son haberler

‘Çocuk Yetiştirmek Bir Sanattır’

Yayınlanma Tarihi: 10 Ekim 2013 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

 

“Çocukların kişilik ve sosyal olarak en hızlı geliştiği evre eğitim evresi. Bu dönemde psikolojik danışma-rehberlik hizmetlerinin büyük önemi vardır.”

“Rehberlik, öğrencinin sadece akademik olarak değil bütün yönleriyle gelişmesine verilen önemle ortaya çıkmıştır.”

“Rehberlik bireyde var olan güçlerin ortaya çıkması için ona yardım etme işidir.”

“Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri, öğrencilerin sağlam bir kişilik oluşturmalarına yardım felsefesiyle eğitim alanında her geçen gün daha da etkili bir unsur olmaya devam ediyor.”

“Biz anne-babalar olarak çocuklarımızı kıyaslıyoruz. Kıyaslamayla yarışa sokuyoruz.”

“İlk dört çocuğun oyun dönemidir aslında.”

“Çocuklara bir şey kazandırırken kullanabileceğimiz en iyi dil sevgi dilidir.”

“Sorunları biz yaratıyoruz, anne-babalar olarak. Sorun bizde.”

“Çocuğa akşam nasıl davranıyorsanız, yarın sabah okula geldiğinde öğretmenine ve irmarkadaşına aynen öyle davranıyor. Yani rol-model oluyor anne-babalar.”

“Karşıdaki insanın size güvenidir en önemli olan şey aslında. Size güvenmeyen insan kendini açmaz. Hepimiz öyleyiz.”

“Sevgi dışında her şeyi kazandırabiliriz çocuğumuza. Ama sevgiyi kazanacağı tek yer, bizim yanımızdır.”

“Çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi şey sevgidir.”

“Biz başarılı çocuk yetiştirebiliriz. Çocuğumuz çok başarılı olabilir, mühendis olabilir, doktor olabilir ama biz çocuğumuzu insan sevgisinden yoksun yetiştirirsek, topluma kötü bir birey salmış oluruz.”

“Örnek olacak insanların insan sevgisiyle yetişmesi lazım ki insanları sevsin, hizmet ettiği alana sevgiyle bağlansın.”

“Başarılı ama mutsuz çocuk yetiştirmektense, başarısız ama mutlu ve özgüveni olan çocuk yetiştirmeyi her zaman yeğlerim.”

SUNUŞ:

En genel anlamıyla psikolojik danışman ya da rehber öğretmen, “çalıştığı eğitim kurumunda öğrencilerin ilgi, yetenek ve kişilik özelliklerini gerçekçi ve ayrıntılı olarak tanımalarına, kendilerine uygun eğitim, meslek ve iş olanakları hakkında bilgilenmelerine, başkalarıyla iyi iletişim kurabilme, doğru kararlar verebilme becerilerini geliştirmelerine yardım eden kişi” şeklinde tanımlanıyor. Koruyucu bir ruh sağlığı hizmeti olan psikolojik danışmanlık-rehberliğin ülkemizdeki en yaygın alanlarından biri okullar. Eğitim kurumları olmaları bakımından, yani insan yetiştiren kurumlar olmaları bakımından bu hizmetin okullarda verilmesi kanımca çok büyük önem taşıyor. Çünkü çocuklar toplumun temeli.

Bu düşünceden hareketle, bu hizmetin bugün okullarımızda ne dereceye kadar verilebildiğini, öğrencilerimize ve velilerimize ne ölçüde yararlı olunabildiğini öğrenmek ve psikolojik danışmanlık-rehberlik hizmetinin nasıl işlediği konusunda bilgi edinebilmek amacıyla bir uzman görüşüne başvuralım dedik ve böylece rotamızı Cumhuriyet İlkokulu’na çevirdik. Konuyla ilgili sorularımızı, okulun psikolojik danışman-rehber öğretmeni ve aynı zamanda da okuldaki rehberlik servisinin kurucusu olan İsa Çamyar’a yönelttik.

İsterseniz önce psikolojik danışmanlık-rehberlik hizmetlerinin çıkış noktasına bakalım.

Rehberlik ilk defa 20. yüzyılın başlarında Amerika’da, mesleki rehberlik olarak ortaya çıkıyor. 1908’de Boston’da Frank Persons, kurduğu mesleki rehberlik bürosuyla, gençlerin kendilerine en uygun mesleği seçmeleri konusunda danışmanlık yapıyor. Bizde ise psikolojik danışmanlık-rehberlik hizmetlerinin kavram olarak Türk eğitim sistemine girişi 1950’li yıllara rastlar. 1953-1954 eğitim-öğretim döneminde Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Rehberlik dersinin programlara alınışını ülkemizde rehberliğin başlangıç tarihi olarak kabul edebiliriz.

Okullarda psikolojik danışman-rehber öğretmenler neden var? Ne görev üstleniyorlar ve bunların eğitim sürecindeki yeri nedir?

Rehberlik eğitimle iç içe bir konu. Yani geleneksel eğitimden çağdaş eğitime geçerken “Öğrenci kişilik hizmetleri”ne verilen önem arttı. Böylece, çağdaşlığın bir simgesi olarak ilk defa 7. Milli Eğitim Şûrası’nda Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) hizmetleri konusu görüşüldü. Niçin rehberlik eğitimle iç içe dedik, çünkü eğitim, rehberliği de içine alan geniş bir alandır. Bireyde istenilen yönde davranış değişikliği meydana getirme sürecidir. Öğrencinin sadece akademik olarak değil bütün yönleriyle gelişmesine verilen önemle ortaya çıktı rehberlik. Yani bireyin var olan gizil güçlerinin, potansiyelinin ortaya çıkarılması için oluşturuldu. Bunun üzerine psikolojik danışmanlık-rehber öğretmenlik mezunları okullarda istihdam edilmeye başlandı ki bizler, psikolojik danışman-rehber öğretmenler, 1970’li yıllardan sonra özellikle 2000 yılı ve sonrasında okullarda her geçen gün sayımız artarak görev almaya başladık. Bu hizmetin asıl hedefi, öğrencinin kendini tanıyarak problemlerine öğrencinin kendisinin çözüm bulmasını sağlamaktır. Rehberlik servisleriyle ilgili birtakım yanlış inanışlar var; “Rehberlik yönlendirir. Rehberlik öğüt verir” şeklinde. Rehberlik böyle bir şey değildir. Rehberliğin merkezinde birey vardır. Rehberlik bireyde var olan güçlerin ortaya çıkması için ona yardım etme işidir. Yani bir kılavuzlama, bir rehberlik, bir rota buldurma işidir.

Konuyu biraz daha açar mısınız?

Psikolojik danışmanlık ve rehberlik, bu alanında yetişmiş ve bu alanda istihdam edilmiş kişilerce verilen bilimsel ve profesyonel bir uzmanlık hizmetidir. Çünkü uğraş alanı insandır; insanı anlamak, görünenin ötesine adım atabilmektir. Bu hizmetle, kişinin en iyi yapabileceği şeyi, kendisinin bulması sağlanıyor. Çocukların kişilik ve sosyal olarak en hızlı geliştiği evre eğitim evresi. Başta ilkokul olmak üzere ortaokul son sınıfa kadar olan, çocukların gerçekten ruhsal kimliğinin oluştuğu ergenlik dönemini de içine alan evre; bu ikinci kimlik dediğimiz oluşumun gerçekleştiği dönemde kişilik hizmetlerinin büyük bir önemi var.

Kaç yıldır yapıyorsunuz bu işi?

Dokuz yıldır rehber öğretmenlik yapıyorum. Giresun Rehberlik Araştırma Merkezi’nde göreve başladım. Daha sonra Terme Lisesi ve şu anda 7 yıldır da buradayım.

Psikolojik danışma-rehber öğretmenlik işlevinin toplumca ve okul idareleri tarafından yeterince anlaşıldığını, doğru yere oturtulduğunu düşünüyor musunuz?

Psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri , öğrencilerin sağlam bir kişilik oluşturmalarına yardım felsefesiyle eğitim alanında her geçen gün daha da etkili bir unsur olmaya devam ediyor. Psikolojik danışmanlık ve rehberlik çalışmaları okulun tüm paydaşlarıyla yürütülen bir hizmet. Bunu bir makinenin dişlisi gibi düşünün; dişlilerden birinin kırılması hepsini etkiler.

Bu bir ekip işidir, diyorsunuz.

Bir ekip işidir. Yani rehberlik çalışması bireysel bir iş değildir. Rehberliğin ilkelerinde de; ekip çalışması, profesyonellik ve bilimsellik, gönüllülük, gizlilik, beraberlik vardır. Yani çocuk için birlikte mücadele etmek vardır. Bu birliktelikte anne-baba vardır, öğretmen vardır; bunun içinde okul idaresi vardır, okulun tüm paydaşları vardır. Çalışmaları bu paydaşlarla birlikte yerine getirmezseniz hiçbir şekilde hedefinize ulaşamazsınız. Kaldı ki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, dönütü uzun vadede alınabilen bir işlevdir. Çünkü insan ve davranışları üzerinde çalışıyorsunuz ve insan davranışı çok zor değişir. Hepimiz biliriz, çocukların iyi ya da kötü bir davranışını, farklı bir davranışla değiştirmek aylarımızı, yıllarımızı alır. Dönütünü çabuk alamadığımız bir şey için –ki biz insanlar biraz bencil düşünüyoruz- hemen değersiz, önemsiz yorumunu yapıyoruz. Mesela bir matematik öğretmeni, rehberlik saatinde kendi dersini işlemeyi yeğleyebiliyor.

Peki okul idareleri ve öğretmenler… Onlar yeterince yararlanabiliyorlar mı rehberlik hizmetlerinden?

Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin profesyonel bir ekip çalışması olduğunu söyledik bununla ilgili olarak. Okullarda rehberlik hizmetlerinin başında okul müdürü bulunur. Rehber öğretmen, faaliyetleri yürüten uzmandır. Öğretmenler de ekibin bir parçasıdır. Tek yönlü bir fayda değil bu; karşılıklı, birliktelikle sonuca ulaşılan bir hizmet.

Velilerin tutumu nasıl?

Şöyle: Biz anne-babalar olarak çocuklarımızı kıyaslıyoruz. Kıyaslamayla yarışa sokuyoruz. Aslında hiç kıyaslama yapmadığımızı düşünüyoruz ama durum öyle değil. Mesela çocuk eve geliyor, o gün yazılı notları okunmuş, anne-baba soruyor; öğretmen, hatta rehber öğretmen dahi olsa, kim olursa olsun, şu soruyu yöneltiyor çocuğa: “Daha yüksek not alan var mı?” Bunu farkına bile varmadan yapıyoruz, alışılagelmiş bir şey olarak… İşte bu bir karşılaştırmadır. Çocuğu o anda bitiriyoruz. Ya da “Şu kaç aldı? Bu niye böyle aldı” diyoruz. Bunu demekle çocuğa şu mesajı veriyoruz: “Daha iyi alan varsa sen kötü not almışsın.” Mesaj aynen bu. Bu mesaj çocuğun kendine olan güvenini yok ediyor. Çocuk özgüvenini yitiyor.

İlk dört çok önemli, değil mi?

Kesinlikle çok önemli. Çünkü ilk dört çocuğun oyun dönemidir aslında. O dönem çocuklarını, daha birinci sınıfta ilk şu okumaya geçsin, ilk bu okumaya geçsin diye yarışa sokarsak daha sonraki yıllarda çocuğa bir plan kazandıramayız. Çocuğa plan kazandıracağımız en verimli dönem ilk dörttür. İlk dörtte çocuğu oyundan derse geçirirkenki iletişimi, o geçişi, yumuşak yaparsak çocuk ondan sonraki hayatında hiç destek duymadan -özgüvenini kazanmış olduğu için- başarılı olacaktır. Ama biz çocuğun elinden oyuncağını alıp, diktatör bir şekilde başında oturarak, “Bugün şunu yapacaksın, bunu yapacaksın” dersek çocuk bize doğal olarak tepki duyacaktır. Oyununun bıraktırılmasına öfkelenen çocuk derse de odaklanamayacaktır. Bırakın çocukları biz büyükler bile öyle değil miyiz? Bir şeyi yapın denildiğinde, yapsak bile o şeye karşı isteksiz oluruz.

Tepki duyarız.

Tepki duyarız. İnsan psikolojisinin bir özelliğidir, etki-tepki prensibi. Yani bize birisi kötü derse biz de ona kötü deriz. Sistem odur. Onun için çocuklara bir şey kazandırırken kullanabileceğimiz en iyi dil sevgi dilidir. Ona sevdiğinizi belli ederek, onun yapacağı şeyin kendisi için değerli olduğunu, o nedenle o şeyi yapmasını istediğiniz mesajını vermeniz lazım.

Onu hissetmesi lazım.

Hissetmesi lazım. Hissetmediği müddetçe çocuk size düşman, siz çocuğa düşman, öylece sürüp gidecektir. Yani sorunları biz yaratıyoruz, anne-babalar olarak. Sorun bizde.

Veli eğitimi de çok önemli bir konu, öyle değil mi?

Önemli. Gerçekten önemli.

Anne-baba belirleyici oluyor çünkü.

Kesinlikle belirleyici. Çünkü çocuğa akşam nasıl davranıyorsanız, yarın sabah okula geldiğinde öğretmenine ve arkadaşına aynen öyle davranıyor. Yani rol-model oluyor anne-babalar. Anne ya da baba, öğretmenden önceki bir model, bir ayna bizim için. Bu yüzden zaten, çocuğun gelişimiyle ya da çocuk hakkında bilgi alırken bir özyaşam öyküsü alıyoruz çocuktan. Yani geriye dönük nesi var, ne yaşamış, anne-baba ne iş yapar gibi… Hani biz bunu sorarken, anne-baba ne iş yapar diye, gelir durumunu öğrenmek için sormuyoruz. Uzman, çocuk için soruyor; çocuğa yaklaşımını kestirebilmek, ona daha iyi yardımcı olabilmek için… Çocuk yetiştirmek bir sanattır. Bu sanatı ne derece mükemmel ya da mükemmele yakın yapıyoruz; işte bu çok önemli.

Psikolojik danışmanlık-rehberlik hizmetinin hızla yaygınlaşması gerek aslında, sağlıklı nesiller için. Çünkü her şeyin temelinde insan faktörü var. İnsanı anlamanın yolu da psikoloji biliminden geçiyor.

İnsanın gizemli yeri psikolojisi. İnsanın gizeminin saklı olduğu yer insan psikolojisi. İnsan zihninin, insan düşüncesinin altında, insanın davranışlarının altında nelerin yattığını kestirebilmek için psikoloji bilimi gerekli. Metafizik gibi bir şey aslında psikoloji.

Bu iş sevmeden yapılamaz gibi geliyor bana. Bu branşı nasıl seçtiniz?

Evet, bu işi severek yapıyorum. Ben Ünye Lisesi Sosyal Bilimler mezunuyum. Bizim dönemimizde de tabii okulumuzda bir rehber öğretmen vardı. Ama biz rehberlik servisine gidip de, “Hocam hangi tercihi yapalım? Hangi alanı seçelim?” demedik. Sınavı kazandık, tercih yaparken aaa bir de baktık ki rehberlik varmış, bunu da yazalım dedik. Bilmeden gittik yani. Ama iyi ki de yazmışım. Çünkü insanlarla ilgilenmek, insanları dinlemek çok farklı bir zevk benim için. Onlarla beraber çözüm üretmek çok farklı bir duygu.

Hangi üniversitede okudunuz?

Abant İzzet Baysal Üniversitesi.

Mesleğiniz sağlıklı iletişim kurabilmek, sağlıklı toplum oluşturabilmek için de çok önemli.

Kesinlikle. Zaten günümüzde en çok ihtiyaç duyulanlar meslek grupları, psikologlar, psikolojik danışmanlar…

Sosyologlar…

Sosyologlar, aile danışma uzmanları… Çünkü toplumun temelini aileler oluşturuyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın projeleri var. Gerçekten bu alan, değeri anlaşılarak, ileriki yıllarda daha iyi yerlere gelecek.

Değeri anlaşılsın ki bu alanlara daha sonraki yıllarda daha az iş düşsün. Sağlıklı toplum olalım yani…

Kesinlikle. Bir de şu var, biz bilmediğimiz şeye kötü diyoruz. Dışarıda, sokakta sorsanız rehber öğretmen ne iş yapar diye, yatar der. Böyle bir imaj var aslında. Bunun da sebebi rehberlik hizmetlerinin kısa vadede somut dönütlere ulaşma imkânının olmaması.

Şöyle bir dönem oldu sanırım; rehber öğretmenlere mesleklerinin dışında birtakım angarya işlerin yüklenilmek istendiği…

Kesinlikle. Rehberlik servisleri zaten okullarda yeni yeni kurulmaya başlandı. Artık buna önem veriliyor. Yani bakanlık olsun, okullar olsun rehberlik hizmetine önem verdiği için artık çalışma alanlarının sağlıklı olması lazım. Kişinin sizin yanınıza geldiği zaman kendisini rahat ve huzurlu hissetmesi, size güvenmesi lazım. Siz bu ortamı sağlayamadığınız müddetçe hiçbir şekilde faydalı olamazsınız. Yani karşıdaki insanın size güvenidir en önemli olan şey aslında. Size güvenmeyen insan kendini açmaz. Hepimiz öyleyiz. Güvenmediğimiz insana bir şey anlatmayız.

Kim olursa olsun, psikolojik danışman da olsa, psikolog ya da psikiyatr da olsa önce o güveni oluşturması lazım.

Onun için diyoruz ki her öğretmen bir rehber öğretmendir. Kişinin en çok güvendiği kişi onun için bir rehber öğretmendir. Dışarıda iki komşunun birbirine güvenmesi de bir rehberlik çalışmasıdır aslında.

Eskiden mahallelerde ablalar, abiler vardı insanların dertlerini dinleyen…

Tabii ki. Birincil ilişkilerin olduğu dönemlere bakarsanız ruhsal problemlerin az olduğunu görürsünüz. Niye? Çünkü oralarda insanların sadık dostları vardı, onları dinleyen…

Dertleşiyorlardı… Deşarj oluyorlardı…

Tabii tabii. Ne zaman ki şehirleştik, şehir kültürüyle tanıştık ; ikincil ilişkiler, binalar, apartmanlar… Beraberinde ilişkiler artık sanal ortamlara taşındı…

Aynı binada oturan insanlar birbirlerini tanımıyorlar.

Kesinlikle tanımıyorlar. Kapı komşu birbirini tanımıyor ki kalkıp da derdini anlatsın. O noktada psikologlar, psikolojik danışmalar giriyor devreye.

Velilere önerileriniz var mı?

İlkokul adına konuşayım; çünkü ilkokulda görev yapıyorum, velilere şunu öneririm: Beklentilerini çocuklarının hazırbulunuşçuluk düzeyleri seviyesinde tutsunlar. Çocukları okulda küçük adımlara göre hareket etsinler.

Küçük adımlar derken?..

Küçük adımlar ilkesi vardır eğitimde. Yani her şey basamak basamak ilerler. Üç-dört basamağı aynı anda atlamasını beklemesin velilerimiz çocuklarından. Her çocuğumuz farklı bir bireydir. Her birinin farklı bir birey olduğu ve bu bireylerin kendilerine özgü hızlarının olduğu unutulmasın. Yani hepsi aynı düzeyde ilerlemez. Kimisi geriden gider, kimisi çok ileride olur, kimisi ortalarda olur. Ama şu vardır, onların hepsi bizim çocuklarımızdır. İyiden kötüye, ne olursa olsun, sağlıklı olanından sağlıksız olanına kadar hepsi bizim çocuklarımızdır. Hangisine yaklaşırsak yaklaşalım, kendi çocuğumuz dahi olsa, kimin gerisinde kalırsa kalsın, kimin ilerisinde olursa olsun, onlara verebileceğimiz en güzel şey sevgidir. Sevgi dışında her şeyi kazandırabiliriz çocuğumuza. Ama sevgiyi kazanacağı tek yer, bizim yanımızdır. Onlar bizim yanımızda olsun, onlar şunu bilsinler ki anne ve babamız bizi seviyor.

Bütün çabanız çocuklar için…

Çocuklar için ve sağlıklı bir toplum için. Anne-baba, öğretmenler, bu eğitimin tüm paydaşları; yani çocuğun eğitiminde rol alan herkes; okul idaresinden rehber öğretmenine, mahalledeki ablasından abisine kadar herkes şunu iyi bilmelidir ki çocuklarımıza verebileceğimiz en iyi şey sevgi, benimsetebileceğimiz en iyi davranış insan olmaktır.

İyi insan olmak değil mi? Her şeyden önce iyi insan olmak gerekiyor, gerisi teferruat.

Gerisi teferruat. Biz başarılı çocuk yetiştirebiliriz. Çocuğumuz çok başarılı olabilir, mühendis olabilir, doktor olabilir ama biz çocuğumuzu insan sevgisinden yoksun yetiştirirsek, topluma kötü bir birey salmış oluruz.

Üstelik de kötü bir bireye bir mevki kazandırmış oluruz ki bu, toplum için daha da tehlikeli.

Tabii, o daha kötü. Çünkü örnek olacak insanların insan sevgisiyle yetişmesi lazım ki insanları sevsin, hizmet ettiği alana sevgiyle bağlansın. Önemli olan budur. Başarılı ama mutsuz çocuk yetiştirmektense, başarısız ama mutlu ve özgüveni olan çocuk yetiştirmeyi her zaman yeğlerim. Çünkü onlar bizim geleceğimiz.

Söyleşi: Semra Yiğit / smryigit@g.mail.com

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku