Yayınlanma Tarihi: 24 Temmuz 2015 — okunma
Divân Şâiri Tıflî, H. 1265 senesi Recep ayının yirminci günü (M. 11 Haziran 1849) babasının nâib bulunduğu Mudurnu Kasabası’nda doğmuştur. Asıl ismi Hasan Tahsin TIFLÎ; babasının ismi Hasan Sıtkı olup, Hasan Paşa oğlu diye anılırdı.1 Çok genç yaşta şiir söylemeye başladığından TIFLÎ mahlâsını almıştır.
Trabzon Meşhurları Bibliyografyası’nda2 heccav olarak da nitelendirilen divân şâirimizin doğumuyla ilgili farklı bir bilgi vardır : “Trabzonlu Tifli. Fakat bunu fazıl, hamiyetli, hoşgörür, meclis arâ, her vadide güzel şiirleriyle tanınan 1262’de Ordu’nun Beyin Köyü’nde doğup 17 Aralık 1323’de ölen Ordulu Tifli ile karıştırmamalıyız.”
1.20 Mayıs 1290 (M. 01 Haziran 1874) tarihinde Mecitözü Malmüdürlüğü’nden istifa ederek, Ünye Kazası’nda nâib bulunan pederinin yanına gitti. O vakit Ünye’ye bağlı olan Fatsa Nahiyesi’ne nâib vekili tâyin olundu. Hiç mümkün mü gönül aram etsin Fatsa’da / Her gece bir simi ten şuha sarılsa yatsa da / Mürğı mahbusun muradıdır şikeste-i kafes / Nola bulsaydım reha bu köhne âlem batsa da…1
Pederi Nâib Hasan Sıtkı’nın Ünye’den ayrılması üzerine birlikte Ordu’ya gelip R. 1290 Birinci Teşrin (M. 13 Ekim 1874) iptidasında 500 kuruş maaşla Ordu Emanet Aşarı Başkitâbeti’ne atandı. 1291 Mart’ına kadar bu vazifede kaldı. 1908’de de vefat etti.1
Büyük Selçuklular’da, merkezdeki divan başkanlarının eyâletlere gönderdikleri yardımcılarına nâib sanı verilirdi. Eyâlet yöneticilerine nâibü’s-saltanat, kale muhafızlarına nâib-i kal’a, niyabet denen ilçelerin yöneticilerine de nâib denirdi. Osmanlı Devleti’nde yargı hizmetleri genellikle nâiblerce yürütülürdü. Mevleviyet mansıbına atanan kadılar, görev yerine gitmeyerek yetkilerini bir nâibe (mevali naibi) bırakırlardı.
Türk Edebiyatı’nda en fazla Müşterek Şiir’i 29 Müşterek Gazel’le Ordulu Hasan Tahsin Tıflî kaleme almıştır. Ordu’dan Murad Sükûti KARACA’nın “Etüt Üzerinde Birkaç Söz”ü bence okunmaya değer: Ordu’ya gelince, bu güzel yurd köşesinin yetiştirdiği mahallî ünlüler hakkında araştırma yapmak arzusuyla tutuştum. Yürüdüğüm yolun bazı kısımlarından Ordu Halkevi’nin benden daha evvel geçtiğini sevinçle gördüm. Halkevi bu alanda “Ordulu Şâir Tıflı” ve “Ordulu Şâir Fıtnat” namlarında iki etüt yayımlamış. “Ordu İli’nde Araştırmalar” isimli tetkikimizin üçüncü kısmını da “Ordulu Şâirlerden Tıflî” adı altında yayımlamağa devam edeceğiz.3
Ordulu Tıflî’nin elyazması eserlerini inceliyordum. Şâirin Seçilmiş Yazılar Defteri’nde Haznedâr oğlu Mazhar Bey’e ait bir Murabba ve bir Gazel gördüm. Derhal Haznedâr oğullarının bu şâir çocuğu hakkında incelemiye giriştim. Ne yazık ki birçok yersel ünlüler gibi Mazhar Bey de unutganlığın kara perdesi altına gizlenmiş bir yüz olarak karşıma çıktı. Eğer Tıflî’nin yazıları arasında elde ettiğimiz parçaları da dikkat nazarımızı çekmeseydi, Haznedâr oğulları soyunun bu şâiri de unutulup gidecekti.1
1849 Ünye doğumlu şâir, Ordulu Tıflî’nin de yakın arkadaşı olup, vefatında Tıflî şâir dostu için Osmanlıca ve aruz vezninde acıklı bir ağıt yazmıştır. Mazhar Bey, Ordulu Tıflî ile de çok sevişirlermiş. Tıflî bir cihadiyesinde çağdaşı bulunan şâirlerden söz açarken Mazhar Bey için de şu beyti söylüyor : “Ki lâ-havfün aleyhim sırrına dil Mazhar olmuştur.” Bu beyit aynı zamanda Mazhar Bey’in mütevazı ve coşkun vatansever halini açıkça ifade etmektedir.
Tıflî bu çok sevdiği şâir arkadaşının ölümünde içli bir ağıt kaleme almıştır. Sözü geçen ağıdı aşağıya yazıyoruz. Bu ağıtta, Mazhar’ın değeri ve muhitinde kazandığı derin sevgi pek içli ve pek samimî olarak ifade olunmuştur. Bakınız Ordulu şâir, bu temiz ruhlu arkadaşının kaybı karşısında yazdığı Mersiye’de ne sıcak gözyaşları döküyor.
“Mersiyei hüzn-âver berâyi miri Mazhar Ünyevî” (Haznedâr zâde Mazhar Bey için yazılmıştır) : Mülk-i nâsût olmasa kevn-i fesâdın masdâri / Âlem-i lâhute meyl etmezdi halkın ekseri / Dûde-i ah-i felâket kaplamıştır her yeri / Ateş-i hüzn-ü teessür öyle yaktı dilleri / Göz yaşı itfasına kâfi değil şimdengeri / Âh diriğa kare toprak yuttu mir-i Mazhari /// Bir vezir-i müşteri tedbîr ceddi emcedi / Genç yaşında kendusi olmuştu fazlın mesnedi / Yadigâr oldu cihâne şimdi senk-i merkadi / Kimse bunda bulmadı hayfa hayat-i sermedi / Neyr-i hikmet münevver etti künc-i makberi / Âh diriğa kara toprak yuttu mir-i Mazhari.
Hüsn-i ahlâkile şöhret sahibi bir genç edip / Hem edib-ü hem lebib-ü hem hasib-ü hem nesip / Böyle bir kân-i fazilet böyle bir necl-i necip / Geçti gitti kendusi hayfa bizi koydu garip / Evc-i izzetten hadıd-ı hâke düştü ahteri / Vâh diriğa kare toprak yuttu mir-i mazhari /// Badema yüz yıl daha devreylese kôca felek / Mader-i dünya tevlit için çekse emek / Hasılı şekli beşerde böyle bir hulk-i melek / Nadiren vâki olur tezyin i âlem eylemek / Hayf sâd – hayf TIFLÎ kaybettik o zâti enveri / Vâh diriğa kare toprak yuttu mir-i Mazhari.
Tıflî, Mazhar Bey’in gazelini şu şekilde cevaplamıştır: Kâfir gibi olgerden-i kâfurına kâkül / Kol atmada nezdikine hem darına kâkül // Mühtâç değil kal’ayi câh-i Horasene / Çiğnetti hat mülkini tâburına kâkül // Manendi Süleyman Yemeni eyledi berbâd / Yüz vermedi hem marına hem murına kâkül // Tâbende-i fermânı olur Çin ile Mâçin / Püsküllü belâdır ser i fağfurına kâkül // Billûr dağına doğru dahi çekti bir ordu / Kasdeyledi Kişmirine lâhurına kâkül // Hasret bırakup nâsı bütün rûyi ziyâye / Müstağrak edüp leyle-i deycûrına kâkül // Hemvâre teferrüçgehi gülküşt-i musallâ / Nâzın sarılıp ferve-i sâmurına kâkül // Sultân bile baş üzre tutar gör nice makbûl / Eyler mi nigeh Mazhar-ı gamhârına kâkül. (Tıflî bu gazeli tahmis etmiştir.)5
Tıflî’nin : “Becenab-ı mir-i Mazhar-ıl meşhur behazinedarzâde Ünyevî” diye öğdüğü bu şâir elbette ki zamanının ünlülerindendir. Mazhar’ın ölümünü duyan Tıflî, onun için yazdığı bir şiirinde âdeta ağlamaktadır. [El yazma Tıflî’nin defterinin 111. sayfasında Mazhar Bey’in ölüm yılı (1311 – M. 1893) olarak kayıtlıdır.] Tıflı’nın müntehibatı arasında bulup, aşağıya aktardığımız şiiri bunu göstermektedir. Lûtfedip kâşânemi teşrife rağbet yok mudur? / Hasta-i hicranına cânâ ibadet yok mudur? / Hatır-ı naşadımı tesrire himmet yok mudur? / Merhamet kıl nazlı cananım inayet yok mudur? /// Ben yatarken pister-i hicranda nalan u zar / Merhem-i valsından olmakta iken ümmitvar / Ya nedir ağyar-i bet gerdare lütf-ı bişâmar / Sende ey şuh-ı melek suret-i mürüvvet yok mudur?
Tıflı‘nın da (yok mudur) redifli bir yazısı vardır. Şu kıt’a ile başlar : Bî-beka dünyada derd-i aşka gayet yok mudur / Ömrüm erdi gâyete cevre nihayet yok mudur / Müjde-i ihsana dair bir rivâyet yok mudur / Merhamet kıl nazlı canânım inayet yok mudur?
Bu yazının hangisi naziredir? “Merhamet kıl nazlı canânım inayet yok mudur” mısraını Tıflî mi Mazhar’dan tazmin etti yoksa Mazhar Bey mi Tıflî’den? Tıflî, arkadaşının bu yazısını çok sevmiş olmalı ki Seçilmiş Yazılar Defteri’ne almış. Mazhar’ın bir gazelini Tıflî tahmis ettiğine göre bu yazısını da tanzir etmiş olsa gerek.
Ordu Halkevi yayınları arasında Sıtkı CAN’ın “Ordulu Tıflî’nin Hayat ve Eserleri (Ordu, 1938)” adlı kitap da zikr olunmalıdır.2 Sıtkı CAN eserinde; “Birçok divân ve halk şâirimizle boy ölçüşebilecek kadar bedialar yaratan Ordu’nun bu velût ozanına edebiyat tarihimizde yer verilmemesi, muhitinin ona karşı bigâne kalışı, kendisinin de mütevazı oluşundandır” diyerek Tıflî’nin şâirliğini övmektedir. Sıtkı Can’ın bu eseri de Ülkü Dergisi tarafından 1938 yılında tanıtılmıştır. Ancak Şâir Tıflî, Ülkü Dergisi tarafından önemli bir divân şâiri olarak görülmemiş, Sıtkı Can’ın araştırması ise ‘eser başarılı mahallî bir çalışma’ olarak değerlendirilmiştir: ‘Mükemmel bir divân şâiri gibi gösterilen Tıflî’nin eserleri bu hükmü kazanacak derecede kuvvetli görünemiyor. Şiirinin tetkikinden Tıflî’nin hakikaten unutulmaması lâzım gelen bir şâir olduğu anlaşılıyor. Ordu Halkevi’nin muhitine ait bu şâiri tanıtmak için çıkardığı bu eser cidden bir emek mahsulüdür.’
Güzel Ünye’nin yetiştirdiği değerler arasında bir de Şâir SERVER vardır. Fakat ne yazık ki Server’in hangi tarihte ve nerede doğduğunu, kimin oğlu olduğunu, hangi yıllar içinde yaşadığını, ne vakit, nerede ve kaç tarihlerinde öldüğünü, mezarının nerede bulunduğunu bilen yoktur. Doğum ve ölüm yıllarını şimdilik bilemediğimiz Server, meçhulümüz bir şâirdir. Tezkire ve edebiyat tarihlerimizde de böyle bir isim geçmez. Onu bize tanıtan ilimizin biricik şâiri TIFLÎ’dir.4
Server’i, Şâir TIFLÎ’nın “Seçme Şiirler” adındaki defterinde görüp tanıdık. Oysa Server mutlaka Ünyeli’ydi, çünkü Şâir TIFLÎ’nin “Seçme Şiirler” defterinde Server’in adı “Ünyeli Şâir Server” diye yazılıydı. Böyle olmakla beraber Server’in Şâir TIFLÎ’nin çağdaşı olduğu da anlaşılıyordu.6
Makalemizi Ünyeli Araştırmacı, Şâir ve Yazar Yüksel ŞEN’in “Şâir Dilinde Ünye” adlı şiirinden bir beyitle noktalayalım: Sen ki şâir Tıflî’nin çok sevdiği diyârsın, / Benim için hem ana hem baba hem de yârsın.
Tarihî coşku ve perspektiften, dizelerin ulvî âleminden hazzı nasiplenmek dileğiyle…
12 Mayıs 2015 / Ankara
KAYNAKÇA:
1 KADIOĞLU, Barış Sıtkı – Ordulu Şair Tıflî, Cinius Yayınları 200, I. Baskı, Nisan 2009, 264 sayfa.
2 AKBULUT, Ömer – Trabzon Meşhurları Bibliyografyası / Edebiyatta, San’atta, İlimde, Politikada ve Her Sahada YetişmişTrabzonlular’ın Hayatı ve Eserleri, 1970, 96 sh.
3 KARACA, Murad Sükûti – Etüt Üzerinde Birkaç Söz, Ordu İli’nde Araştırmalar, sh. 5 – 6.
4 CAN, Sıtkı – Unutulmuş Bir Şâir, Yeşil Ordu Dergisi, Ordu İli Halkevi Dergisi, 01 Eylül 1948, Cilt: 2, Sayı: 7.
5 MİSTEPE, M. Ufuk – Mazhar Bey, Ünye Haber Gazetesi, 16.04.2013 tarih, Yıl: 10, Sayı: 1559.
6 MİSTEPE, M. Ufuk – Ordulu Ozanlar Kitabında Ünyeli Şâirler, Ünye Haber Gazetesi, 06.01.2012 tarih, Yıl: 9, Sayı: 1166.
2 Yorum