son haberler

Şu “Tuzu Kurular” Meselesi

Yayınlanma Tarihi: 16 Temmuz 2010 okunma

Misafir Kalem unyetv@unyetv.net

Hanımefendi bir okuyucumuz “Ünye Ticaret Odası’nın Vefalı Açılışı” başlıklı yazımızı eleştirmiş.

Yazımı okuduğu için ve kendisi gibi düşünenler olabileceğini (ki hiç zannetmiyorum ama bir tek kişinin dahi olması önemlidir benim için) ayrıca Ünye Kent Tarihi’nin çok önemli bir olayını daha da ayrıntılı yazmama vesile olduğu için teşekkür ederim.

Bir kere hanımefendiyi hiç tanımıyorum, çok tanıdık birisi de olabilir. Bu nedenle yazımı tüm okuyucularıma yönelik yazıyorum.

Evet, çok çok önemsediğim ekonomik yaşamımız içinde, üyelerinin gözü önünde yapılıp sayılan seçimlerle belirlenen başkan ve meclis üyelerinden oluşan en güçlü ve etkili sivil toplum örgütlenmesi olan Ticaret Odalarını ve Borsalarını çok önemsiyorum.

Şahsi değil, Ünyelilere hizmet binasının açılışı yazılmayacak da ne yazılacak. İşte koskocaman bir eser üyelerinin katkıları, onlarca insanın gayreti, fedakârlığı ile ortaya çıkmış.

Ahilik, Loncalar, Sened-i ittifak derken Türk, Osmanlı ve Türkiye Ekonomi tarihinin omurgası olmuş ve olmaya devam eden ticaret erbabının, Türk siyasetinde de önemli yeri ve etkisi vardır. O nedenle ticaret odalarını, borsalarını ve faaliyetlerini çok önemsiyorum. İnsanımız yeni yeni anlayıp önemsiyor. Avrupa ve ABD’den dünyayı bu odalar yönetiyor.

Ticaret erbabının “tuzu kurudur” mu acaba? Herkesin bir başkasına göre tuzu daha kurudur bu bir. Tabi ki ticaret “tuzu kurutmak yoludur” ama herkese açıktır. Buyursun serbest ekonomilerde her kes tuzunu kurutsun. Fakat çok büyük mücadeleler ister. “tuzu kuru olmak” da kolay değildir, tuzu kuru tutmak da, tuzu ıslatıp ıslatıp kurutmak, ya da çoğu kez kaybetmek de kolay değildir. Ayrıca “tuzu kuru tutmak” da kolay değildir yıllarca ve en önemlisi kimsenin tuzu göründüğü kadar kuru değil. Tuzu kuru dediklerinizin dünya kadar borcu, ödenecek senedi, yedi çarpı yirmi dört işleyen faizi, ipotekleri, rakipleri, bürokratik engelleri, hammadde ve kalifiye eleman sıkıntıları var havalar her zaman güllük gülistanlık değil ki tuzu rahat rahat kurutasın. Memuriyet az parasına rağmen ballı börek.

Bir kere “tuzu kuru olmak için önce bir miktar tuz gerekli hadi bulun bakalım. Öyle marketteki hazır paket değil. Markette de yok yani elde avuçta yok. Ama bir yerlerde var. Örneğin Türkiye’de Tuz Gölü ve İzmir’de Çamaltı Tuzlasın da. Ya da hangi dağın başında kayaç halinde. Parça parça kopartıp, biriktireceksin, bilmem kaç metre yükseklikten indirip kurutmaya, dişinden tırnağından artırıp çoğaltmaya başlayacaksın. Her babayiğidin harcı değil.

Olmadı “tuzu kuru” başka birisinden veya bankadan faizli tuz alacaksın, “ben daha fazlasını ödeyeceğim” diyerek. Eğer varsa atadan babadan çifti çubuğu ipotek ederek yoksa eşi dostu kefil ederek yoksa hanımının, ananın, bacının, hatırını kıramayan tanıdığın altınlarını geri vermek üzere (ki altın hep artar ve giden altın asla yerine gelemez) bozdurarak bir miktar “tuz “edineceksin.

Babadan kalma dükkân varsa çok şanslısın(çok azda olsa tuzu kuru doğanlar var onlar içinde tanrıya mı kızılacak) yoksa dükkan kirasını en az bir yıllık peşin ödeyerek başlayacaksın tuzu kurutmaya. İflas ettinse kalanını geri alamazsın genellikle. Ruhsat, işyeri masrafları, vergiler, elemanın sigortası(bir çoğu sigorta ödemiyorsa da bir çok genç bu sayede sigortalı ve iş sahibidir) ki çalıştırmıyorsan yedi çarpı yirmi dört ayrılamazsın dükkandan çarp elli yılla akıl alır gibi değildir.

Satacağın malın ulaştırma, taşıma, iletişim, gelen gidenin çay, temizlik paraları derken envai çeşit vergi ile “tuz” bir miktar daha kurumaya başlar ki tam karşına, bitişiğine, sağına soluna, on metre ileriye aynı temalı mağazalardan açılır. Gelişmiş ülkelerde yeni bir ruhsat için en az 500m. mesafe aranır ama ülkemizde maalesef.

Bulunduğun yöre kısır bir ticaret hacmine sahiptir. Bu kısır döngüde malını veresiye satıp peşin almaya gidersin, olmadı senedi sepeti ödeyemezsin. Elindeki çek karşılıksız çıkar, hatırlı eşe dosta verdiğin borç para gününde gelmez ama sen ödemeni gününde yapmak zorundasın. Elemanın asla istediğin gibi çalışmaz,mağazanda bin çeşit mal varsa müşteri bin birinci çeşidi sorar bulundurmak zorundasın.

Şimdi belki kredi kartları biraz düzen getirmiştir(iş yerine düzen- kart sahibine felaket) her mağazanın alacak defteri doludur.

Sen vergi mükellefisin, pazarda da aynı mal satılır. Sen esnafsın memleketlin Samsun’da Ordu’da alışveriş yapar, sen esnafsın çevrenin büyük tüccarı gelir iş yeri açar, sen esnafsın ulusal ve en kötüsü uluslar arası dev şirketler gelir iş yeri açar.

Vergiler, ödemeler, sigortalar, kiralar derken kazalar, seller de işin içinde. Krizler, kur değişiklikleri ile boğuşurken bir mağaza içinde kazandığın parayı da iyi tutacaksın ki ülkedeki enflasyon ile her sefer daha pahallı mal almak zorundasın.

Ömrün bir dükkânda geçer. Sadece Pazar günleri tatil. Sabah erken, akşam geç, öğlen falan yok, bayram, resmi, dini tatiller de yok. Bayramın birinci günleri, Pazar günleri dükkân açan esnaflar biliyorum.

Bir yandan ev geçindirecek, bir yandan çocuk okutacaksın bu arada bir ev, bir araba aldınsa “tuzu kuru” olacaksın. Yine bu arada hiçbir maddi çıkarın olmadan Ticaret Odasında seçimle yönetimde görev alacaksın.

Yıllar sonra Hasan Şimşek ve Meclisi seni hatırlayıp bir Kütahya- Güral Porselen plaket sundu diye birileri dudak bükecek, “tuzu kuru” deyip bir kürek çöp gibi kaldırıp atacak. Sonra herkesin bir diğerine göre tuzu kurudur. Keşke yöremizde daha çok “tuzu kurular” olsa. Risk almıştır, müteşebbistir, başkalarından önce olaya vakıf olmuştur. Yeri gelmiş çakallık da yapmıştır. Sahtekarlık da, haksızlık da ama hangi alanda yoktur ki.

Ünye Ticaret Odası açılışında plaket verilen 55 kişi( iki kişi sonradan eklendi listede adı yoktu) 57 kişi Ünye’nin 50 yıllık tarihine damgasını vurmuş kişiler. İçlerinden ve tüm salondakilerden “tuzu tamamen kuru” 5 kişi zor çıkar.

Tuzu kuruttun, bir de tüm Türkiye Ekonomi politikası içinde “tuzu kuru tutacaksın” İnsanın en doğal hakkıdır zengin olma isteği, adam bir şekilde başarmış ve bilmem kaç kişiye istihdam sağlamış.

Beğenmiyorsan mücadeleni verir, sistemin içinde yerini alır, haksızlıkları giderirsin. Haksız kazancı, dengesiz gelir dağılımını, vergi kaçakçılığını, sigortasız ve düşük ücretle eleman çalıştırmayı, konumuz o değil ki. Dünya var olduğundan beri bu böyle. Ama böyle gitsin diyen yok.

Tuzu kurular sınıfına o gün o salonda bulunan siyasiler de katıldı mı bilemiyorum. Her ne kadar ülkemde ön seçimsiz temsili demokrasi uygulamalarını benimsemiyorsam da, kendi görüşünü, partisi aracılığıyla siyasete taşıyan seçilmişleri (benim gibi düşünmüyor deyip karalayamam) görüş zenginliği anlayışı içinde tabiî ki çok önemsiyorum.

Hanım efendi eleştirisinde diyor ki, “tuzu kuruları yağlamışsınız” Nasıl bir ruh haletlidir bu. Ülkemizin iktidar partisi, genel sekteri (görüşü uyar uymaz o ayrı) yöremizden. Bu çok büyük bir kazanç yöre için. Hayatımda hiç öven yazı yazmamışım. Hisarcıkoğlu bile diyor ki “iktidar partisinde genel sekreteriniz var daha ne istiyorsunuz?” Memlekete çok faydası var ben yazmamışım.

Mustafa Hamarat, beni gazeteci yerine koyup, “gazeteciler günü” mü kutlayan ilk siyasetçi. Yüzlerce kişi dinliyor. Köy köy geziyor. Her fırsatta Ünye’de bir milletvekili olarak halkın içinde, her toplantıda hiç ama hiç methetmemişim.

Hisarcıklıoğlu, Türkiye dolayısıyla dünya ekonomisinde adı ezbere bilinen isim (tek adaylı bir seçimle seçilmiş olsa bile) seçilmiş bir şahsiyet, hizmet binası açılışına gelmiş, üstelik çok önemsediğim “kültür faaliyetleri” için, zaruri olan konferans salonu için 86 bin lira bağışlamış. Ünyelilerin renkli siyaset hayatını, Ünye zenginliklerini övmüş. Herkesi kardeşi gibi güler yüzle kucaklamış birisini ne deyip kötüleyeyim. Hadi beni saymayın, okumuş, eczacı olmuş, meclise seçilmiş, dürüst, çalışkan, yıllarca Yardım Sevenler Derneği ile çalışmalar yapmış, yüzlerce öğrenciye faydası olmuş bir tanecik bayanı övmüşsem ne var. Hala da çalışıyor.

Osman Atik, seçildiği koltukta hiçbir şey yapmadan otururdu. İşte binlerce gence “meslek kazandıracak” bir okulun açılışını ekibiyle sağladı diye övmeyelim mi?

Kimsenin düşünmediğini düşünüp, emektarları hatırladı diye, şık binayı Ünye’ye kazandırırken emeği geçenleri hatırladı diye takdir etmeyelim mi Hasan Şimşek’i ve meclisini.

Metin Uzbay(şekerci) “İdris Naim Şahin benimle 40 dakika sohbet etti” diyor. İnsanı insan yerine koyduğu için kanlı satırlarla budayalım mı adamı?

Hepsi bu memlekete vergi ödemiş, insanlara iş emek vermiş insanlar. Hala da sürüyor. Yaptıkları hayırları, okuttukları çocukları, projelere desteklerini saymadık daha. Eşleri daha ağızlarına almadan ne kadar çocuk okutuyorlar, hastalara, muhtaçlara, yaşlılara destek veriyorlar, yazılmaz zaten bunlar, değeri kalmaz.

Kütahya Porselen’e gelince, başarılı bir Türk girişimci ihracat yapıyor. Bizim çamur, bizim desen, bizim kültür. El emeği göz nuru ekonomisi. Aldığım porselen tabağa benim hangi açıdan değer verdiğimi anlamanız açısından yazıyorum. Arkasında “Semra 2010” yazıyor. 35661 nolu tabak. Tanımıyorum Semra’yı ama tabakların işlendiği atölyeleri gezmiştim. Yüzlerce genç kız saatlerce, günlerce hayallerini, umutlarını, hünerlerini sabırla göz nuru dökerek o tabaklara, toprağın çamuruna toprağın kök boyaları ile işliyorlar. Birileri de onları yaptığımız işlerin nacizane işlerin karşılığı olarak gayet çıkarsız iyi niyetle teşekkür plaketi olarak sunuyor.

Çok iyi bir seçim, bu sayede yüzlerce genç kızın emeği (belki tam karşılığı değil ama) değerlenmiş oluyor. Keşke böyle hediyeler verilse hep. Ülkeme gemiler dolusu yabancı mallar geleceğine, gemiler dolusu bu tabaklar, yerli mallar gitse. Daha çok gencin iş sahibi olması herkesin dileği. Ticaret Odaları da bu yönde bir dizi tedbir ve öneri üstünde çalışıyor.

Ama bir de dünya ticaret hukuku var. Bir şeyler satıp bir şeyler alacaksınız yoksa var olmazsınız. Evet, tüm dünyada tuzu ister kuru ister yaş, herkesin bir cenneti ve cehennemi vardır.

O “tuzu kurular” için yazılmadı bu yazı. Ticaretin zorluklarının da daha bir kısmı bunlar ve hangi alanda olursa olsun mücadele verene, insana, emeğe saygı gösterene saygım, sevgim var. Ben de isterim ülkemde herkes refah içinde olsun, hiç işsiz kalmasın. Bir vefa örneğine teşekkür etmek kimsenin ekmeğini elinden almıyor.

 

 

 

 

 

 

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Nerde O Eski Dünler

31 Ağustos 2023 okunma
Kızlar erkekler zayıflar şişmanlar zenginler fakirler dostlar akrabalar dinli dinsiz yeni doğan ya da ölümüne az kalan bizler ne yapıyoruz? Son birkaç senede, kızlar firikik ustası oldu beğeni yapana özel şovlar yapıldı ve artık mahremiyet meşrulaştı ya da... Devamını Oku

ÜNYE-AKKUŞ-NİKSAR KARAYOLU

26 Ekim 2021 okunma
    Yollar bir memleketin can damarlarıdır. Hasretlikleri bitiren, kültürleri harmanlaştıran, ekonomimizi canlandıran birlik ve beraberliğimizi sağlayan yollarımızdır. Ünye- Akkuş- Niksar yolunu kullananlar nostaljiyi, heyecanı birlikte yaşarlar. Yıllara... Devamını Oku

  NASIRLI ELLER

21 Ekim 2021 okunma
           Süleyman Erkan      Türkiye’nin güzel bölgelerinden Karadeniz’i gezip görenlerin hafızalarında mutlaka iz bırakmıştır. Karadeniz’in girintili çıkıntılı kenarları, geceleri gelinlik kızın boynuna takılı beşi birlik gibi parlar... Devamını Oku

Geçmişten Günümüze

16 Ekim 2021 okunma
Süleyman Erkan     Yaşam var oldukça hırslar, öfkeler, kinler, var olacaktır. Bu savaşı tetikleyen en önemli unsur beğenilmek, üstün olmak, başkalarından daha fazla mala mülke sahip olmaktır. Söz sahibi olmanın malla, mülkle, parayla olunamayacağını... Devamını Oku

İnsan

13 Ekim 2021 okunma
TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Temel içgüdü ve duygularla hareket eden, yeteri kadarını alan, psikolojik ve sosyolojik açıdan baskı uygulamayan, vicdansız ve çıkarcı yaklaşmayan, kötü gözle bakmayan, çalmayan, savaşmayan,... Devamını Oku

Zaman

7 Ekim 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Neydi zaman? Doğduğum an ile öldüğüm an arasındaki yaşantım mı? Unutmak için verilen bir ilaç mı? Suratımı kırıştıran ya da saç rengimi benden alan… Neydi zaman! Babam öldüğünde... Devamını Oku

İhtiyaç Meselesi

27 Eylül 2021 okunma
TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Çok çeşitli ihtiyaçlarımız var. Hatta bazen neye ihtiyacımız var diye market ve mağazaları gezmeye başlayanlar bile var. Babaannem lüzumsuz bir şey almamamı çok söylerdi işte onlarda top balon... Devamını Oku

F-N-D-K-Ç  Ş-H-P

10 Eylül 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞ. TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com   Türkçe’de bir sözcük f,s,t,k,ç,ş,h,p harflerinden biriyle bitiyorsa ve ek kelimenin baş harfi d,c harfi ile başlıyorsa! Ortalık bir anda sertleşir. d=t olur t=ç olur sıkı durun bu matematiği... Devamını Oku

İş-Sizsiniz

6 Eylül 2021 okunma
  TOLGA ÖZSOY İNŞAAT TEKNİKERİ tolgahanozsoy.52@gmail.com Neden işsiz kaldığımızı bulalım. İşsizlik yaşınız en az 24! Bunu biliyor musunuz? Temel eğitim 1 yıl, ilk eğitim 4 yıl, Orta eğitim 4 yıl, lise eğitimi 4 yıl, hazırlık 1 yıl, üniversite... Devamını Oku

Alçak Alçak Dere Yataklarına Ev Kurmasınlar

19 Ağustos 2021 okunma
  Tolga Özsoy İnşaat Teknikeri tolgahanozsoy.52@gmail.com     Hepimizin malumu olduğu Candan ERÇETİN’in “yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” şarkısı; doğaya, doğanın tabiatına karşı gelmekten ve gelin kızlarımızı ağlatmaktan başka bir... Devamını Oku