal sınıflarda oluşturduğu kültür algısı şiiri nerede konumlandırıyor?Eğer kültürel bağlamda bir post-modernizmden bahsedilecekse modern bireyini dahi bir sanat algısı ve... Devamını Oku

Bakış Dışı

14 Ekim 2016 okunma
tek göz gerçekleri görürü iki göz yalanları bir gözümü çıkardım rüyaya dalmak için ölürken bir gözümü ekledim sancılı yüreğime başka gözler de düştü oradan buradan gözlerimin içine göz okyanus,göz uzak denizleri sessizliğimizin en çok seni... Devamını Oku

Şiir Günlüklerinden-27

7 Ekim 2016 okunma
Temiz Sığınak “Gidin ölüme dek şiirler okuyun.Çünkü temiz kalacağınız başka bir olanağınız yok.”(Şükrü Erbaş) “Şiir Bizde Olandır…” Bugün okula yeni başlayan 9. sınıf öğrencilerine Behçet Necatigil’in... Devamını Oku