Yayınlanma Tarihi: 3 Haziran 2021 — okunma
Hatice Satgun_Giresunî
TV’lerde izlenen diziler ile Türk insanının aile yapısının çökertilmesi hedeflenmiş ve bu algı operasyonları yapılıyorken de, özellikle ‘Z Kuşağı’ dediğimiz gençlerin beyinlerine odaklanılmış olması ve sonrasındaki ‘Alfa Kuşağına’ yönlenerek bu genç beyinlerin de, bu dizilerde verilen gizli mesajları sünger gibi emmesi sağlanmıştır. Halâ da sağlanmaktadır.
Bu durum sadece ülkemizde değildir.
Ülkemizde çekilen veya çektirilen o filmlerin ülke dışına satışı sağlanarak, filmlerin o ülkelerdeki Türk ve Müslüman kardeşlerimize de aynı şekilde olumsuz yönde sirayet ediyor olması da bizi daha da çok derinden yaralamaktadır.
Nerede bizim ananevî gelenek, görenek ve esas rumuzun kaynağı olan Müslüman Türk kimliğimiz?
Sanal sayfalardaki paylaşımlarda bile göremez olduk artık.
Mesela: Köyün birinden bir doğum günü kutlaması fotoğrafı ve videosu paylaşılmasını görüyoruz, tamamen gayrimüslimlerin yaptığı, donattığı masa ve ev donatma şekilleri ile onların yaptıkları kutlama şekilleri ve fotoğraflarının aynısını görüyorum. O kadar çok üzülüyorum ki anlatamam. Köylerimize kadar gitmiş bu kötü durumlar.
İnsanlar artık ev, araba, üst düzey seviyede para kazanımı, sevgili yapma çeşitlemeleri ve bankada, borsada, bitcoinlerde para kazanma yolları peşinde olmuşlar. ‘Para nereden gelirse gelsin, yeterki gelsin de’ diyerek, sanki dinimizdeki helal kazanma öğretisi yerine, haramı tercih eden yapıya bürünmüşlerdir.
Bu beyin yapısına da; işte o film sektörü kullanılarak, tâ evlerimize kadar giren o TV kanallarının denetimsizliği sebebiyle, şeytanî fikirlere kucak açmış bir topluma dönüşmüşüz ve farkında bile olamadan bütün değerlerimiz ellerimizin ucundan kayıp gitmiş bir hale gelmiştir…
Şahsen kendim ve evlatlarım senelerdir asla TV izlemeyen biri olarak, çevremdeki insanlardan ve internet haber akışlarından takip ettiğim kadarıyla, o filmlerdeki algılara göre; ya en tepede çalışan birisi olarak residancelarda çalışıyor görünüyor ve sosyal hayatında da varlıklı, statülü biri oluyorsunuz. Ya da, tâ diplerde yaşayan sefil birisi oluyor ve tamamen iki uç noktada bulunuyorsunuz. Ya üst düzey bir iş insanı ya da vasıfsız en dipte birileri… Bunların yanı sıra bir de mafya bağlantılı yaşamlar, aldatmacalar, entrikalar, dolandırıcılıklar, cinayetler vb. insanların tamamen mahvına göre yazılmış senaryolar…
İzleyenler üzerinde mutlaka olumsuz yönde hayat görüşleri etkisi yapılıyor ve aile içi aldatmalar ile gerek evli, gerekse bekâr, sevgili yapmadan yaşanamayacağı algısı gibi bir duruma getiriliyorlar. Eğer aile içinde mutsuz bir eş var ise, (kadın – erkek fark etmiyor) mutlaka dışarıda başka bir sevgili edinilmesi yönünde yönlendiriliyor, eşinden öç alma duygusu ile ve haklı olarak bunu yapıyormuş gibi bir durumunun söz konusu edilmesi şekline getiriliyor. Yani eş kusurlu gösterilerek, dışarıda yapılan ahlaksızlıkların tümüne, haklılık kılıfı uydurulmuş olunuyor…
Bir başka durum da evlilik, boşanma vb. programların sabah akşam temcit pilavı gibi hanelerimize getiriliyor olması idi.
Çevreye baktığımda, insanları dinlediğimde hemen hemen herkesin, mutlaka bir filme abone olduklarını ve o filmin saatini canla, başla takip ettiklerini ve hatta bir araya geldiklerinde ise, o filmleri konuşarak zamanı geçirebildiklerini gördüm.
Bir diğer konu da, ülkemizde ve dünyamızda uzun yıllardır süren futbol tutkusu ve fanatik bir dünya kitlesi yaratılma olgusunun artık olgunlaşmış olduğu ve adeta haşa taparcasına, fanatikliğe ve takım tutma hevesine yöneldiği yönü idi. Bu uğurda da devletin yerel yönetimlerinin ve büyük iş insanlarının ve kurumlarının, büyük maddi kaynaklar aktardıkları ancak, bu paraların bir kuruşunun dahi ihtiyaç sahibi gerçek halka hiçbir hayrının olmadığı idi. Tam bir felaket. Yıkım…
Bir başka konu da; zaten küresel bir sorun ve en büyük sıkıntı olarak gösterilen ‘Pandemi Süreci’ndeki uç noktada yaşanan zorluklara hiç girmek dahi istemiyorum. Ancak, bazı kesimler işsizlik içinde kıvranırken, bazı kesimler bolluk ve refah içinde yaşıyor. Bolluk içinde yaşayan kesim ihtiyaç sahibi kesimi hiç görmeyip, herkesi kendileri gibi, aynı rahatlık içinde, yaşadığı sosyal rahatlık havasında zannediyor olmaları ve buna bağlı olarak da sanki ihtiyaç sahibi olanların, sadece Afrika’da ve geri kalmış ülkelerde olduğunu sanıp, onları sosyal ağlarda facebook, instagram, tweet vb.yerlerde durmadan paylaşıyor olmaları, bir de duâlar ve gözyaşı emojileri ile de pekiştirme bırakıyor olmaları da bir başka acayip ve üzücü durumlardır.
Baktığım üçüncü bir durum da; ülkeler arasındaki aşırı siyasi, coğrafi, stratejik vb. nedenlere bağlı gergin durumlar ve fizikî savaşlar idi. ‘Dünyamıza ne oldu? Bize neler oluyor?’
‘İnsanlığın katline çalışan zaman mı acaba, yoksa insanlar mı?’ demekten kendimi alamadım.
Allah güzellikler getirsin dünyamıza, insanlığa inşaAllah… Güzel zamanlarda yaşayınız. Selamlar…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.