Yayınlanma Tarihi: 8 Kasım 2010 — okunma
Bazı filmler daha çekim aşamasında iken dikkat çekebiliyor. Tabi bu durumda yapılan reklamın payı büyük ama bunun dışında bazı farklı ve haklı sebepler de var. “Social Network” yani “Sosyal Ağ” filmi de böyle filmlerden birisidir.
Çok güncel bir konu, “internet iletişimi” ve bu güncelliğin en popüler iletişim sitesi “facebook” öyküsü… Film hiçbir şekilde sıkıcı değil hatta, kaçmalı, uçmalı aksiyon ürünleri yer almamasına rağmen sürükleyici. Harvard Üniversitesi öğrencileri arasındaki “fikir hırsızlığı” sorgulaması yine aynı okulun kurulunda yapılıyor.
Bu sorgulamadaki konuşmalar üzerine kurulmuş akıcılıkta tek bir satırı bile kaçırmamaya çalışıyorsunuz. Çok genç yaştaki insanların, çok kısa sürede, çok zengin olmalarının aşamaları, satır araları bile insanları soluksuz bırakıyor salonda. Hiç konuşma, fısıldama yok. Herkes sorgulamaya katılmışken, bir yandan gerçek hayatta var olan Mark’ı (Mark Zuckerberg, Facebook kurucusu) kendi vicdanında sorguluyor ister istemez.
Fikri Mülkiyet: Fikir hırsızı bir dijital zengini kahraman, Mark. Yolun başında kendisine maddi imkân sağlayan arkadaşına resmen kazık atıyor. Oysa Eduardo, algoritmik (hesaplama ve bilgi arasındaki bilgi teorisi) konusunda da yardımcı olan tek arkadaşıydı. Buna rağmen Mark, şaibeli bir başka kahramanla iş birliği yaparken hukuka dayalı ayak kaydırma mantığı ile izleyicinin kafasındaki kahraman ezberini de bozuyor. Demek ki, geleceğin kahramanları için her yol mübah olacak. Bu durum yan beyan ortaya çıkıyor. Filmin çok ilgi göreceği muhakkak. Beş yüz bin üye ve yirmi beş milyar dolarlık değeri ile gerçek bir masal izlenmez de ne izlenir.
Pek çok genç kendisinin de dâhil olduğu bu sosyal paylaşım sitesinin oluşumunu izlerken, en taze tarih sayfalarında Mark Zuckerberg gibi sahibi olacağı bir sitenin fikir sörfünü yapıyordur.
Ancak bizim izlediğimiz sörf, hiç de etik olmayan ve acımasız bir mücadele ortamında gelecekte kazanç ve büyüme adına çok kurban verileceği işaretlerini veriyor. Konuşmalar ilgi çekici ve akıcı, çoğu kez ders verici.
Gelecek, yeni fikirler, kazanmak, dürüstlük, Harvard ve insanlık etiği çatışması, sosyallik, asosyallik, sosyal statü, kız erkek arkadaşlığı, internetin olumsuzlukları ve daha birçok konu hızla ve zekâ parıltılarıyla geçiyor bu filmde.
Filmde, Harvard Rektörünün, fikirlerini kaptırdıklarını düşünen kardeşlere “Harvard’da iş bulmak için okunmaz. Öğrenciler bu okula, iş imkânları yaratmaları için kabul edilir” sözü ise Harvard felsefesini aktarıyor. Bence gelecek bu felsefede!
Bu kadar hızlı bir büyüme başka hangi şirkete veya siteye nasip olur. Büyük bölümü gerçeğe dayalı olan filmin darbe yiyen arkadaş gözünden aktarılıyor olması insanları onun yerinde kalmak durumunda ne yapacakları konusunda çaresiz bırakıyor. Gelecekte bu üzücü ve kahredici durum daha çok yaşanacağı için bu yönde kanunların da düzenlenmesi gereğini hatırlatıyor.
Ben dünyanın en kalabalık üçüncü ülkesinde bulunmuyorum. Ama bu durum siteyi de filmi de merak etmeme engel değil. Hayranlık duyduğum büyümenin filmini de beğendim ve izlenmesini de tavsiye ederim.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.