Yayınlanma Tarihi: 23 Ekim 2014 — okunma
Taşrada doğmuş, çocukluğu taşrada geçmiş şair ressamlarımızdan Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun eserleri, burcu burcu doğa, efil efil yaşam, buram buram Anadolu kokar. Resimlerini seyredip, şiirlerini okuyup da böyle hissetmeyen var mıdır bilmem. İnsanın iliklerine kadar işler doğanın şen şakrak akışı, taşradaki o yaşamın kendine özgü tadı, havası. Tepeden tırnağa doğa, tepeden tırnağa Anadolu kesilirsiniz.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiirleri arasında dolaşırken iyi hatırladıklarımın, hatta ezbere bildiklerimin yanı sıra aklımda hiç kalmamış olduğunu fark ettiğim bir şiirine rastladım. Taşrayı da, büyük kenti de, hatta Avrupa’yı Amerika’yı da çok iyi bilen Eyüboğlu’nun, oğlu Mehmet’e seslendiği şiirlerinden birisi bu. Başlığı, “Oğlum Mehmede Büyük Şehirleri Takdim Ederim”.
“Sana büyük şehirlerden bahsedeceğim;/ En büyük camiler orda kurulur/ En küçük mezarlar orda kazılır/ En kara yazılar orda dizilir/ Yüksek minarelerde selâ verilir/ Civar hanelerde zina edilir./ Büyük şehirlerde yalan söylenir tosunum./ Halbuki küçük köylerin/ Mezarlığı bile yoktur./ Büyük şehirlere bağlanma Mehmedim/ Öyle bir şehre yerleş ki/ Küçük fakat bizim olsun/ Sokaklarında tanımadığın yüz/ Ensesine şamar atamayacağın kimse dolaşmasın/ Her ağacına elin/ Her karış toprağına terin değsin/ Ve kuytu evlerden birinde/ Senden habersiz ölenler olmasın.”
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bu şiiri, 1941yılında yayınlanan ilk şiir kitabı Yaradana Mektuplar’da yer almış. Ama ben bu şiiri, şairin “Yaradana Mektuplar / Karadut / Tuz / Merhaba Yeşil / Bigüzel” olmak üzere beş başlık altında toplanmış şiirlerinin oluşturduğu Karadut 69 adlı kitabından aldım. Karadut çocukken evde hazır bulduğum kitaplardandı (Bilgi Yayınevi, 1969 baskısı). Bu kitabı ilk okuduğumda taşra konusundaki fikrim, okuduğum öykülerden, romanlardan edinebildiğimden öteye gitmiyordu. Sanırım bu yüzden şiir bende akılda kalıcı bir etki bırakmamış. Okumuş, sonra da unutmuşum.
Şimdi burada, Görele doğumlu Eyüboğlu’nun doğup büyüdüğü topraklara yakın bir yerde yaşarken, ancak varabiliyorum bu şiirin anlamına; ve bana öyle geliyor ki taşrayı gerçekten tanıyabilmek, anlayabilmek sadece içinde yaşamakla mümkündür. Taşrada yaşarken büyük şehir yaşamıyla taşra yaşamını birbirinden ayıran o derin, o çok derin uçurumlara bizzat tanıklık ediyorum ve bu derin uçurumları ortadan kaldırmanın bana hiç bu kadar imkânsıza yakın görünmediğinin farkına varıyorum. Burada bir şeyi daha iyice kavrıyorum ki asla her şeyi kitaplardan öğrenemeyiz. Yine de sözü umuda taşıyalım ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun o güzellik, iyilik, coşku, yaşama sevinci dolup taşan dizelerine yer açalım zihnimizde. Önce ‘Üç Dil’ şiirinden birkaç dize:
“(….) En azından üç dil bileceksin / En azından üç dilde/ Canımın içi demesini/ Canım ağzıma geldi demesini/ Kırmızı gülün alı var demesini / Nerden ince ise ordan kopsun demesini /Atın ölümü arpadan olsun demesini / Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini / İnsanın insanı sömürmesi / Rezilliğin dik âlâsı demesini / Ne demesi be/ Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin/ (….)”
Ve kitaba da adını veren ‘Karadut’ şiirinin ilk bölümüyle noktalayalım yazıyı: “Karadutum, çatal karam, çingenem/ Nar tanem, nur tanem, bir tanem/ Ağaç isem dalımsın salkım saçak/ Petek isem balımsın ağulum/ Günahımsın, vebâlimsin./ Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan/ Yoluna bir can koyduğum / Gökte ararken yerde bulduğum/ Karadutum, çatal karam, çingenem / Daha nem olacaktın bir tanem / Gülen ayvam, ağlayan narımsın/ Kadınım, kısrağım, karımsın.”