Yayınlanma Tarihi: 30 Ekim 2014 — okunma
“Fransa’da 1968 öğrenci olayları sırasında, kavgaya ünlü filozof Jean-Paul Sartre da katılır ve, koltuğunda -o kıpkızıl- ‘Halkın Davası’ gazetesi, başkalarıyla beraber, cadde cadde ve haykıra haykıra dağıtıp satmaya başlar. Mücadelenin böylesine kızıştığı bir ortamda, hükümetin ne tür önlemler alması gerektiği tartışılırken, şimdi adını bile hatırlayamadığımız İçişleri Bakanı, Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’e, Sartre’ın tutuklanmasını önerir. De Gaulle’ün verdiği yanıt ünlüdür: Voltaire tutuklanamaz! / Tutuklanamaz dediği Voltaire, iki yüzyıl önce yaşamış ve toplumun o dönemdeki özgürlük davasına sahip çıkmış bir başka ‘angaje’ düşünürdü Fransa’da; Sartre da, onun açtığı yolda, üstüne düşeni yapıyordu yüzyılımızda; nitekim kendisinden önce de, bir Victor Hugo, bir Emile Zola ve başkaları, böylesi bir rolü üstlenmişlerdi. / Voltaire tutuklanamazdı, Sartre da tutuklanmadı.” ( Voltaire ve Aydınlanma, Server Tanilli, Cem Yayınevi, sf: 9)
Başta Mustafa Kemal Atatürk ve dava arkadaşları olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar işte böyle demokratik bir toplumu amaçlamışlardı. Çağdaş uygarlık düzeyi yakalanacak, hatta aşılacaktı. Bunun için düşünceye aklı ve mantığı egemen kılmak gerekti. Dini, “kamusal alanlardan çıkarıp insanların kişisel inanç konusu” haline getiren, fakat “her türlü inancı ve ibadet özgürlüğünü de güvence altına alan” laiklik ilkesiyle düşünce özgürleştirilecek, “düşünen, soran, eleştiren” insanların oluşturduğu bir toplum yapısı yaratılacaktı. Cumhuriyeti, demokrasiyi özümseyebilecek, içselleştirip koruyabilecek bir toplum… Laik-hümanist düşünceyle ve pozitif bilimlerin öncülüğünde dogmalarla, bâtıl inanışlarla mücadeleye girişilmiş, özgür bireyler yetiştirilmesi hedeflenmişti. Yani cumhuriyet aydınlanma, cumhuriyet çağdaş insan yetiştirmek demekti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş öyküsü, öyle sıradan bir öykü değildir. Emperyalizme kafa tutan bir halkın var olma mücadelesinin öyküsüdür. Ve bu halkın verdiği, destanlaşmış bağımsızlık savaşı sonucunda kurulmuş bir devlettir Türkiye Cumhuriyeti. Cumhuriyetin ilk yılları da bu coşkuyla yaşanıyor. Topraksız köylü kalmasın diye Toprak Reformu Kanunu çıkarılıyor. Müthiş bir kültürel heyecanla eğitim seferberliği başlatılıyor. Dünya klasikleri Türkçeye kazandırılıyor. Toplum sanatın, sporun her türüyle tanıştırılıyor. Köy- kent ayrımını kısa sürede ortadan kaldıracak, eşit haklara sahip yurttaşlar yetiştirecek Köy Enstitüleri projesi hayata geçiriliyor. Ve daha niceleri… Bu çabalar toplumda kısa sürede, topyekûn ve hızlı bir gelişme sağlamaya yönelikti. Mustafa Kemal Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyordu, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” diyordu, “Köylü milletin efendisidir” diyordu, “Yurtta sulh, cihanda sulh” diyordu…
Hiç mi hata yapılmamış? Elbette yapılmış ki bugün hâlâ çözemediğimiz kördüğüm sorunlarla uğraşıyoruz. Yine de cumhuriyetin bize kazandırdığı, demokrasi için olmazsa olmaz ilkeleri gerektiği gibi koruyabilseydik, bugün yaşadığımız sorunları çoktan çözmüş olurduk.
Cumhuriyet’in 91. yılında ne durumdayız? Son yıllarda üzerinde en çok oynanan alan, eğitim. Felsefe, psikoloji, sosyoloji, mantık, jeoloji dersleri yok artık liselerde. Din yeniden toplumsal yaşamın bütün alanlarına egemen kılınmaya çalışılıyor. Bilimsel bilgi ve düşünce üretmesi gereken üniversiteler bu işlevlerinden oldukça uzak. Padişah soyundan gelmese de köşklere sığamayıp halkın parasıyla saraylar inşa ettirerek saltanatı çağrıştıranların yanı sıra, ‘özgür yurttaş’ kimliğini taşımakta zorlanarak ‘kulluk’ özlemiyle yanıp tutuşan bir dolu insan var ortalıkta. Hedefsiz, coşkusuz bir toplum olmuşuz. Uyuşturucudan fuhşa, kadın cinayetlerinden her türlü çocuk istismarına, hırsızlıktan yolsuzluğa, rüşvetten yankesiciliğe, katliam gibi işçi ölümlerinden yasaklara, baskılara kadar kötü ne varsa hepsi had safhada toplumumuzda. Bizse avara kasnak, çok gereksiz şeylerle zaman öldürüyoruz.
Cumhuriyet sadece bir tarihten ibaret değildir; cumhuriyet bir ilkeler, hedefler bütünüdür. Siz hangi cumhuriyetten bahsediyorsunuz? Hangi cumhuriyeti kutluyoruz?