son haberler

Burgazada Sait Faik Demektir

Yayınlanma Tarihi: 18 Eylül 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Pırıl pırıl parlayan bir ağustos güneşinin altında, ardında bembeyaz köpükler bırakarak ilerleyen, bana “İşte İstanbul benim!” der gibi çalımlanan şirin mi şirin bir vapur -yahut bana öyle görünüyor-, bizi Burgazada’ya, Sait Faik’e götürüyor. Vapur da otobüsler gibi capcanlı. Çocukluğumun vapurlarındaki küçük eşya satıcıları varlıklarını hâlâ koruyorlar ve şovmenleri aratmayacak denli renkli görüntüler sunmaya devam ediyorlar. Vapurcak eğleniyoruz.

Karşımızda Alman kız arkadaşıyla oturan rehber, bir süre sonra bizimle sohbete giriyor. Rehber ama Prens Adaları’na dair çok da bir şey bildiği söylenemez doğrusu. Bizden öğrenip arkadaşına tercüme ediyor. Olsun!

Kınalıada, derken… işte Burgazada da göründü. Burgazada bence adaların en güzeli, en sevimlisi. Özgünlüğünü en çok koruyan ada gibi geliyor bana. Eski İstanbul’dan hâlâ bir şeyler barındırıyor… Kaybolmalı içinde, bir yerlere gizlenmeli.

Güneş alev alev. Yürümekte zorlanıyorum. Şapkamı çıkarmak için çantama davranıyorum… yok, evde unutmuşum. Hemen iskelenin karşısındaki dükkândan bir tane satın alıp rotamızı Sait Faik Müze Evi’ne çeviriyoruz. Ev iskeleye çok yakın. Daracık, ağaçlı yollardan yukarıya doğru kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz. Kısa bir süre sonra müzenin önündeyiz. Az sayıdaki basamağın sonunda bizi Sait Faik’in heykeli karşılıyor. Onunla birkaç anı fotoğrafı çektirip eve giriyoruz. Eve mi giriyoruz dedim? Yok, hayır, kesinlikle Sait Faik’in yaşadığı döneme ayak basıyoruz. Onun orada annesiyle, her biri birbirinden ünlü arkadaşları, dostlarıyla geçirdiği yıllardayız şimdi. Fotoğraflar, eşyalar, anılar bizi öylesine kuşatıyor, öylesine içine çekiyor ki ister istemez bu duyguya kapılıyoruz.

Bir ziyaretçi, ortada görevli birini göremediğinden olacak, fotoğraf çekip çekemeyeceğini bana soruyor. “Flaş kullanmamak şartıyla çekebiliyormuşuz” diye yanıtlıyorum onu, bir yandan da etrafı incelerken. Sonra aynı ziyaretçi Nâzım Hikmet’ten Bedri Rahmi Eyüboğlu’na, Vedat Günyol’dan Halet Çambel’e kadar birçok ünlü düşünce ve sanat insanının Sait Faik’le fotoğraflarının yer aldığı duvarı işaret ederek kederli bir “Ah” çekiyor. Ardından başını umutsuzca iki yana sallayıp devam ediyor: “Nerede şimdi böyle insanlar! Kimlerle uğraşıyoruz!” Soru sormadığı belli… ancak, karşılık bekliyor gibi. Konuşmazsam ayıp olacak. “Son yıllarda hep politika konuşur olduk. Aslında konuştuğumuz politika bile değil. Politikacıyım diye ortaya çıkmış bir sürü insanı eleştirmeye ayırıyoruz bütün zamanımızı, enerjimizi. Eleştirilerimiz olumsuz dahi olsa besliyor onları. Böylece hep gündemde kalıyorlar. Halbuki başımızı biraz da bu tarafa çevirsek, aslında toplumları bu tür insanların toplum yaptığını hatırlayıp hatırlatsak, onları genç insanlara anlatsak, tanıtsak herhalde daha iyi bir iş yapmış oluruz” diyorum; art arda fasılasız bir dizi cümle sıralayarak… Ziyaretçi bu defa içten bir “Çok haklısınız!”la onaylıyor beni onaylamasına ama… bir daha da konuşmuyor. Artık, “Bunun üzerine daha ne söylenir” diye düşündüğünden midir, yoksa “Bir kelime daha edersem bir daha susturamam” korkusundan mıdır nedir bilinmez, deriiin bir sessizliğe bürünüyor.

Evi gezmeyi sürdürüyoruz. Nasıl güzel, nasıl hoş bir köşk! Öyle yakışmışlar ki Sait Faik’le birbirlerine. Evin en üst katından, yazarın odasından görünen manzara muhteşem! Manzarayı seyre dalarken, “Yazmasaydım deli olacaktım” diyen Sait Faik’i duyar gibi oluyorum. Sonra da imrenerek, “İnsan burada zaten ya yazar ya şair ya da ressam olur” diye düşünüyorum.

Bazı şeyler anlatılamaz; bu da öyle… Eğer müzeyi hâlâ görmediyseniz, yolunuzu mutlaka o tarafa düşürün derim.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku