Yayınlanma Tarihi: 15 Aralık 2020 — okunma
Kendi halinde bir esnaftı. Dükkânın bir yerini gelenler sohbet etmeye ayırmıştı. Esnaflığının temelinde ticari bir anlayıştan çok; hem boş durmamak, hem de yanında birini daha çalıştırarak bir kişi de olsa birine yardımcı olmaktı.
Dükkânın kendisine ayırdığı odaya gelen misafirlerle sohbet eder, çırak ise satış işleriyle uğraşırdı. Soğuk kış günlerinde çoğu zaman çırağa “Artık sen evine git, bu saatten sonra müşteri gelmez; gelse de ben ilgilenirim” der onu yollardı.
Baba adamdı İsmail Efendi.
Herkes onu İsmail Efendi olarak bilir, soyadını ise resmi işlerde kullanırdı.
Daha çok kendi yaşıtları onu ziyaret ederdi. Yaklaşık 50 yaşlarında iken namı komşu ilçelere de yayılmıştı.
Münakaşayı sevmezdi. Ona muhalif fikir ileri sürenlere “Siz daha iyi bilirsiniz efendim” der münakaşayı keserdi. Çok şeyde sonradan haklı çıkar; ona “Bu konuda da haklı çıktınız” dediklerinde konuyu kapatır, “Kul yanılabilir” derdi.
Mütevazı biriydi.
Küçücük dükkânında olmayan şey yoktu. Eskiden kalma alışkanlıkla akide şekeri ve leblebi tozu bile bulundururdu. Çoğu zaman satılmasa bile zamanı geçmiş olanları imha eder, yerine yenisi koyardı. “Bunlar dükkânımın bereketi, bir çocuk gelse nasıl bende yok derim” derdi.
Sevgi doluydu.
Namı her geçen gün artmaya başladı. Hatta İsmail Efendi’den İsmail Efendi Hazretleri payesi bile verdiler. O ne kadar “Benim adım İsmail, hadi efendisini saygıdan sayalım ‘hazretleri’ de ne oluyor “ derdi. Derdi demesine de kimse dinlemezdi. O artık İsmail Efendi Hazretleri’ydi.
İlk günkü duruşunu ve vakarını hiç kaybetmedi. Aldığı unvanlar onu şımartmadı. Parası olmayana bile mal verdi. Veresiye defterini akşam silerdi. Kimse bunun farkında olmazdı.
Günlerden bir gün İsmail Efendi hastalandı. Önce yakın yerdeki bir doktora gitti. Ona “ Sen büyük şehirler gitmen lazım” dediler. Demek ki hastalığı ciddiydi.
Bir gün karısını da yanına alarak büyük şehir olarak bilinen yerlerden birine doktora gitti. Kaydını yaptırıp sırasını beklemek için koridorda bir koltuğa oturdu. Karsı da yanındaydı. Yaşlı ve uzak yerden gelmesine rağmen sırasını bekliyordu. Ömür boyu adaletten hiç şaşmamıştı.
Adil adamdı…
Yanında sıra bekleyen diğer hastalarla muhabbete tutuştular. Bir ara yanında sıra bekleyenlerden biri “Nerelisiniz” dedi. İsmail Efendi “Filan yerliyim” diye memleketini söyledi. Yanındaki adam “Siz İsmail Efendi Hazretlerini tanıyorsunuz o zaman” dedi. O da “Tanıyorum” dedi. Adam “Gidince bizden selam söyle, bize dua etsin” dedi. İsmail Efendi “Peki” dedi.
Sırdaş biriydi.
Yanındaki kişi muayene olma sırası gelince içeri girdi. Karısı İsmail Efendi’ye “O benim niye demedin” dedi.
İsmail Efendi “Hanım; onun hayalinde nasıl bir İsmail Efendi var bilmem. Şimdi beni ceket pantolon görünce belki de hayali yıkılır. Buna hakkım yok” dedi.
Tuhaf adamdı…
Tuhaf…
Not: Gerçek hayat hikâyesinden yer ve kişi ismi verilmeden kaleme alınmıştır.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.