Yayınlanma Tarihi: 10 Nisan 2014 — okunma
İnsan korkar. Korkmak insanın savunma mekanizmalarından biridir. Araştırmalar insanlık tarihinin en başından beri, korkan insanların kendilerini tehlikelerden koruyabildiklerini ve böylelikle yaşamlarını sürdürebildiklerini gösteriyor. Korkmayanlar ise genellikle erkenden kurda kuşa yem oluyorlar. Hayatta kalanlar bu korkaklar olduğundan, korku genleri onlarla birlikte günümüze kadar taşınıyor. O yüzden bugünün insanı korkaktır. Yani korku, çok insani bir duygudur. İnsanın korkusu bununla kalsa iyi; üstüne üstlük bir de dönem dönem korku salınır üzerine; çoğalır korkusu iyice…
Adeta korku imparatorluğunda yaşıyoruz son zamanlarda. Sen yöneteceksin ben yöneteceğim kavgasında tüm insani değerlerimizi yitirdik. Nesini yöneteceksiniz ki bu memleketin; değil mi ki iki adım ötemizde yürüyen çocuk yok ediliyor? Yönetseniz ne olur yönetmeseniz ne olur; insan insan gibi yaşayamadıktan sonra! Maddi manevi her türlü hastalığın, türlü çeşitli sapkınlığın boy verip geliştiği en verimli topraklar yaratıldı sonunda. Anormal şeyler o kadar normalleşti ki, artık şaşırmayız zannetmiştik hiçbir şeye… Yok, sonu gelmiyor. Vahşet, yaratıcılıkta sınır tanımıyor. Her geçen gün daha vahim bir olayla yeniden sarsılıyoruz. Nasıl temizlenecek bunca pislik?..
Çocuklar kaçırılıyor bu memlekette, her türlü sapıklığa kurban ediliyor. Bir futbol maçında sahaya girdi diye gözaltına alınan gencin, ertesi sabah ölüsü bulunuyor bir çöp konteynırının yanında. Artık ortadan kaldırmaya bile zahmet etmiyorlar, öylece atıyorlar göz önüne. Kim hesap soracak ki? Kadın cinayetlerini, cinnet getiren erkeklerin doğradıkları aile fertlerini, çocuklarını sayamaz olduk. Sorgulanması gereken şey, insanların duygu dünyalarının bu noktaya nasıl geldiği ya da getirildiği. Korkuların, cinayetlerin, yasakların, her türlü saldırganlığın ülkesi olduk. Ne akıl, ne mantık, ne hukuk; hepsi devre dışı! Korkulmaz mı?..
Son günlerde insanlar birbirlerini korkaklıkla, kaçmakla suçluyorlar. Beni korku üzerine düşünmeye iten aslında bu oldu. “Döneklik” suçlamaları her dönemde yapılmıştır. Yeni bir durum değil bu. “Bizimle birlikte yola çıktı, bakın şimdi yok, korkup kaçtı” denir ya da demeye getirilir. İnsan bu, korkar. Genlerinde var korku. Kimsenin korkmayacağı üzerine hesap yapılmaz. İnsan kendisinin bile ne zaman korkup ne zaman korkmayacağından tam olarak emin olamaz; kaldı ki başkalarınınkini bilsin… Bence doğru olan, insanın, başkaları öyle yapıyor ya da öyle istiyor diye değil, kendi inandığı düşünceler uğruna yola çıkması. İşte ancak o zaman verdiği mücadelede tek başına bile kalsa sonuna kadar direnir, bir bedel ödenecekse onu da öder, kimseyi suçlamak da aklından geçmez.
Tarih korkunun örnekleriyle doludur. Mesela, dünyanın güneşin etrafında döndüğü yönündeki Copernicus kuramını destekleyen Galileo Galilei bile korkmuş. Bildiğiniz gibi Engizisyon mahkemesi toplanıp Galileo’nun teorisinin asılsız ve dine aykırı olduğuna, yasaklanmasına karar vermiş. Galileo ancak, söylediklerini “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek inkâr etmek suretiyle idamdan kurtulabilmiş.
Eşi Adnan Adıvar’ın ölümünün ardından her şeyden elini eteğini çeken Halide Edip Adıvar ise, DP iktidarının hışmına uğrarım korkusuyla, kapısına kadar gelen o büyük Hintli devlet adamı Nehru’yu hastalık bahanesiyle geri çevirmiş. Nehru’nun kendisi için bıraktığı laleleri görünce de hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
Bir korku öyküsü de Nasreddin Hoca’dan. Gerçi çok bilinir ama bilmeyenler için bir kez daha anlatalım. Moğol Hakanı Timur Han, Anadolu’ya girdiği dönemde Akşehir’e de gider ve beraberinde bir erkek fil götürür. Fil Akşehirliler için tam bir bela olur. Tarlalara, bahçelere zarar verir. Akşehir halkı fili doyurmak için varını yoğunu harcar. Ancak daha fazla dayanamazlar. Filden kurtulmanın yolunu ararlar. Timur’un zulmünden korktukları için Nasreddin Hoca’dan yardım isterler. Hoca sözcü olarak önde, Akşehir halkı onun arkasında yola koyulurlar. Hoca giderken bir yandan da Timur’a söyleyeceklerini tasarlar. Timur’un çadırına yaklaştıklarında Hoca, halka son talimatları vermek için arkasına döner ki kimse kalmamış. Meğer yol boyunca hepsi korkudan birer ikişer ayrılmış kafileden. Hoca, başını geriye çevirdiğinde ise Timur’u çadırının önünde görür. Moğol Hanı, onu yanına çağırmaktadır. Ziyaretinin sebebini soran Timur’a Hoca şöyle der: “Hünkârım! Akşehirliler fili çok sevdiler. Hayvan tek başına sıkılıyor dediler. Dişisini de vermeniz için beni gönderdiler.”
Bir atasözümüze göre, “Korkak bezirgân ne kâr eder, ne zarar”. Bernard Shaw ise, “Kin ve korku sınırlar insanı; binlerce çekingenliği, yılgınlığı ve duraksamayı yanı sıra getirir. Bunlardan arındırılmış bir yürek ve beyin büyük bir özgürlüğe kavuşur” diyor.