son haberler

Sarı Yazma’da Terme ve Ünye – I

Yayınlanma Tarihi: 29 Aralık 2017 okunma

M. Ufuk MİSTEPE mistepe@gmail.com

Hem yazılarında hem de kişisel yaşamında 1940’lı yılların toplumcu – gerçekçi şâirliğini yapan Türk şiir, roman ve öykü yazarı Mehmet Rıfat ILGAZ, hayatını sanatoryumlar ve cezaevlerinde geçirdi. Stepne mahlâsıyla “Hababam Sınıfı” romanını yayımlayan ILGAZ, 07 Mayıs 1911’de Cide’de doğdu ve 07 Temmuz 1993’te İstanbul’da vefat etti.

Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi’nde öğrenim gördü. 1930 yılında mezun oldu. 1976 yılında yazdığı Sarı Yazma adlı romanında işte bu ilkokul öğretmenliği yaptığı 1930’lu yıllar öncesinin Terme ve Ünye’sine dair bazı hâtıralarını sizlerle paylaşacağım.

Babasının memuriyeti nedeniyle [Düyûn-ı Umûmîye (İnhisar) Memuru (Halk “Tuz Memuru” der geçerdi.)]12 yaşındayken ilkokulun son sınıfını (altıncı sınıfı) Terme’de okuduve birincilik pâyesiyle bitirdi (1923). Ortaokulu Kastamonu’da ablasının yanında okudu (1924). [O dönemde Terme’den Kastamonu’ya gitmek “devriâlem seyahati”ne çıkmaktan daha zordu. Babamın kolcularından birinin yanında, onların bindiği atlardan birine binerek Ünye’ye gitmem gerekiyordu, vapura binmem için. Beş altı saat süren yolculuktan sonra, vapurun Ünye’ye uğradığı bir gün ilk kez yalnız başıma yolculuğa çıktım. Geceyi vapur güvertesinde geçirdim.]1

Sarı Yazma’da tehcir ve mübadeleye bakış açısını yansıtan şu paragrafı sizlerle paylaşmayı uygun görüyorum: “Cide’de uçurtmanın ipliğini boyattığım Sotiri, kimbilir nerelerde geçim derdinde? Oysa babasının kunduracı tezgâhı, bugün bile torunlarıyla onun da torunlarını doyurabilirdi rahatça… Çırağının da çırağı olan Fethi usta, bugün ustasının eline su dökecek durumda mıdır acaba? Ah bu halkları, çocukları, büyükleri düşman edip birbirlerinden koparanlar eğer İngiliz bezirgânları, denizaşırı alışverişlerin kazançlarıyla öylesine beslenip büyümeseydiler Yunanlıları kimler saldırtacaklardı üzerimize? Ermenileri de Rumları da hükûmet kurmaları için kışkırtmasalardı, halklarımızı birbirine nasıl kırdıracaklardı, Karadeniz kıyılarında, Doğu kentlerinde?(sh. 55 – 56)2

Sonunda, belki de biraz da bizim çabamızla, düşman İzmir Kordun’undan denize dökülmüştü. Ne kadar övünsek azdı. (sh. 61) Rumların hemen arkasından biz de çıkmıştık Cide’den. Düşlerinden yüzyıllardır silinmeyecek olan bir kesime, Pontus kıyılarına doğru.

Babamı Terme’ye vermişlerdi. Bir sandala üç beş parça eşyamızı doldurmuş, yollarda babamın memurluğuna bağlı kıyı kolcularının silâh sesleriyle uğurlana uğurlana kıyılardan geçmiş, Kerempe Feneri’ni bordamıza alarak İnebolu’ya doğru yol almıştık. Açıklarımızdan geçen büyük vapurlara ilk kez İnebolu’dan binerek Çaltı Burnu’nun kuzey rüzgârlarına kapadığı Samsun limanına girmiştik. Aylardan Mayıs’tı. Henüz okullar tatile girmemişlerdi. Babam bizi Samsun’da telgrafçı olan ağabeyime bırakarak Terme’ye geçmişti işinin başına. (sh. 63)

Cide’yi on iki yaşın masalsı evreninde bırakıp Samsun’a gelmiş, üç ay kadar ağabeyimin konuğu olduktan sonra da Terme’ye gitmek üzere bir yaylıya binmiştik… Kurtuluş Savaşı’ndan yeni çıktığımız için yollar eşkıyalardan henüz temizlenmemişti. Babam yaşlı bir kolcusunu göndermişti Samsun’a bizi aldırmak için. Kır atının üstünde yaylının önünden gidiyordu İsmail Efendi. Çarşamba’dan sonra daha tedirginleşmişti. Atını sürüp geri dönüyor, bir süre arabanın yanında yol aldıktan sonra hızlanıp uzaklarda kayboluyordu.

Arabacı onun gibi ölçülü değildi konuşmada. Anlattığına göre hemen her gün bu Terme yolunda Rum eşkıyalar yol keserler, dağa adam kaldırırlardı. Daha dün bir bakkalı soymuşlardı. Çarşamba’dan dönerken, Pontusçulardı bunlar, Sarı Yani diye bir eşkıya vardı ki haraç almadığı köylü, kundaklamadığı ev kalmamıştı buralarda. (sh. 86)

Üçpınar Yaylası’nda, Karakuş kayalıklarında barınırdı. Kimse yanaşamazdı onun çetelerine. Attığını gözünden nallardı bu çeteler. Terme’ye girerken bir mitralyöz bölüğünün, düzlükte tüfek çattığını görmüştük. Arabacı, atlarının dizginlerini çekip uzun uzun bakmıştı da: “Vah zavallılar!” demişti. “Biz seferberlikte işte bunlar gibiydik. Ne üstümüzde vardı ne başımızda!” (sh. 87)

Ayaklarına çapulalar çekmişti askerler, dizlerine doğru dolak sarılıydı. Pantolonlarının arkaları da dizleri de parça parçaydı. Salıverdikleri katırlar, sırtlarındaki kızaklı tüfeklerin farkında değillermiş gibi otluyorlardı. Cephede işleri bitince “Eşkıya takibi” için görev almış olacaklardı bu kesimde. Ertesi gün Hükûmet’in önünde iki Rum eşkıyanın uzatıldığını görünce savaştan dönen Asker’in ne demek olduğunu anlamıştım. Çapraz bağlanmış fişeklikleri hâlâ üzerlerindeydi. Bellerinden sarkan el bombalarını kullanmaya bile vakit bulamamışlardı. Nasıl bir baskına uğramışlardı ki Laz başlıkları bile çözülmemişti başlarında. Cepkenleri, zıpkalarıyla, yelekleri yeni dikilmiş gibi pırıl pırıldı. Yumuşak çamurlu çizmeleri, boğum boğumdu. (sh. 87)

Arkadaşlarımdan öğreniyordum, bunlardan daha yüzlercesi vardı bu dağlarda. Köyleri bastıkları bir şey değil, kundaklayıp kaçıyorlardı. Neydi zorları hiç kimse bir şey bilmiyordu. Rum olmak Türk köylerini yakmak için gerekli bir neden olabilir miydi? Nasıl da insanları birbirlerine düşman etmeyi başarıyorlardı büyük kentlerde, politika adamları. Nasıl bu memleketlerde oturan yabancılar, el ulaklarıyla bizi birbirimizden soğutup çıkarlarını sürdürmesini başarıyorlardı? (sh. 88)

Terme sıtmalık bir memleketti ama ortasından derince bir çay geçen verimli geniş bir ovaydı. Bu çaydan yararlanarak pirinç yetiştirilir, bu yüzden sivri sinekler ürer, memleket sıtmadan kırılırdı. Biraz içerlekti denizden ama Terme Çayı gidişi gelişi sağlardı, daha çok kış aylarında. (sh. 95) Korunmak için babamın zorla içirdiği kininler etkisiz kalmış, sıtmaya yakalanmıştım. Terme çeltik tarlaları ile çevrilmişti. Bu yüzden sayılı sıtma bölgelerinin en başında geliyordu. Türkiye’mizde top sesleriyle Cumhuriyet ilân edilirken kendimden geçmiş ateşler içinde yatıyordum. Tam üç ay yatmış bu pis sıtmadan kurtulamamıştım. (sh. 90)

Simenit Gölü sayısız bataklıkların ortasında büyücek bir göldü. Ağlar gerilerek yaban ördeği avlanırdı kıyılarında. Bıldırcın bile avlanırdı ağlarla. Avcılarla uğraşmak babamın görevlerinin bir bölümüydü. Kolcuları geceli gündüzlü iş buluyorlardı kendilerine. Kolcular’dan İsmail Efendi’nin bir işi de beni yaşlı demirkırı atına bindirip köyüne götürmekti. Bütün Çerkezler gibi konuktan hoşlanırlardı. İlk sülün sürüsünü köyüne giderken görmüştüm. Bir ormanı dönünce yeşillikten kırmızılı mavili, sarılı morlu bir sülün sürüsünün dikine ok gibi fırladığını görmüş, bu renk cümbüşü başımı döndürmüştü.(sh. 95)

Terme’nin altın sarısı mısırlarını, altı düz limbo denilen kayıklarla taşırlardı Terme Çayı’nın ağzına. Bir gün bu çayın ağzına büyük bir tuz vapuru demirlemişti de yer yerinden oynamıştı. Limbolar tuz çuvallarını vapurdan alıyorlar, çayın kıyısında açıklık bir düzlüğe bırakıyorlardı. Çarşamba’dan gelen kamyonlar bu çuvalları yükleyip babamın mağazasının önüne çekiyorlardı. Önce beni mağazanın kapısında görevlendirmişti babam. Kamyondan inen çuvalları sayıyor, getiren şoföre imzalı bir kâğıt veriyordum. Ertesi gün de limbolardan çıkan çuvalları teslim alanların yanında çalıştım. Bu işlerin hiçbiri iç açıcı değildi. Vapura gitmeli ambardan limbolara vinçlerle boşaltılan çuvalları yazmalıydım. (sh. 96)

Devam edecek / Plovdiv

KAYNAKÇA :

1BEZİRCİ,Asım – Rıfat ILGAZ / Bütün Eserleri,Evrensel Basım Yayın 521, I. Basım, Şubat 2013, İstanbul, 304 sh.

2ILGAZ,Rıfat – Sarı Yazma, 3. Basım, Ekim 1990, Çınar Yayınları, İstanbul, 448 sh.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Rahmetle Anıyoruz…

12 Ekim 2021 okunma
Merhum Yazarımız M. Ufuk Mistepe’nin Ünye’ye dair yazılarını ve makalelerini yazar arşivinden okuyabilirsiniz. Merhum Yazarımızı rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet... Devamını Oku

Canik’te İdarî Yapı ve Osmanlı’da Yenileşme Zarureti (1793 – 1851)

10 Temmuz 2020 okunma
Bu makalede Ünye’nin 1790 – 1850’li yıllardaki idarî yapısı, Doç. Dr. Abdullah SAYDAM’ın 33 sayfalık çalışmasına dayanarak, özet olarak aktarılacaktır. Sultan II. Mahmud, saltanatının sonlarına doğru Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki idarî... Devamını Oku

Araştırmacılık Terimleri

3 Temmuz 2020 okunma
Ünye hakkında araştırma yapanların ve okuyucularımızın, sıkça karşılaştıkları bazı Osmanlıca Tarih Terimleri’nin anlamlarını bilmeleri, yazılanların anlaşılması açısından önemli bir husustur. Bu itibarla başlangıç olarak ehemmiyet arz eden... Devamını Oku

Ünye Mûsikî Tarihinde Ali Riza Sağman

26 Haziran 2020 okunma
‘Ünye Şarkı ve Türküleri’ kitabımda Ünye Mûsikî Tarihi’ne damgasını vurmuş, tespit edebildiğimiz şahsiyetleri kısaca da olsa tanıtmaya çalışmış idim. Aslında her bir musikîşinasın ayrı ayrı ele alınması icap eder. Başlangıç olmak üzere... Devamını Oku

Satıroğulları Ünyeli Müftü Sülâlesi

19 Haziran 2020 okunma
2017 yılında altı bölüm halinde yayımladığımız “Ünye Müftüleri” adlı yazı dizimizde bir müftü sülâlesinin bu tarihçeye damgasını vurduğunu görüyoruz. Ailenin ahvadlarından Satıroğulları ailesi Keşaplı Sokak’tan komşumuz olurlar. ÖZPAKER... Devamını Oku

Ünye Uğrak Vapurlarını Tanıyalım

12 Haziran 2020 okunma
Su buharı gücüyle çalışan gemileri VAPUR olarak adlandırıyoruz. Önceleri yandan çarklı olarak yaşamımıza giren vapurlar daha sonra günümüzün dizel elektrik tahrik sistemi donanımlı enerji tasarrufu sağlayan modellerine erişinceye değin XIX. yüzyılın... Devamını Oku

Ünye Tarihi, M.Ö. XV Bin Yılına Uzanıyor Mu? – I

5 Haziran 2020 okunma
Kelleroğlu M. Bahattin Bey, kaynak belirtmeksizin; “Ünye, Milât’tan 1270 sene evvel vuku bulan Turuva Muharebe-i Meşhuresi’nden sonra, Karadeniz sahilinde tesis edilmiş müstemlekelerden birisi olup, ismi kadimi (One) veyahut (Oney)’dir.” demişti.1 Ünye’de ilk... Devamını Oku

Kimler Geldi Kimler Geçti ?

29 Mayıs 2020 okunma
Ünye ve hinterlandı tarihî seyir içerisinde birçok kavim ve milletlere ev sahipliği yapmıştır. Muhtelif köşe yazılarımızda dile getirdiğimiz bu kitlesel değişimleri bir arada ve kronolojik düzen içerisinde değerlendirmenin daha uygun olacağını... Devamını Oku

Ünye ve Hinterlandında Oğuz – Türkmen Boyları ve Yer Adları

22 Mayıs 2020 okunma
Makalemizin araştırma konusu 24 ana Oğuz boyu ile Oğuz asıllı Türkmen kabilelerinin Ünye ve hinterlandındaki (Ordu, Fatsa, Terme, Akkuş) bazı yerleşim noktalarıdır. Türkmen boy, bölük, uruk (oymak, öz) ve tirelerinin (oba, aile) adlarını Yrd. Doç. Dr. Aydın... Devamını Oku

Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında Ünye ve Ordu

15 Mayıs 2020 okunma
Ulusal düzeyde ekonomik ve sosyal kalkınma yanında, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde ve ülke genelinde dengeli bir kalkınmanın sağlanmasında il ve ilçeler, temel birimler olarak değerlendirilmek durumundadır.1 İlçelerin, illerin ve bölgelerin... Devamını Oku