Yayınlanma Tarihi: 20 Ocak 2017 — okunma
XI.Patiska,doğayı anlamaya çağıran bir şairin gül uğultusundaki dildir.
Uğultu belirsiz ve gizemlidir.Yaşanılan gerçekliği tam olarak anlamlandıramamamın yarım sesidir.Onun şiirinde bazen insanlar da uğultuludur.İçimizde edindikleri yer,öznenin gerçekliğini ve varlığını keşfedememenin yarım halidir.İrfan Yıldız’ın dediği gibi o “Sözcükleri hep sevdiklerine adar,onlardan gelen sese,harekete,cevaba,cevapsızlığa göre bakiyesinden şiir süzer.”(1)Bazen gülü duymak yalnızlığı paylaşma haykırışına şiirin içinden yanıt vermektir.
XII.Patiska,kendi yara tarihinde kendini tedavi eden öznenin şiiridir.
Şükrü Erbaş’ın dediği gibi “İnsanın acısını insan alır.” fakat bazı acılar zamanla dipsiz bir mağaraya gömülse de belki kaybedilenlerden belki de unutulanlardan kalan bu yara hali iç ve dış gerçekliği bütünlüyor.Ömrünü denize adayan bir doğa âşığının şiir defterinde hayatın ortasına atılmış her harfin tarihsel ve dilsel kimliğini taşıyan şiirler vardır.Bu şiirsellik hassas bir iyiliğe de sahiptir.Eğer hatırlanırsa çoğalır evrene doğru fakat unutulursa eksilir ve önce en yakındakilerin sesi yiter,imgeleri kaybolur.Burada Akçiçek’in sesini duyar gibiyim:“Evren alfabemin ilk harfi tabii ki Elif’le başlıyor.”(2)İnsan hatırlanınca ve hatırlattıkça çoğalan dünyaya tutunma halini genişlettikçe yaralarının ve acılarının usanç veren döngüsünde daima bir yenilenme ve kendini bulma arayışındadır.Belki de Elif’le yapılan alegori,bu yara halinin rehabilitasyonuna göndermedir.
XIII.Patiska,hüznün eflatun ahengine sarmalanmış kırık bir dal gölgesidir.
İnsanın hüznü imgenin dölüdür de.Akçiçek’te doğa bu hüznün kırık gölgelerini yansıtır.Hüznü ve yarayı merkeze alan bir zaman rüzgarının eteğinde savrulur daima insan.Yine de “Elde var hüzün.”Sürekli dönen bir merkez-çevre dairesinde gitmekle kalmak,tutunmakla savrulmak,yerleşmekle dağılmak ikileminde ve uyuşmazlığında yatay bir çizgidedir insan.Dinginlik ve huzursuzluk arası acı bir ayazdır tekrar tekrar yaşanan.
XIV.Patiska,”yeryüzüne fırlatılan insanın” hayatta daima kanayan “yalnızlık uçurumları”dır.
Geçmişin uçurumu var oluşumuzun metruk gölgeleriyle içimizden geçer.Akçiçek bu kıyıda ve sınırda olma halinde bile doğayı eklemler şiirine.Şiir-özneden kanayan bir hayatın siluetlerini çağırsa da bu yetim toprağa,her arayış ve kendini hayatta konumlayış yarım bir “iç yüzü” kapısıdır.Hayat tam olarak hiçbir zaman bizim değildir.Çalınan her kapının ardında ve sığınılan her anıda uçurumlar gizlidir.
XV.Patiska,zamanın ördüğü duvarlardan bir çocukluk sesi alarak yine kendine varmaktır.
Akçiçek,şiirine konuk ettiği insanların izinde de yürür.Bu iz,onu zamana ve mekana sıkışmış bireyin kendini bunlardan kurtararak saplandığı yerden kendi benliğini tanıma ve dinleme sürecine iteler.Bu şair-özne,bir çocuk olsa da ya da otobiyografik özellikler taşısa da zamanın daraltıcı etkisinden sıyrılıp “balkona açılan kapıların neşe veren” doyumu huzur çağırır.Bu huzurun kaynağı ise sesi tüm benliğinde yankılanan anne imgesi olarak çıkar karşımıza.
XVI.Patiska,insanın benliğine doğru “derin kazı”larıdır.
Bu “derin kazı” şiirin iç yankısıdır da.Şairin psikodinamik algı süreçleri ve bu çerçevede yaşadıkları şiirinden bağımsız değildir.Çocukluğun bir “yalnızlık mağarası” gibi çattığı nokta,bazen insanların bizden uzaklığıdır.İnsan bu zamanlarda sığınılacak liman ya da limanlar arar.Akçiçek’te bu limanlardan biri çocukluksa diğeri de annedir.Dünün bizdeki etkisi bir ontik bir problem olarak hala sürerken insanın acısını almayan insanın da kendine uzaklığı başlar.Çocuk en saf haliyle bir öykü yoksa bir şiir midir?Eğer şiirse “İlk çocuk anneye benzer.”Eğer öyküyse “İkinci kaderine…” Bu “derin kazı” insanın kendi geçmişinden birçok imge çağırır zamanla.Çocuk bu çağrışımlarda hem şiir hem de öyküye açımlanıyorsa kazı anneye ulaşmış demektir.(Devam edecek…)
Yararlanılan Kaynaklar
1- İrfan Yıldız,Modern Ordu Şairleri,Serüven Yayınları,Kasım-2011,s.68.
2- Gökhan Akçiçek,Ordu Şairleri Antolojisi,Kumdan Yazılar Kitaplığı,Şubat-2008,s.119.