Yayınlanma Tarihi: 1 Ocak 2015 — okunma
“İşte gökteki bulutlar kabarıp dönmeye başladı önümde, uzaktan bir yıldız parladı. Ormanların loşluğu, ayın donuk ışığı gözümün önünden kaydıkça kayıyor… Ayaklarımın altında mavi bir sis şeridi yayıldı… Havada gerilen bir telin vınlamasını duyuyorum. Bir yanımda deniz, öbür yanımda İtalya. İşte Rus köylerinin karanlık evleri belirdi. Oracıkta bir karaltı halinde gördüğüm küçük ev benim evim mi yoksa?.. Pencerenin önünde oturan kadın anam olmasın?.. Anacığım, kurtar zavallı oğlunu! Ağrıyan başına bir damla gözyaşı akıt, ne olur! Gör, nasıl hırpalıyorlar evladını, bağrına bas mutsuz öksüzünü. Yok onun yeri bu dünyada artık, insanlar âleminden attılar onu…” (Bir Delinin Hatıra Defteri, Nikolay Gogol, Nihal Yalaza Taluy çevirisi, Varlık Yayınları, 1993.)
Yukarıdaki paragraf Ukraynalı yazar Gogol’ün ölümsüz eseri ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’nin son satırlarından. (Kitapta yer alan diğer iki uzun öykü, Palto ve Burun.) Bence bu kitap, “Öykü nedir” sorusuna verilebilecek en güzel yanıtlardan biridir ve ayrıca, insanı alabildiğine derinden sarsan güçlü anlatımıyla az bulunur nitelikte bir toplum, sistem ve yönetim eleştirisidir. Hangi tür eleştiri bir edebiyat eserininki kadar etkileyici ve kalıcı olabilir?.. Yazar yaşadığı dönemdeki Rus toplum yapısı içinde sıradan, küçük insanın çaresizliğini, gücü elinde bulunduranlar karşısındaki ezilmişliğini o kadar etkileyici bir dille anlatıyor ki kolaylıkla öykünün içinde bulabilirsiniz kendinizi; Gogol’ün öyküleri öylesine canlı…
Bilindiği gibi yazarın bu uzun öyküsü başta Genco Erkal olmak üzere farklı tiyatro oyuncuları tarafından birçok kez başarıyla sahnelendi. Tabii ki bir başyapıtın tiyatro sahnesine ya da sinema perdesine uyarlanması çok önemli ve değerli bir çaba. Ancak kitabın tadı da yeri de başka. Hatta edebi bir yapıtın uyarlamasını seyretmeden önce bu yapıtı okumakta yarar var. Çünkü oyunda veya filmde eserin aslına sadık kalınmadığına, birtakım eklemeler yapıldığına rastlayabiliyoruz. Bu beni oldum olası rahatsız eden bir durum. Seyircinin büyük çoğunluğu o eklemelere geniş kahkahalarla gülerken ben kulaklarımı tıkayıp o cümleleri yok sayabilmek için olağanüstü bir çaba içinde oluyorum. O an esere de yazarına da ihanet edildiği, en azından saygısızlık yapıldığı duygusuna kapılıyorum. İnsanlığa mal olmuş bir esere böyle bir “katkı”da bulunmanın anlamı var mı? Buna neden gerek duyuluyor? Ticari kaygı desek… ticaretle sanat asla yan yana gelemeyecek iki kavramdır. Öyle bir kaygı taşınıyorsa zaten başka türlü oyunlar seçilmeli.
Benzer bir duyguyu Türk edebiyatı klasiklerinden Reşat Nuri Güntekin’in vaktiyle çok etkilendiğim romanı ‘Yaprak Dökümü’nün dizi haline getirilişinde de yaşamıştım. Dizi izleyicisi değilim, fakat söz konusu olan bir edebiyat yapıtıysa serencamına ilgi duymam kaçınılmaz. Şöyle bir bakayım dedim ne olup bittiğine. Baktım da. Sonrasında… bu romanın hali miydi daha içler acısı olan yoksa benim o anki durumum mu, buna bir türlü karar veremedim. Kitapla dizi arasında, kahramanlarının adlarından başka neredeyse ortak hiçbir yan yoktu. Oldukça uzun bir süre ekranda kalan bu dizi, halk dediğimiz geniş kitleler tarafından soluksuz izlendi ve her ne hikmetse yeryüzündeki her türlü felaket bir olup o diziye konu olan ailenin ocağına çöreklendi.
Belki de telif hakları konusunu pek bilmediğimden olacak anlayamadığım bir şey var: Telif hakkı sahipleri nasıl oluyor da böyle bir şeye izin veriyorlar? Herhalde kendilerince haklı nedenleri vardır. Ben olaya iyi yanından bakıp mesela böylelikle en azından kitabın ve yazarının tanınması sağlanıyor desem… Acaba bu doğru mu? Yazarının tanındığından hiç emin değilim ama eserin adını geniş kitlelerin duyduğu muhakkak. Eeee? Ne işe yarıyor bu?.. Siz sanıyor musunuz ki o diziyi izleyenler gidip kitabını da alıp okuyorlar? Kesinlikle yok böyle bir şey. O kitabı okuyanlar dizi seyircileri değil; yine kitap okumanın değerini bilen, kitap okuma alışkanlığı olan insanlar.
Diyorum ki, madem o kadar emek harcıyor, o kadar masraf ediyorsunuz, şu klasik eserleri aslına uygun uyarlasanız da hiç olmazsa insanlar doğru bilgilenseler olmaz mı?..