son haberler

ERTUĞRUL FIRKATEYNİ FACİASI

Yayınlanma Tarihi: 13 Ocak 2017 okunma

M. Ufuk MİSTEPE mistepe@gmail.com

Hazırlamış olduğum “Ünye Makaleleri” adlı beş ciltlik çalışma, kapsam olarak 600’ün üzerinde makaleyi barındırmakta. Daha önce ele alınmış olmakla birlikte bu devâsa çalışma içerisinde de zikredilmesinde yarar gördüğüm “Ertuğrul Fırkateyni Faciası”nı fazla detaylara girmeden Ünye bağlamında sizlere aktarmaya çalışacağım.

Malûmunuz olduğu üzere Ertuğrul Fırkateyni, 18 Eylül 1890 tarihinde Kumano Denizi’nde, Oshima (Oşima) kasabası sahilinde fırtınaya tutularak, Oşima Adası’nın güney burnundaki Funkara kayalıklarına vurarak batmış, 569 denizciden 500’ü boğularak şehit olurken, 69’u yaralı olarak sahile ulaşmayı ve sağ kalmayı başarmıştı.1

Bir başka belgede yer ve tarih farklı verilmiştir : “Bundan 100 yıl önce Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit “Ertuğrul” adlı bir harp gemisini Japonya’ya göndermişti. Bu gemi yaklaşık 11 ay süren uzun bir yolculuktan sonra Japonya’ya varmış ise de dönüş yolu üzerinde 16 Eylül 1890’da Wakayama ili açıklarında tayfundan batmıştı.2

Oşima Adası halkı, şehitlerimizin cenazelerini gözyaşları içinde denizden çıkardıktan sonra, Şinomisaki (Shionomisaki Lighthouse) Feneri’nin 300 metre kadar güneyinde, denize bakan bir tepe üzerinde toprağa verdi.1

Şehit olanlardan 8’inin, sağ kalanlardan da 1’inin Ünyeli olduğu biliniyor.

Bunun üzerine Ünye’de Türk – Japon Dostluğu ve Ertuğrul Fırkateyni Şehitleri Derneği kurularak, Ünye’de Topyanı mevkiinde Prof. Dr. Sait KAPICIOĞLU’nun destek ve girişimiyle şehadetin 124. yılında anıtın inşaatı Mühendis Reşit EROL’a yaptırılmıştır. Anıt için 160 bin TL harcanmış olup bunun 92 bin TL’si Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından karşılanmıştır. Ertuğrul Fırkateyni Destanı yazılmış; güftesi Prof. Dr. Sait Kapıcıoğlu, bestesi Şef Taner ÇAĞLAYAN tarafından yapılmış ve ilk kez birlikte seslendirmişlerdir.1

Tarih Boyunca Ünye” adlı kitapta Ertuğrul Faciası Ünyeli Şehitleri ile ilgili şu bilgiler vardır : “Bölük Eratı / Bulamanlı İshakoğulları’ndan Ömer Oğlu Ali – Onbaşı (1885/711), Çevreğili Kerimoğulları’ndan Sadık Oğlu İshak – Çavuş, Bölük Emini (1885/3422), Aşçıoğulları’ndan Mehmet Oğlu Mustafa – Er (1886/1179), Fenarisli Balcıimamoğulları’ndan Raşit Oğlu Mehmet – Er (1886/2779), Fenarisli Abazaoğulları’ndan Ali Oğlu Emin – Er (1886/2783), Kocamanoğulları’ndan Mustafa Oğlu İsmail – Er (1887/1724), Makine Eratı (Ateşçiler) / Karakuşlu Köleoğulları’ndan Hasan Oğlu Ali – Er (1885/1823), Uzunvelioğulları’ndan Veli Oğlu Mehmet – Er (1885/2102), Bahriye Taburu (Silâhendaz) Eratı / Efrazlı Atikoğulları’ndan Yusuf Oğlu Mehmet – Er (1886/266), Bando Mızıka Eratı / Karakuşlu Dedeoğulları’ndan Mustafa Oğlu Hasan – Onbaşı (1883/4620), Fenarisli Müftüoğulları’ndan İbrahim Oğlu Hüseyin – Er (1884/733).”3

MSB Arşiv Müdürlüğü’nün Şehitler Listesi’ndeki verilen bilgilere göre yukarıdaki verilerden farklı olarak ilâveten şu bilgiler vardır: Kerim oğullarından İshak oğlu Sadık (Ertuğrul Fırkateyni’nin fırtınada kayalıklara çarpıp batması nedeniyle 18.09.1890 tarihinde ÇAVUŞ rütbesi ile görev şehidi oldu). Müftü oğullarından İbrahim oğlu Hüseyin (Mızıka sınıfı – ER).4

Süleyman NUTKÎ’nin İstanbul, 1911 baskılı “Ertuğrul Fırkateyni Faciası” adlı kitabı, zamanın meşhur yazarlarından ve “Cerîde-i Bahriye”nin yayıncılarından olan bir kişi tarafından kaleme alındığı için değerli bir eser olması kuşkusuzdur. Nutkî, resmî belgeler, “Cerîde-i Bahriye”deki yazılar, (Komutan Deniz Albay) Osman Paşa’nın mektupları ve Japon hükûmetinden Bahriye Nezareti’ne gönderilen kaza raporlarına dayanarak olayın ayrıntısını yazmaktadır.2

Japon Profesörü Dr. Naito CHISHU’nun kitabı ise Ertuğrul hakkında yapılmış olan en ciddî araştırmadır. Prof. Naito, “Türk – Japon Münasebetleri Tarihi / Nittokôsyôshi, Tokyo, 1931” adını taşıyan bu dev eserinde Ertuğrul’a geniş yer ayırmıştır. Sadece olup biteni anlatmakla kalmayıp, olayın arkasında iki ülkenin Avrupalılarla imzalanan eşitsizlik mukavelesi sorununun ve ayrıca Abdülhamit’in Panislâmizm Politikası’nın da bulunduğunu anlatmaktadır.2

1889 yılında Sultan II. Abdülhamit, Osmanlı donanmasından bir eğitim gemisinin Japonya’ya gönderilmesini düşünmüştü. Aynı zamanda bu gemiyle Japon İmparatoru’na verilecek nişan ve hediyeler de birlikte gidecekti.2

Ertuğrul’un gönderilmesi konusunda Padişah iradesinin hayli geç çıkmasının başlıca nedeni, bu geminin uzun seyahate yani Uzakdoğu seferine elverişli olmadığını söyleyerek bu plâna karşı çıkanların hiç de az olmadığı gösteriliyor. 03 Haziran 1889’da (R. 22 Mayıs 1305) Padişah tarafından, eğer Ertuğrul yolda kalırsa bunun pek ayıp ve çirkin bir şey olacağı, bu takdirde başka uygun bir geminin hazırlanması veyahut Ertuğrul’un mükemmel surette onarımını emreden iradesi çıkmıştır. Ama Bahriye Nezareti bütün engellere rağmen Ertuğrul’dan vazgeçmedi. 08 Temmuz’da gönderilen cevabında Ertuğrul’un durumunun mükemmel olduğunu tekrarladı.2

Ertuğrul Fırkateyni 14 Temmuz 1889’da (R. 02 Temmuz 1305) İstanbul’dan hareket etmiş ve 10 ay 23 gün sonra 07 Haziran 1890’da (R. 26 Mayıs 1306) son durağı olan Yokohama limanına ulaşmıştır. Oysa gidiş ve dönüşü altı ay olarak plânlanmış bir seyahatti. 13 Haziran 1890’da Osman Paşa, İmparator Meiji’nin huzuruna çıkıp Padişah’ın mektubu ile nişan ve hediyelerini takdim etti. Böylece Olağanüstü Elçilik görevini tamamladı.2

Gidiş ve dönüş güzergâhında şanssızlıklar Ertuğrul’un peşini bırakmadı. O zamanlar Uzak Doğu insanlarını korkunç şekilde paniğe uğratan kolera hastalığına onlar da yakalandılar. Mürettebatdan otuz beş kişi hastalanmış, bunların içinden on bir kişi ise ölmüştür. Ertuğrul’un kendisi de Nagaura’daki karantinaya sokuldu.

14 Eylûl’de yola çıkılması kararlaştırıldı. Ama ne yazık ki o sıralarda büyük bir tayfun da yaklaşmakta idi. Japonlar bütün gayretleriyle hareketin ertelenmesini önerdiler. Buna rağmen Osman Paşa, “artık emir çıkmıştır” diye bu öneriyi dinlemedi. Alınan emre sadakat göstererek hareket etti. Böylece Eylûl 1890 gecesi Ertuğrul Fırkateyni, Kii yarımadasının Kaşinozaki önünde tayfuna yakalanıp kayaya çarptı ve battı. Çok sayıda insan şehit oldu. Ertuğrul’un böyle bir görev için yetersiz olduğunu yazan yabancı gazetelerin Osmanlı Devleti sınırları içine girmesi de kesinlikle yasaklanmıştı.2

Oysa gidiş serüveni boyunca Süveyş Kanalı ile Bâbü’l-Mendeb beyninde bulunan sevâhil-i şâhane ahâlisi üzerinde pek nâdir olarak gördükleri böyle büyük bir fırkateynin PANİSLÂMİZM propagandası konusunda gerçekten büyük etki yarattığı Osman Paşa’nın raporlarından anlaşılıyor. Böylece Osmanlı dünyasındaki Müslümanlara İslâmiyet’in birlik içinde, Hilâfet’in görev başında ve Ertuğrul Seferi’nin de Osmanlı Devleti’nin gücünü göstermiş olduğu anlatılmış oluyordu.2

Abdülhamit diyor ki : «Büyük devletler arasında en fazla çekinilmesi icap eden İngilizlerdir. Çünkü onlarca, söz vermenin hiçbir kıymeti yoktur.» O dönemde II. Abdülhamit, Pro-İngiltere siyasetine son vererek, devletin varlığını Büyük Devletler ile olan diplomatik dengesiyle sağlamaya çalışmıştır.

Apaçık görüyordum ki Avrupa’nın büyük devletleri kendi aralarında dünyayı bölüşmeye çıkmışlardı. Bölüşülecek ülkeler arasında Osmanlı mülkü de vardı. Ben bu kuvvetlerin önünde tek başına duramazdım. Gücümüz yetmezdi. Yapabileceğim tek şey, aralarındaki rekabetten yararlanıp, her birine daha büyük lokma ümidi dağıtılarak birini ötekine düşürmekten ibaretti…2

Sadece unvan olarak kalmış gibi görünse bile Osmanlı Padişahı’nın bütün Müslümanların Emîri yani Halifesi olması İngiltere için sakıncalı idi. Abdülhamit konuyla ilgili olarak şöyle diyordu: “… İslâmiyet’in birliği devam ettiği sürece İngiltere, Fransa, Rusya, Hollanda elimde sayılırlar. Çünkü tabiiyetlerinde bulunan Müslüman memleketlerinde, halifenin bir sözü cihadı başlatmaya kâfidir…” Bu yüzden İngilizler gözlerini Arap Hilâfeti kampanyasına çevirmişlerdir. Arap Hilâfeti meselesi aslında Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresi altında bulunan Arapların milliyetçilik akımından meydana gelmiştir. Abdülhamit, İngiltere’ye karşı tedbir olarak Almanya ile ittifak yolunu seçmiştir.

Bir yandan gayet gerçekçi bir hükümdar, bir yandan da kurnaz bir diplomat olan Abdülhamit için Panislâmizm dış politika oyununda bir silâhdı. Halife unvanını da diplomatik taktiği üzerinde bir nevi silâh olarak kullanmak istemiştir. Abdülhamit’in Panislâmizm’i, böyle bir amaç güderek bütün dünyadaki Müslümanların işbirliği gibi bir ülkücü hareket içinde hiç düşünmemiş olmasıdır. Bir de bu ideoloji, gelişmekte olan milliyetçilik kavramına karşı çıkmak için kullanılmıştır.

Yakın çağda Panislâmizm hareketleri genel olarak, XIX. yüzyıldan beri Avrupalı sömürgecilerin baskısı altında kalan Müslüman ittifaklarının mücadele hareketleridir. Gerçekten de Abdülhamit’in, Müslümanların Anti-Emperializm hareketine bizzat karıştığı kesin olarak söylenemez. Bu bakımdan ona verilen Panislâmcı unvanı Avrupalıların tahmininden başka bir şey değildir.2

Aslında Ertuğrul olayı, Osmanlı tarihi üzerinde o kadar önemli mesele olarak görünmemiştir. Fakat bu olay, o zamanki Osmanlı İmparatorluğu’nun durumunu açıkça göstermesi bakımından ciddî bir önemi haizdir ve tetkike değer mahiyettedir.2

                                                                              23 Mart 2016 / Ankara

KAYNAKÇA :

1 MİSTEPE, M. Ufuk – Ünyeli Şehitler, 04 Mart 2016, Ankara Ünyeliler Derneği, Projeksiyonlu Sunum Dosyası, 28 sh.

2 KOMATSU, Kaori – Ertuğrul Faciası / Bir Dostluğun Doğuşu, Turhan Kitabevi Yayınları, Bilimsel Araştırmalar Dizisi, Ankara, 1992, 71 sh.

3 DOĞAN, Osman – Tarih Boyunca Ünye, Ünye Belediyesi Kültür Yayınları, Samsun, Temmuz 2003, I. Baskı, 514 sh.

4 T.C. Millî Savunma Bakanlığı – Şehitler Listesi, Arşiv Müdürlüğü http://www.msb.gov.tr/arsiv/phpscr/Sehitler.php?ADI=
&BABA=&MEMLEKET=ORDU&ILCE=%DCNYE&arama=Ara&DOGUMYILI=&HARP
=

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Rahmetle Anıyoruz…

12 Ekim 2021 okunma
Merhum Yazarımız M. Ufuk Mistepe’nin Ünye’ye dair yazılarını ve makalelerini yazar arşivinden okuyabilirsiniz. Merhum Yazarımızı rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet... Devamını Oku

Canik’te İdarî Yapı ve Osmanlı’da Yenileşme Zarureti (1793 – 1851)

10 Temmuz 2020 okunma
Bu makalede Ünye’nin 1790 – 1850’li yıllardaki idarî yapısı, Doç. Dr. Abdullah SAYDAM’ın 33 sayfalık çalışmasına dayanarak, özet olarak aktarılacaktır. Sultan II. Mahmud, saltanatının sonlarına doğru Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki idarî... Devamını Oku

Araştırmacılık Terimleri

3 Temmuz 2020 okunma
Ünye hakkında araştırma yapanların ve okuyucularımızın, sıkça karşılaştıkları bazı Osmanlıca Tarih Terimleri’nin anlamlarını bilmeleri, yazılanların anlaşılması açısından önemli bir husustur. Bu itibarla başlangıç olarak ehemmiyet arz eden... Devamını Oku

Ünye Mûsikî Tarihinde Ali Riza Sağman

26 Haziran 2020 okunma
‘Ünye Şarkı ve Türküleri’ kitabımda Ünye Mûsikî Tarihi’ne damgasını vurmuş, tespit edebildiğimiz şahsiyetleri kısaca da olsa tanıtmaya çalışmış idim. Aslında her bir musikîşinasın ayrı ayrı ele alınması icap eder. Başlangıç olmak üzere... Devamını Oku

Satıroğulları Ünyeli Müftü Sülâlesi

19 Haziran 2020 okunma
2017 yılında altı bölüm halinde yayımladığımız “Ünye Müftüleri” adlı yazı dizimizde bir müftü sülâlesinin bu tarihçeye damgasını vurduğunu görüyoruz. Ailenin ahvadlarından Satıroğulları ailesi Keşaplı Sokak’tan komşumuz olurlar. ÖZPAKER... Devamını Oku

Ünye Uğrak Vapurlarını Tanıyalım

12 Haziran 2020 okunma
Su buharı gücüyle çalışan gemileri VAPUR olarak adlandırıyoruz. Önceleri yandan çarklı olarak yaşamımıza giren vapurlar daha sonra günümüzün dizel elektrik tahrik sistemi donanımlı enerji tasarrufu sağlayan modellerine erişinceye değin XIX. yüzyılın... Devamını Oku

Ünye Tarihi, M.Ö. XV Bin Yılına Uzanıyor Mu? – I

5 Haziran 2020 okunma
Kelleroğlu M. Bahattin Bey, kaynak belirtmeksizin; “Ünye, Milât’tan 1270 sene evvel vuku bulan Turuva Muharebe-i Meşhuresi’nden sonra, Karadeniz sahilinde tesis edilmiş müstemlekelerden birisi olup, ismi kadimi (One) veyahut (Oney)’dir.” demişti.1 Ünye’de ilk... Devamını Oku

Kimler Geldi Kimler Geçti ?

29 Mayıs 2020 okunma
Ünye ve hinterlandı tarihî seyir içerisinde birçok kavim ve milletlere ev sahipliği yapmıştır. Muhtelif köşe yazılarımızda dile getirdiğimiz bu kitlesel değişimleri bir arada ve kronolojik düzen içerisinde değerlendirmenin daha uygun olacağını... Devamını Oku

Ünye ve Hinterlandında Oğuz – Türkmen Boyları ve Yer Adları

22 Mayıs 2020 okunma
Makalemizin araştırma konusu 24 ana Oğuz boyu ile Oğuz asıllı Türkmen kabilelerinin Ünye ve hinterlandındaki (Ordu, Fatsa, Terme, Akkuş) bazı yerleşim noktalarıdır. Türkmen boy, bölük, uruk (oymak, öz) ve tirelerinin (oba, aile) adlarını Yrd. Doç. Dr. Aydın... Devamını Oku

Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında Ünye ve Ordu

15 Mayıs 2020 okunma
Ulusal düzeyde ekonomik ve sosyal kalkınma yanında, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde ve ülke genelinde dengeli bir kalkınmanın sağlanmasında il ve ilçeler, temel birimler olarak değerlendirilmek durumundadır.1 İlçelerin, illerin ve bölgelerin... Devamını Oku