son haberler

Havadan Sudan Sokaktan

Yayınlanma Tarihi: 30 Nisan 2015 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Yine bu yıl da bahar bir türlü gelmek bilmeyince bunalttı herkesi. Havalardan şikâyetçi olmayan var mı ki. Öğleye doğru bir bakıyorum güneş açıyor, bin türlü hevesle güne dair plan proje yapıyorum, ama daha bir saat bile geçmeden güneş öyle bir çekip gidiyor ki, sevgilisi tarafından terk edilmiş âşık misali kolum kanadım kırık, öylece kalakalıyorum. Sanki güneş giderken tüm enerjimi de torlayıp toplamış, yanına katıp götürmüş. Daha fazla durmamalı içerde. Yoksa gitti mi gider güzelim gün. Evi çok severim aslında; günlerce otursam hiç sıkılmam. Ama kışın sonuna doğru da güneşsizlik kötü yapıyor insanı.

Sokaklarda seyir amaçlı dolaşıyorum. Her taraf tarih. Eski evleri, hamamları, kiliseleri, camileri alıcı gözle seyrediyorum. Takvim baharı gösteriyormuş, havanın umurunda mı, kış kadar soğuk. Havayla kavgalıyım. Orhan Veli’nin şiirini bilirsiniz. O da yakınmış bir zamanlar havalardan ama onun başı güzel havalarla dertteymiş. Keşke benimki de öyle olsaydı. O güzel şiir, Müşfik Kenter’in sesi ve yorumuyla yerleşmiş belleğime: “Beni bu güzel havalar mahvetti,/ Böyle havada istifa ettim/ Evkaftaki memuriyetimden./ Tütüne böyle havada alıştım,/ Böyle havada âşık oldum;/ Eve ekmekle tuz götürmeyi/ Böyle havalarda unuttum;/ Şiir yazma hastalığım/ Hep böyle havalarda nüksetti;/ Beni bu güzel havalar mahvetti.”

İşte, her sokağa çıkışımızda karşılaştığımız sarı köpek. Bizim kasap yine ağzına bir poşet dolusu kemik tutuşturmuş. Topallayarak caddenin karşı kıyısından bu tarafa geçiyor. Garibimin sol arka ayağı sakatlanmış. Belli ki kırılıp kendi kendine kaynamış. Çalımlı çalımlı gidip kumsala çekilmiş teknelerin yanına bırakıyor poşetini. Sonra da poşeti parçalayarak kemiklerini yemeğe başlıyor. Hemen üst tarafındaki bankın altında onu izleyen kara bir köpek var. O da tanıdık. Sarı köpeğin bir şeyler yediğini görünce şöyle bir doğruluyor önce, sonra da ayağa kalkıp uzun uzun seyrediyor onu. Yanına gitmediğine göre karnı tok olmalı.

Köpekleri kendi hallerine bırakıp hafif hafif yağan yağmurun altında yoluma devam ediyorum. Bu dolaşmalar Orhan Pamuk’un iki roman kahramanını getiriyor aklıma: Biri ‘Kara Kitap’ın başkişisi Galip, diğeri ‘Yeni Hayat’ın başkahramanı genç üniversite öğrencisi… Hayatımda hiçbir şeye özenmedim onlara özendiğim kadar. Okuyanlar bilirler, ‘Kara Kitap’ta Galip’in yaz kış, gece gündüz, cami ev han, cadde sokak demeden; kâh yürüyerek kâh taşıtlarla; İstanbul kazan o kepçe şehrin altını üstüne getirişini yazar öyle bir anlatıyor ki okumaya doyamamıştım. Ve ‘Yeni Hayat’… “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti” cümlesiyle başlayan kitabın başkahramanı olan üniversite öğrencisi, okulunu bırakarak İstanbul’dan ayrılıyor ve bitip tükenmek bilmeyen otobüs yolculuklarına çıkıyor. Kitabın bir yerinde şunları söylüyor bu başkahraman: “Otobüslere bindim, otobüslerden indim, garajlarda gezindim; otobüslere bindim, otobüslerde uyudum, günleri gecelere yetiştirdim; otobüslere bindim, kasabalarda indim, günler boyu karanlığın içine gittim ve dedim ki kendime, nasıl da kararlıymış bu genç yolcu kendisini o bilinmeyen ülkenin eşiğine götürecek yollarda sürüklenmeye.” (İletişim Yayınları, 7. Baskı, s: 48)

Alın işte, ben de İstanbul’u Galip gibi gezmek isterken ve de en az o genç yolcu kadar sürüklenmeye hevesliyken bir zamanlar, bunu yapamadım; yapamam da… Yapamamam basiretsizliğimden, beceriksizliğimden, cesaretsizliğimden değil elbette; sadece ve sadece cinsiyetimden dolayı… “Böyle bir işe kalkışan kadın yok mudur?” derseniz, elbette var. Ama hayat, bu kadınların sonu hüsranla biten hazin öyküleriyle dolu. Sonra da kalkıp birileri, yok efendim “kadından felsefeci çıkmıyor”muş, yok “kadın yazarların sayısı çok az”mış vs. türünden söylemler tutturup bu sonuçtan sanki kadınları sorumlu tutuyorlar. Koşullar eşit mi ki, bunun zemini var mı ki erkeklerle eşit sayıda kadın felsefeci, yazar yetişsin? Tüm olumsuzluklara karşın yine de iyi sayılır mevcut kadın yazar sayısı.

Sokakları dolaşmak iyi geldi. Beyaz çiçekli dallar, mor çiçeklerle bezenmiş erguvan ağaçları soğuk havaya rağmen baharı müjdeledi. Erguvan gibi kaç ağaç var acaba yapraklanmadan önce çiçek açan?

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku