Yayınlanma Tarihi: 20 Haziran 2015 — okunma
İlkokul fişleri
Bir şair arkadaşın bir sosyal medya sitesinde paylaştığı bilgi, gerçek midir ya da kurgu mu bilmiyorum ama bizim yaşama, insanlara ve edebiyata bakış açımıza dair ipuçları verebilir. Benim kuşağım ve tabiidir ki benden önceki kuşaklar da ilkokulda kâğıt fişlerle, fasulyelerle, abaküsle ve plastik makarna çubuklarıyla büyüdü. İlkokul fişlerine yazılan klasik cümleler neredeyse hayatımızı ve bilinçaltımızı belirledi ve yönlendirdi. Çocuğun okul yaşamında edinmeye başladığı ilk kültürlenme faaliyetlerinde şarkının, şiirin ve Türkçenin güzelliğini yansıtan okuma fişlerinin yeri büyüktü o zamanlar. Şimdi durum böyle mi hala, sınıf öğretmenlerine sormak lazım.”İlkokul fişlerindeki kalıp cümle örnekleri çalışma ve düşünme biçimlerimiz ile hayata bakış açımızı belirler mi?” sorusu uyandı paylaşımı görünce. Bakalım siz de ne uyanacak ya da birileri bizi uyandırıyor mu?
İLKOKUL FİŞLERİ
Almanya: Üretim ve yaşam disiplinle başlar.
İngiltere: Geçmişini bilmeyen geleceği tayin edemez.
Japonya: Yaşamak için üreteceksin.
Türkiye: Ali ata bak.
“El Tutuşa Tutuşa”
“Gazeteci, madencinin elini tuttu. Derisi, çalıştığı madenin duvarlar gibi çatlak çatlak ve yarık içindeydi. Yıllardır kazma vurula vurula tahrip olmuş, yerin yedi kat dibine, toprak gibi, yaşam vermek için yaratılmış eller gibi can vermeyen, can almaya alışkın derinlerine kadar inen maden duvarları gibi…
Gazeteci, madencinin eli elindeyken bir yandan da “Yaşamı yaratan, maden duvarları gibi çatlak çatlak olup yarıklar içinde kalıncaya dek alet olarak kullanılıp tüketilmiş bu ellerin yaşamı elinden alınmış,” diye geçirdi içinden.
Elinin kemikleri eğrilmiş ve kırık içindeydi. Tıpkı uzun yıllardır kullanılan, yerin giderek daha derinlerini kazan çalıştığı madendeki kazmalar gibi… Öte yandan bu anda madenci, pencerenin yanındaki mutfak masasında soluk akşam ışığında hafifçe gazetecinin elini sıkıyordu, yumuşak bir şekilde. Gözlerine bakmadan. Ellerine bakıyordu çünkü o anda madenci. Elleri kenetlendi.
Ve gazeteci, “Yaşamı bu eller yarattı. Kemikleri eğilip bükülünceye ve kırılıncaya dek tüketilerek hurdaya dönüştürülen, tıpkı madendeki kazmalar gibi alet olarak kullanılan bu eller…
Ama biliyorum ki şu anda bir alet değil o, bir insan. Ve ben onun elini tutuyorum o da benimkini. Biz insanız. Yaşam almıyor, yaşam veriyoruz. Çünkü biz el ele tutuşuyoruz, el ele…” diye düşündü. (Trevor Scott BARTON-dissidentvoice.org-*Çeviren: Hilal Ünlü)”
Yazıdaki alıntı kısmı birkaç defa okuduktan sonra “Türkçede “el” için yazılmış ne kadar şiir vardır?” diye sordum kendi kendime. Ellere yazılmış nice şiirin arasından Can Yücel’in bir şiiri kim okursa elinden tutup masasına oturtacak ve ona insan ve aşk kokan şiirler okuyacak sanki. Ve Edip Cansever çıkacak sessizce imgelerin arasından, bize bir dost gibi gülümseyecek:”DERKEN KARANFİL ELDEN ELE”
Can Yücel durur mu, çelecek aklımı ve gönlümü. En uysal ve en narin yerimi yakalayacak:
“Ne kadar çok elimiz varmış meğer
İlkin, senin elinle tutuşan benimki
Sonra çocuklarınki
Gençlerinki
Tekel işçilerininki
Sonra, ellerin elleri…
Ne kadar çok elimiz oldu, baksana
Tutuşa tutuşa
Bir orman yangını gibi”
Şiir ve para
Yetkim olsa bütün okullara ve edebiyat dersliklerine İsmet Özel’in şu sözlerine asarım ve indirmem bir daha oradan:”Paranın geçmediği tek yer vardır. Orası da şiiridir.”
“Ali Hasan’la Hüseyin’e hiç bağırmamıştır kesin”
Ali Lidar’dan evinizin en nadide köşesine şiir önerisi. Lütfen durup her beraber okuyun ve uzunca sarılın birbirinize. Biz sarıldık, şiir de bize sarıldı. Gözlerim başka gözlere, kollarım başka kollara sarıldı. Ellerimiz bir bulut oldu çocukça akşamlara sarıldı. Ölüm yaşama, ruh bedene sarıldı:
“Kimse kimseye bağırmasın yapmasın bunu kimse kimseye
Babam anneme bağırmasın annem bana bağırmasın
Ben kuşa bağırmayayım kimse kimseye bağırmasın
Allah’ı rüyamda gördüm ben valla bak çok ışıklıydı
Uyandım sonra dedim baba anneme bağırma
Ben Allah’ı gördüm rüyamda bana hiç bağırmadı
Bir sürü bira içmiştim oysa yine de bana bağırmadı
Ali Hasan’la Hüseyin’e hiç bağırmamıştır kesin
Peygamber hiç bağırmamıştır kesin çocuklarına
Kimse kimseye bağırmasın yapmasın bunu kimse kimseye
Kulaklarım ağrıyor kulaklarım ağrıyor kulaklarım ağrıyor
Kimse kimseye bağırmasın ben kimseye bağırmayayım
Bağırmak tedavülden kalksın..”(Ali Lidar)
Hadi bırakın kalp kıran şu kötü alışkanlıklarınızı. Eşinizin, çocuklarınızın ve sevdiklerinizin gözlerinin içine bakın uzun uzun ve bırakın kötü alışkanlıklarınızı.