son haberler

Ünye Tarihi, M.Ö. XV Bin Yılına Uzanıyor Mu? – I

Yayınlanma Tarihi: 5 Haziran 2020 okunma

M. Ufuk MİSTEPE mistepe@gmail.com

Kelleroğlu M. Bahattin Bey, kaynak belirtmeksizin; “Ünye, Milât’tan 1270 sene evvel vuku bulan Turuva Muharebe-i Meşhuresi’nden sonra, Karadeniz sahilinde tesis edilmiş müstemlekelerden birisi olup, ismi kadimi (One) veyahut (Oney)’dir.” demişti.1

Ünye’de ilk arkeolojik araştırmaların 1835 – 1840 yıllarında Anadolu’da araştırmalarda bulunan William John Hamilton tarafından yapıldığını biliyoruz. Bu araştırmalarda Hamilton Ünye’nin kayaçları ve madenleri hakkında bilgi vermişse de Ünye’nin ne zaman kurulduğu hakkında bilgi aktarmamıştır. Eserinde, “Ünye Kalesi’nin VI. Mithrydates’in (132 M.Ö. – 63 M.Ö.) en muhkem kalelerinden birisi olabileceğini düşünmekten kendimi alıkoyamadım” demektedir.2

Dr. Mürselin GÜNEY; “M.Ö. VIII. Yüzyıl’dan itibaren Ege Denizi’ndeki kolonilerden gelenler, Karadeniz kıyılarında ve bu arada Ünye’de koloniler kurdular. Daha önce Sinop’ta koloniler kuran Miletli koloniciler gelerek bugünkü Ünye şehrinin bulunduğu yerde ticaret kolonisi kurdular. Böylece Ünye şehrinin kesin kuruluş tarihi yaklaşık olarak M.Ö. 750 tarihlerini bulmaktadır.” diyerek farklı bir tarihi bilgiyi bizlere aktarır.4

Ordu, Amasya ve Tokat bölgelerinde ekibiyle yüzey araştırmalarında bulunan Prof. Dr. Mehmet ÖZSAİT, Ünye ve hinterlandı konusunda şunları söylemektedir : “Karadeniz Bölgesi’nin uygarlık yönünden en eski tarihinin M.Ö. 1.000.000 – 100.000 yılları arasındaki Alt Paleolitik (Yontma Taş) Dönem’de başladığı araştırmalar sonucunda anlaşılmıştır. Bu devre tanıklık eden âletler bölgede üç yerde ele geçmişlerdir. Birisi, 1960 yılında İ.K. Kökten tarafından Ünye’nin Yüceler Köyü Ceviz Deresi sekilerinde bulunan Achelléen tipteki el baltasıdır. Bkz. İ.K. Kökten, DTCFD XX/3-4, 1962, s. 275 vd. Lev. I – II.5

M.Ö. 40.000 – 12/10.000 yılları arasına tarihlenen Üst Paleolitik Safha’ya ait buluntular İ.K. Kökten tarafından Ünye – Tozkoparan mevkiinde yapılan sondaj sonucunda ele geçmiştir. Aynı yerleşmede Kalkolitik ve İlk Tunç Çağı buluntuları da görülmüştür. Karadeniz Bölgesi’nde henüz Neolitik olabilecek bir yerleşmeden söz edemiyoruz. Buna karşılık az sayıda da olsa, Kalkolitik Çağ yerleşmelerine ait buluntular M. Özsait ve ekibinin Amasya, Ordu ve Tokat’taki yüzey araştırmalarında ele geçmiştir.5

Dağların bir sur gibi uzandığı Ordu – Giresun – Trabzon – Rize sahil kesimini 1945 yılında sistematik olarak araştıran İ. K. Kökten “…Terme, Ünye, Ordu, Harşit ve Trabzon gerilerinde de en az 35 km derinliğine (güneye) kadar araştırdım. Tarih öncesi çağları aydınlatacak tek bir ize rastlamadım..” demektedir. Bkz. İ. K. Kökten, DTCFD III/5. 1945, s.478.5

Karadeniz dünyasının sağlayacağı gümüş, demir, bakır, çelik vb maden kürk, yapağı, gemi yapımı için çok gerekli olan kereste gibi nimetlerin önemi anlaşılmış ki Karadeniz’in haşin dalgalarına ve yılın her mevsimindeki tehlikelerine ve ona önce “misafir sevmeyen” anlamındaki “Pontos Axeinos” demelerine rağmen, bölgeye çok erken devirden itibaren seferler yapılmış ve yerleşilmiştir. Bu seferler sırasında yaşanan bazı olaylar efsanelerle birleştirilmiştir. Edebî kaynaklarda Karadeniz’in güney kıyılarındaki toplumlarla ilgili ilk bilgiyi destan şairi Homeros‘un eserinden (İliad II, 856-857 ) alıyoruz. Burada, Troialılara yardıma gelen ulusları sıralarken Alizonlar için “… ta uzaklardan gelirler, gümüşün yurdu Alybĕ’den…” ifadesi bulunmaktadır. Bu ifadeden, Giresun ile Trabzon’un çevresinde yaşadıkları söylenen ve çeliğe (Khalyps) adlarını veren Khalybeler anlaşılmıştır. Bunlar, M.Ö. 401’de bu bölgeden geçen Xenophon‘da (Anabasis IV 7. 15 – 17; V 5.1) Khalybe (IV 3.4; V 5.17) ve Khaldia isimleriyle verilmişlerdir. Strabon’da (XII, 3.19) “Bugünkü Khaldai kavmine eskiden Khalybes denirdi…” kaydı bulunmaktadır.5

Ünye Araştırmacısı M. Ufuk MİSTEPE, “Homeros’un Alybĕ’si Ünye” adlı araştırma makalesinde (http://unyezile.com/alybe.htm) M.Ö. 850 yılında yazılan İlyada Destanı ve Batı Kalibler’den (Chalybes occidentaux) hareketle elde ettiği donelere dayanarak,11Gümüşün Yurdu Alybĕ’ Ünye’dir demektedir.6

Kimmerler’in Karadeniz Bölgesi’ndeki varlığını gösteren arkeolojik ve filolojik kanıtlar mevcuttur. Ünye’de bulunan bir gümüş kap (pfziale) Prof. Dr. E. Akurgal (Akurgal 1969: 224 vd. P1.67) tarafından M.Ö. VI. Yüzyıl’ın sonuna tarihlendirilmektedir. Miletuslular’ın M.Ö. VII. Yüzyıl’ın ortalarına doğru bu bölgeye tekrar nüfuz ettikleri anlaşılmaktadır. Karadeniz sahillerinin kolonizasyonuna Miletuslular’ın yanı sıra Korinthos ve Megara gibi kentlerin de katıldığı sanılmaktadır. C.S. Plinius, Naturalis Historia isimli eserinde burada 90 koloni kurulduğunu yazmaktadır. Herhalde bunların çoğu, küçük pazar yerleri (emporion) idi. Bu yayılma sonucu kendilerine avantaj sağlayan Karadeniz için önceki sevimsiz ifade değiştirilmiş ve “misafir seven deniz” anlamındaki Pontos Eukseinos adı kullanılmıştır.5

Kimmer istilâsıyla ilgili olarak verilen bilgilerin ışığı altında Miletus kenti kolonistlerinin M.Ö. 670 yılından itibaren Karadeniz sahillerinde koloniler kurduğu kabul edilmektedir. Bir Miletus kolonisi olan Sinope’nin de Amise (Samsun), Cotyore (Bozukkale), Cérasonte (Giresun), Trapézonte (Trabzon) kolonilerini oluşturduğunu biliyoruz.5 Bu tarihte Ünye, Énoé adıyla Karadeniz kıyısında önemli ve çok daha eski bir antik kent olarak yer almaktadır ama Milet Kolonisi olarak listede yer almamıştır.15

İlk Çağ’da deniz kıyısında kurulan şehirlerin çoğu koloni olarak kurulmuştur. Koloni, ticaret amacıyla kurulan sürekli pazar yerleri demektir. Pazar yeri kurulduğu vakit bu yerlerin etrafındaki insanlarla ticaret yapılması gerekir. Zamanla ticaretin durumuna göre koloniler genişler. Genişleme sırasında sürekli yerleşme ile ilgili sosyal, güvenlik amaçlı ve yerleşme amaçlı tesisler kuruldukça koloniler şehir haline dönüşmeye başlar. Şehir haline dönüşen ve buralarda sürekli yaşayan tâcirler, güvenliklerini sağlama aldıktan sonra bağlı bulundukları merkezleri dinlememeye başlarlar. Bunun sonucunda yeni bir şehir devleti ortaya çıkar.12 Unutulmamalıdır ki Doğu Karadeniz Bölgesi’ne Miletuslu kolonizatörler gelmeden binlerce, hattâ on binlerce yıl önce Karadeniz sahillerinde insanlar bulunmakta idi. Bu insanlar henüz tarih öncesi devirleri aşmamış Taş Devri, Maden Devri dönemlerini yaşamaktaydılar.

Eğitimci Orhan BORA, ‘Turistik Yeşil Ünye Rehberi’nde Ünye Tarihi’nden bahsederken şu bilgileri bizlerle paylaşır : “1963, 1964 ve 1965 yılları arasında A.Ü. DTCF Prehistorya (Diptarih) Kürsüsü Profesörü İsmail Kılıç KÖKTEN yönetimindeki arkeolojik kazılar, Ünye Tarihi’nin M.Ö. XV Bin yılına kadar uzandığını kesin olarak ortaya koymuştur. Özellikle Kaba Taş ve Yontma Taş Çağları Yüceler Köyü ile Cevizdere yöresinin içlere uzanan tabii mağaralarında (kaya sığınağı) yaşanmıştır.”3

“Gerek Cevizderesi ve gerekse Tilki Mağaraları’ndaki kazılarda ele geçen ilkel endüstri verileri, tahminlerin çok daha üstünde olmuştur. Bu kesimlerde yerleşen insanlar M.Ö. X – XV Bin yılları arasında uygarlıklar kurmuşlar ve daha sonraları birkaç kol halinde Cevizderesi yöresine kadar sokulmuşlardır. Tozkoparan Mağaraları’nda yapılan sondaj mahiyetindeki kazılar da diptarih insanlarının deniz ürünlerinden yararlandıklarını göstermiştir. Kül yığınları arasında çeşitli fosilleşmiş hayvan kemiklerine, midye kabuklarına ve çanak – çömlek endüstrilerine rastlanmıştır. Diptarih insanlarının başlıca araç ve gereçlerini çakmak taşından yapılmış âletler ve tipik çömlek buluntuları teşkil etmektedir. Toprak altından çıkan işlenmiş çakmak taşlarının mevcudiyeti diptarih uygarlığı hakkında bizlere uyarıcı bilgiler vermiştir.”3

Cevizderesi kazıları diptarih insanlarının uzun yıllar sıtma hastalığından muzdarip olduklarını göstermiştir. Derenin durgun kesimlerinde çoğalan sivrisinekler insanlara aman vermemiş ve onların başlıca düşmanları olmuştur. Hastalığın yaygınlaşması sonucu insanlar çevredeki 200 – 300 metre yüceltisindeki tepelere taşınarak tümülüsleri (şehir) kurmuşlardır. Bu tümülüsler kazı yapılan yerden rahatça görülmektedir. Kendilerini emniyette gören insanlar zamanla çoğalarak sahile kadar inmişler ve denizlerden de yararlanmışlardır.”3

“İnsanların, kemikleri süs araçları olarak kullandıklarına dair kesin işaretlere rastlanmıştır. Kazılarımız sırasında ele geçen çanak, çömlek parçaları Ünye Tarihi’ne ışık tutması yönünden küçümsenemeyecek bir olaydır. Tengirdekkaya Mağaraları’nda Mezolitik Endüstri ürünleri bulunmuştur. Kül kalıntıları ve fosiller arasından çıkan endüstriler insanı hayrete sevk edecek kadar bol ve o nispette de orijinalite arz etmektedir.”3

“Anılan çağın insanları en çok 45 – 50 yıl boyunca hayat sürerlermiş. Kazılarda Koytakkaya Mağarası’nda ele geçirdiğimiz bir kafatasının incelenmesi profesörü bu olumlu sonuca ulaştırmıştır. Cevizderesi’nin Ünye’ye uzanan tarlaları ise Klâsik Çağ’a ait şehir kalıntılarını halâ sinesinde saklamaktadır. Sunî mağaralar ve mağara üzerindeki çeşitli resimler anılan şehirlerin varlıklarını çözümlemektedir. Şehirlere hâkim olan kral veya kraliçeler öldüklerinde mağaralara yerleştirilir ve uzun zaman da kutsallıklarını devam ettirirlermiş. Bu çeşit mağaralara Kale, Tozkoparan, Sırma, Karlıtepe ve Dizdar Okulu’nun doğu yönündeki yamaçlarında rastlanmaktadır.”3

Tüm bu açıklamalar ışığında bir kanıya varabilmek için YERLEŞKE ve YERLEŞME terimlerinin anlamlarını izah etmemiz gerekecektir. Aslında kalabalık insan gruplarından bahsedilmeyen yerlerde CHIEFDOM (kabile) karşılığı olarak YERLEŞKE de kullanılabilir. Köyaltı Yerleşmeleri ile henüz şehir kavramına uymayan yerleşik toplumların oluşturdukları yerleşme biçimlerine Yerleşke demenin daha uygun olacağını düşünmekteyim (Üniversite kampüsü anlamında kullanılan Yerleşke ile karıştırmamalıdır). Yerleşmelerde bir kent disiplini vardır; oysa yerleşkeler henüz yazının kültürel, ticarî yaşama girmediği ve devlet, millet mefhumunun oluşmadığı küçük insan topluluklarını temsil edecek obalar, yaylalar, mezralar gibi bir sosyal kavramdır.

Ülkemizde köyaltı iskân şekillerinin sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, köy sayısından çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Köyaltı yerleşkelerinin en basitini “iskân çekirdeği” oluşturur ki bu tip iskân sadece tek bir ev ve onun eklentisinden meydana gelmiştir. Daha sonra birkaç ev ve eklentilerinin bir araya gelmesi ile oluşan “iskân grubu” ile devam eden köyaltı yerleşkeleri, mahalle, çiftlik, mezra, kom, divan, yayla ve oba gibi çok çeşitli yerleşme tipleri ile köye kadar uzanır.10

İnsanoğlu önce kendine yiyecek ve giyecek temin etmiş, daha sonra da kendisini dış etkilerden korumak için bir barınak bulma ihtiyacını hissetmiştir. Doğal olarak hazır bulduğu mağara, oyuk, ağaç kovuğu gibi barınakları konut olarak seçen insanlar, daha ileriki dönemlerde hayvan kıl ve yünlerinden meydana getirdikleri çadırlarda oturmaya başlamışlardır. Türkiye’de henüz köy niteliği kazanamamış Köyaltı Yerleşmelerinden (Yerleşke) en modern şehirlere kadar çok çeşitli ve binlerce yerleşme birimi bulunur. İnsanlar, göçebelik döneminin konutları olan çadırların ardından, yakın çevreden sağladıkları doğal malzemeleri kullanarak ilk taş, ahşap ve toprak meskenleri yapmışlar ve buralarda oturarak yerleşik düzene geçmişlerdir. Bu bakımdan Anadolu topraklarının yeryüzünün en eski yerleşilen alanlarından biri olduğunu söylemek yerinde olur.10

Paleoarkeolojik araştırmalar, ülkemiz topraklarında yerleşmenin günümüzde en az 10 – 12 bin yıl öncesine dayandığını ortaya çıkarmıştır. O döneme ait yerleşmeler, insanların üzerinde değişiklik yapmadan ev olarak kullandıkları doğal barınaklar yani mağaralardan meydana geliyordu. Yurdumuzda küçüklü – büyüklü 40.000 kadar mağara bulunmaktadır. Bunların bir kısmının prehistorik devrelerde insanların kullanımına sahne olduklarını biliyoruz. Yerli ve yabancı bilim adamları tarafından 600 kadar mağarada kazı ve gözlem yapılmış ve tarih öncesi dönemlerde de Anadolu’da, o zamana göre ciddî sayıda insanın yaşamış olduğu ortaya koyulmuştur.10

Eski Tunç Çağı‘nın önemli bir özelliği, yerleşmeleri yönetecek idareci sınıfın ortaya çıkması ve bu nedenle idarecilerin oturduğu ve çevre köyleri yöneten yerleşme biriminin köyden farklı bir özellik kazanarak ilk kentleri oluşturmasıdır. Böylece Anadolu’nun coğrafî ortam içinde ilk kez, “kırsal” ve “kentsel” olmak üzere farklı fonksiyonlara sahip yerleşme birimleri ortaya çıkmıştır. Kentlerin hemen hepsi surlarla çevrilerek hariçten gelecek tehlikelere karşı korunmuşlardır.10

Prof. Dr. A.M. Celal ŞENGÖR’ün ifadesine göre : “Dünyamız, 4,5 Milyar yıldan daha yaşlıdır. İlk kesilmiş taştan yapılmış âletlerin yaşı 2 milyon yıldan fazladır. Dolayısıyla, insan yaşamını anlatan tarih hemen hemen üç milyon yıl öncesine kadar uzanan bir devreyi kapsar. İlkçağ (Eskiçağ), M.Ö. 3200 yılında yazının icadıyla başlar. Siyasî yönden bu çağın başlarında Site de denen şehir devletçikleri yöreye hâkimdi.7 Anadolu’daki ilk yerleşmeler M.Ö. 10000 – 7000 yılları arasında sürekli bir evrim sonucunda köy biçiminde oluşmuş8 ise de M.Ö. IV. binin sonlarına doğru kentler kurulmaya başlanmış, ticaret ve yazı ortaya konarak, insanlık bugünkü uygarlığın ilk büyük adımlarını atmıştır. Anadolu’da yazı, bin yıllık bir gecikme ile M.Ö. II. binin ilk dörtlüğünde (M.Ö. 2000 – 1750) kullanılmaya başlandığı için halk, madenden eşyaya sahip olduğu halde Yeni Taş Çağı’nın ilkel “Köy Kültürü” düzeyinin üstüne çıkamamıştır.7

  1. G. MACQUEEN, ‘Hititler ve Hitit Çağı’nda Anadolu’ adlı eserinde; “Önasya’da, M.Ö. 9000 – 7000’ler arasında, hayvanların evcilleştirilip ürünlerin yetiştirilebileceğinin keşfedilmesi, “Neolitik Devrim” olarak tanımlanır. Bu keşfin öncelikli etkisi, tarım köyleri biçiminde yerleşik yaşama geçiştir. Bir tarım köyü kendiliğinden kasabaya dönüşmez ama oluşumunun sonucu olarak tarım araçları ve diğer âletleri yapmak için gereken çakmaktaşı ve obsidyen gibi malzemelere duyulan istem ve böylece ticaretin önemi artar.”9 demektedir.

Paleolitik Çağ’da çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden yapılan ilk âletlerin kullanılmaya başlandığı ve insanların mağara, kaya sığınağı gibi yerlerde “büyük gruplar” / “kalabalık aileler” biçiminde yaşadıkları bilinmektedir. Paleolitik insan, besinini avcılık ve toplayıcılık yoluyla tüketime hazır olarak sağlamakta; kendisi besin üretmemekteydi. Ateş, bu çağda bulunmuş ve çiğ yenemeyen besinleri pişirmeye, ısınmaya, yırtıcı hayvanlardan korunmaya yaramıştır. Sığınakların duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir. Bu insanlar, yaşadıkları ortamda bulunan yabanî sebze, meyve ve kökler ile avladıkları hayvanları yiyerek beslenmişler, iklim ve çevre koşullarının değişkenliği nedeniyle, yeni besin kaynakları aramak ve av hayvanlarını izleyerek, küçük gruplar halinde konar – göçer bir tarzda yaşamışlardır.

Ünye’nin şehirleşmesine belge olacak en eski eserlerden birisi M.S. I. Yüzyıl’da yaşamış olan Caius Plinius Secundus’un (ya da Pliny the Elder) yazmış olduğu 37 ciltlik “Natural History” adlı Doğa Tarihi Ansiklopedisi’nin 37. Kitabı’nda Ünye adları Oenei, Onei, Oneum ve Oneo olarak geçer.13 IV. Cilt ‘Geography of Eastern and Northern Europe’ adını taşır ve Karadeniz’deki Miletus kolonileri hakkında bilgi aktarır. Grekler’in Kabul Gören Görüşlerine Göre Düzenlenmiş Küçük Asya Tablosu’nda Ünye adı Pont Polémoniaque alt bölgesinde Énoé olarak geçer ve yerleşik halkı Batı Kalipler’dir (Chalybes occidentaux). Doğu’ya doğru Tibarenler (Tibarènes), Mosinekler (Mosynèques), Kolklar (Colques occidentaux), Heptakometler (Heptacomètes) ve Makronlar (Macrones) yer alır.15 Ve böylece araştırmalar sonucu bulduğum Ünye adlarının 80’i aşacağını söyleyebilirim.14 Bu tabloda KOTYORA ismi yer almaz! Kotyora, Milet Kolonileri Listesi’nde Karadeniz kıyısında ve sahilden az içerde yer alan şehirler içerisinde COTYORE olarak geçer. Ünye, bu listeye göre Milet Kolonisi değildir. Diğer Karadeniz yerleşmeleri şöyledir : Sinope (Sinop), Amastris (Amasra), Amise (Samsun), Themiscyre (Terme), Pharnacée (Fatsa), Polémonium (Bolaman), Cérasonte (Giresun), Trapézonte (Trabzon), Rhizée (Rize), Apsare.15

Tüm bu ifadelerin ışığı altında M.Ö. XV Bin’li yıllarda Yüceler Köyü civarında ve Tilki Kaya Sığınağı’nda ilk köyaltı yerleşme izlerine rastlandığı, M.Ö. X Bin’li yıllarda Cevizdere Havzası ve Tozkoparan Mağarası’nda ilkel endüstri izlerine rastlandığı ve köyaltı yerleşmelerinin sahile uzandıkları, M.Ö. 1270 Truva Savaşı ardından Ünye’nin bir müstemleke (sömürge) olarak One ve Oney adlarıyla köykent biçiminde ticarî alanda varlığını gösterdiği, M.Ö. 670’te Fenikeli kolonistlerden çok daha sonra Karadeniz’e gelen Miletuslu kolonistlerin Karadeniz’de koloniler oluşturduğu dönemde adının Énoé antik kenti olarak çok daha öncelerden beri yer aldığını söyleyebiliriz.

Tarihî coşku ve perspektiften, güzel geçmişlerde buluşmak dileğiyle.. esen kalınız.

 KAYNAKÇA:

  1 M. Bahattin – Resimli Ünye Rehberi, Resimli Ay Matbaası, İstanbul, 1930, 80 sh.

  2 HAMILTON, William John – Researches in Asia Minor, Pontus and Armenia, II, (1842), London.

  3 BORA, Orhan – Turistik Yeşil Ünye Rehberi, TÖYKO Matbaası, Ankara, 1969, 144 sh.

  4 GÜNEY, Dr. Mürselin – Ünye Tarihi / Tarihi, Sarayı, Konakları, Kadıları, Hattatları, Fındığı, Mısırı ve Gemiciliği ile Ünye – Editör : Mustafa ÇALIK, İst., 1999, Avrupa Yakası Ünyeliler Derneği, 278 sh.

  5 ÖZSAİT, Prof. Dr. Mehmet – İlkçağ Tarihinde Trabzon ve Çevresi, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi, 5 sh.

  6 MİSTEPE, M. Ufuk – Homeros’un Alybĕ’si Ünye, http://unyezile.com/alybe.htm

  7 AKURGAL, Ord. Prof. Dr. Ekrem – Anadolu Kültür Tarihi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 67, ISBN 975-403-107-X, 6. Basım, Kasım 1998 Ankara, 417 sh.

  8 ATASOY, Doç. Dr. Sümer – Hellen ve Roma Döneminde Anadolu Kenti, Promete Kültür Dizisi, Hazırlayan ve Editör : Oğuz ERGUN, İstanbul, 2001, ISBN : 975–6625–02–3, 44 sh.

9 MACQUEEN, J. G. – Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Çeviri : Esra DAVUTOĞLU, Arkadaş Yayınevi, Ankara, 2001, 192 sayfa, ISBN : 975-509-282-X.

10 GÜMÜŞ, Yrd. Doç. Dr. Ergin – Türkiye’de Yerleşme, Anadolu Üniversitesi, AÖF, 115 sh.

11 HOMEROS – İLYADA (Destan) – Can Yayınları Ltd. Şti., 18. Basım 2004, 589 sh., Eski Yunanca aslından çevirenler : Azra ERHAT / A. Kadir.

12 ALBAYRAK, Haşim – İlk Çağ’da Koloniciler Öncesinde Doğu Karadeniz http://www.ofhayrat.com/albayrak_4.htm

13 SECUNDI, Caii Plinii – Historiæ Naturalis, Libri XXXVII, Excudebat Firminus Didot, Regis et Gallicarum Academiarum Typographus, Cum Selectis Commentariis J. Harduini AC Recentiorum Interpretum Novisque Adnotationibus, Pars Secunda Continens Geographiam, Curante F. ANSART in Regio Sancti Ludovici Collegio Professore – Volumen Secundum – Pars Prior, Parisiis Colligebat Nicolaus Eligius Lemaire Poeseos Latine Professor MDCCCXXVIII.

14 MİSTEPE, M. Ufuk – Yabancı Metinlerde ve Haritalarda Ünye Adları, http://unyezile.com/yabanci.htm

15 M. AJASSON de Grandsagne – Histoire Naturelle de PLINE, Paris, C.L.F. Panckoucke, Bibliotheque Latine – Française, Collection des Classiques Latins, Tome IV., MDCCCXXIX.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Rahmetle Anıyoruz…

12 Ekim 2021 okunma
Merhum Yazarımız M. Ufuk Mistepe’nin Ünye’ye dair yazılarını ve makalelerini yazar arşivinden okuyabilirsiniz. Merhum Yazarımızı rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet... Devamını Oku

Canik’te İdarî Yapı ve Osmanlı’da Yenileşme Zarureti (1793 – 1851)

10 Temmuz 2020 okunma
Bu makalede Ünye’nin 1790 – 1850’li yıllardaki idarî yapısı, Doç. Dr. Abdullah SAYDAM’ın 33 sayfalık çalışmasına dayanarak, özet olarak aktarılacaktır. Sultan II. Mahmud, saltanatının sonlarına doğru Orta ve Doğu Karadeniz bölgesindeki idarî... Devamını Oku

Araştırmacılık Terimleri

3 Temmuz 2020 okunma
Ünye hakkında araştırma yapanların ve okuyucularımızın, sıkça karşılaştıkları bazı Osmanlıca Tarih Terimleri’nin anlamlarını bilmeleri, yazılanların anlaşılması açısından önemli bir husustur. Bu itibarla başlangıç olarak ehemmiyet arz eden... Devamını Oku

Ünye Mûsikî Tarihinde Ali Riza Sağman

26 Haziran 2020 okunma
‘Ünye Şarkı ve Türküleri’ kitabımda Ünye Mûsikî Tarihi’ne damgasını vurmuş, tespit edebildiğimiz şahsiyetleri kısaca da olsa tanıtmaya çalışmış idim. Aslında her bir musikîşinasın ayrı ayrı ele alınması icap eder. Başlangıç olmak üzere... Devamını Oku

Satıroğulları Ünyeli Müftü Sülâlesi

19 Haziran 2020 okunma
2017 yılında altı bölüm halinde yayımladığımız “Ünye Müftüleri” adlı yazı dizimizde bir müftü sülâlesinin bu tarihçeye damgasını vurduğunu görüyoruz. Ailenin ahvadlarından Satıroğulları ailesi Keşaplı Sokak’tan komşumuz olurlar. ÖZPAKER... Devamını Oku

Ünye Uğrak Vapurlarını Tanıyalım

12 Haziran 2020 okunma
Su buharı gücüyle çalışan gemileri VAPUR olarak adlandırıyoruz. Önceleri yandan çarklı olarak yaşamımıza giren vapurlar daha sonra günümüzün dizel elektrik tahrik sistemi donanımlı enerji tasarrufu sağlayan modellerine erişinceye değin XIX. yüzyılın... Devamını Oku

Kimler Geldi Kimler Geçti ?

29 Mayıs 2020 okunma
Ünye ve hinterlandı tarihî seyir içerisinde birçok kavim ve milletlere ev sahipliği yapmıştır. Muhtelif köşe yazılarımızda dile getirdiğimiz bu kitlesel değişimleri bir arada ve kronolojik düzen içerisinde değerlendirmenin daha uygun olacağını... Devamını Oku

Ünye ve Hinterlandında Oğuz – Türkmen Boyları ve Yer Adları

22 Mayıs 2020 okunma
Makalemizin araştırma konusu 24 ana Oğuz boyu ile Oğuz asıllı Türkmen kabilelerinin Ünye ve hinterlandındaki (Ordu, Fatsa, Terme, Akkuş) bazı yerleşim noktalarıdır. Türkmen boy, bölük, uruk (oymak, öz) ve tirelerinin (oba, aile) adlarını Yrd. Doç. Dr. Aydın... Devamını Oku

Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında Ünye ve Ordu

15 Mayıs 2020 okunma
Ulusal düzeyde ekonomik ve sosyal kalkınma yanında, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesinde ve ülke genelinde dengeli bir kalkınmanın sağlanmasında il ve ilçeler, temel birimler olarak değerlendirilmek durumundadır.1 İlçelerin, illerin ve bölgelerin... Devamını Oku

Ordu ve Ünye Hinterlandının Endemik Bitki Örtüsü

8 Mayıs 2020 okunma
Ordu’nun Melet ırmağının doğusu Kolşik altbölge, Ünye’nin içerisinde yer aldığı batısı ise Euxin (Öksin) altbölge olarak anılmaktadır. Kolşik kesimde ılıman kuşak yağmur ormanları niteliğinde ormanlara rastlanır. Yükseklerde ise çalılıklar,... Devamını Oku