son haberler

Bu, Kadın Sorunu Değil İnsanlık Sorunudur

Yayınlanma Tarihi: 12 Mart 2015 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Asansörün kapısında bekliyorum. Yalnızım. Kimsecikler yok ortada. Beşinci kata çıkacağım. O gün birkaç yere ödeme yapmam gerek. İlk durağım bu iş hanı. Asansör de gelmek bilmiyor bir türlü. Yukarıda zaman kaybetmemek amacıyla, ödeyeceğim miktarı bankadan aldığım paranın içinden ayırıp kalanını çantama yerleştiriyorum. Ayırdığım para henüz elimdeyken bir adam yaklaşıyor yanıma ve o da asansör beklemeye başlıyor. Elimdeki parayı cebime koyuyorum. Sonra bir an dönüp merdivenlere bakıyorum. Çünkü tanımadığım biriyle asansöre binmekten artık çekiniyorum. Ama beşinci kata yürüyerek çıkmak da gözümde büyüyor. Ayrıca zaman kaybı olacak bu. Vazgeçiyorum.

Özgecan’ın vahşice katledilişinin üzerinden daha bir hafta bile geçmemişti. Herkes gibi ben de tedirgindim. İşte, asansöre tanımadığım bir adamla binmek gibi çok sıradan bir hareket dahi korkulacak bir şey halini almıştı. Peki şimdi ne yapmalıyım? Binmesem, “Buyurun, önce siz çıkın” desem… ilk gelen benim, bu epey tuhaf olacak. Böyle bir “yetenek”ten yoksun olduğumdan mıdır nedir, bir seçenek olarak yalan söylemek de aklımın köşesinden bile geçmiyor. Oysa durumu kurtarmak üzere pekâlâ, “Birisini bekliyorum, siz çıkın lütfen” diyebilirmişim.

O kısacık zaman diliminde kafamdan geçen bunca şeyden sonra asansöre biniyorum. Kapı neredeyse yarı yarıya kapanmışken dönüp tutuyorum. Bu tabii ki bekleyene, “Buyurun, siz de gelin” demek. Böyle davranıyorum çünkü adam, binmeye yeltenmeyip beklemeyi seçerek güvenimi kazanıyor. Ve böylece bana da insanlığa ve nezakete, bir şans daha verme fırsatı tanıyor. Fakat belli ki bu onun hiç beklemediği bir tavır. Bir anlık tereddüdün ardından adım atıyor ve kaçıncı kata çıkacağımı sorarak düğmeye basıyor. Ne yalan söyleyeyim, yine de huzursuzum. “Acaba binmese miydim” ile “Bu bir bakıma ikimiz için de küçücük bir insanlık sınavı” düşünceleri arasında gidip geliyorum beşinci kata çıkana kadar. Nihayet beşinci kat. İnerken iyi günler diliyorum ve karşı taraftan da aynı temenniyi alıyorum. Sınavı geçiyoruz. İnsan insana bir iletişim kurmayı başararak insanlık hanesine bir artı puan daha yazdırıyoruz. Hey Allahım, ne günlere kaldık!

Kadın olmak bütün dünyada zor elbette, ancak benim ülkem kadınların en zor yaşadığı sayılı ülkeler arasında. Dünya Emekçi Kadınlar Günü olan 8 Mart, sanırım yalnız bizim ülkemizde “Kadın Cinayetlerini Durdurma Günü”ne dönüştü. Tüm dünya, emekçi kadınların sorunlarını tartışıp çözüm yolları ararken biz, “Kadınları nasıl hayatta tutabiliriz”i konuşuyoruz. Bu, utanç verici olmanın ötesinde son derece dehşet verici bir durum. Kadına yaşam hakkı tanınmaması, kadının katledilmesi aslında bir kadın sorunu değil, insanlık sorunudur. Kadına yönelik bu vahşet, özünde insanlığın köküne kibrit suyu dökmekle birdir. Çünkü hayatı kuran, yürüten, sürdüren kadındır. Hemen hemen her şeyi yapan, üreten, oluşturan, barıştıran, dünyayı emeğiyle ayakta tutan kadındır. Erkeği doğuran da kadındır. Kadın yoksa hayat da yoktur. Kısacası kadın, gerçekte erkekle eşit falan değil düpedüz erkekten çok daha fazladır. Durum buyken bilmem erkeğin bu denli böbürlenmesi nedendir?

Kanımca kadın cinayetlerinin temelinde, erkeğin kendine yetemezliği, kadına olan muhtaçlığı, hayatını tek başına sürdürebilme becerisinden yoksun oluşu gibi unsurlar yatmakta. Öyle anlaşılıyor ki bu tip erkeklerin neredeyse tamamı, kadının terk etme eylemini kendi varoluşuna yönelik bir saldırı şeklinde algılıyor. Her kadın cinayeti erkeğin, “Benim hayatım bitiyorsa o da yaşamamalı” demesidir bir bakıma. Bunca şiddetli saldırı, terk edilen erkeğin kendisini yok olmaya yakın hissetmesiyle düştüğü çaresizliğin boyutunu da gözler önüne seriyor aslında.

Yürüyüşler, protestolar kadın cinayetlerine dikkat çekmek bakımından kuşkusuz oldukça önemli. Fakat ben gene de sorunun kaynağı olarak gördüğüm hastalıklı, iyiden iyiye bozulmuş toplumsal yapıya dikkat çekmek istiyorum. Bu yapı iyileştirilmeden hiçbir yasa ve kurum, tecavüzlerin de cinayetlerin de önünü alamaz. O en bilinen ifadeyle söylersek önce bataklığı kurutmak gerek. Bunun için de herkesin, ama herkesin tek tek bireyler olarak yapabileceği çok şey olduğuna inanıyorum. Ve yine öyle inanıyorum ki bu çaba kitlesel protestolardan daha etkin ve kalıcı sonuçlar doğuracaktır. Bence bireysel çabalar asla küçümsenmemeli. Unutmayalım ki toplumu bireyler oluşturuyor.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku