Yayınlanma Tarihi: 16 Haziran 2017 — okunma
Temmuz 2012 tarihinde “Ünye’de Rum Mezâlimi ve Pontos Meselesi”ni üç bölüm halinde Ünye Haber Gazetesi’nde yayımlamıştık. Bu kez hemşehrimiz Tarih Öğretim Üyesi Dr. Nuri YAZICI’nın kaleminden yalnızca Pontosçu faaliyetleri masaya yatıralım istedik.
Pontus meselesi ulusal ilkelerin, çok uluslu bir devlete uygulanmasından kaynaklanan sapıtmaların iyi bir örneğidir. Pontus’un uzun vadede, farklı etnik kökenlerden gelen, Büyük İskender’in imparatorluğu döneminden Komnenoslar İmparatorluğu’na kadar gelen dönemde Hıristiyanlaşan ve büyük ölçüde Helenleşen, daha sonra Osmanlılar’ın yönetimi altında İslâmiyet’i benimseyen ve büyük ölçüde Türkleşen ve XIX. yüzyılda ulusal ideolojinin etkisiyle dinî bölünmeleri etnik bölünmelere dönüştüren halkların tarihidir.
M.Ö. 323’de İskender ölünce, komutanlar arasında büyük bir çekişme başlamıştır. Bu komutanlardan biri de eski Pers soylusu Mithrydates Kristes‘tir. Anadolu halkını bağımsız olmaya çağıran Mithrydates, bu çağrıya uyanlarla birlikte, M.Ö. 301’de Pontus Devleti‘ni kurmuştur. Pontus Devleti’nin yeni başkenti Trabzon’du. Bu krallık, Kapadokya Satraplığı denilen büyük bölgenin doğusunu içine alıyordu ve batıda Bitinya, güneyde Kapadokya, doğuda Ermeni Prensliği ile çevriliydi. Mitridatlar köken olarak Yunan değil, Pers soyundandır. http://www.omu.edu.tr/sinop/pontus.htm
XIX. yüzyıl ortalarında merkezi Sinop olan Canik Sancağı önceleri Sivas Vilâyeti’ne bağlıydı. Daha sonra Trabzon Vilâyeti’ne bağlanan Canik Sancağı, XX. yüzyıl başlarında merkez Samsun (nahiyesi Kavak), Bafra (nahiyesi Alaçam), Ünye (nahiyesi Karakuş), Terme, Çarşamba, Fatsa kazalarından ve 965 köyden ibaretti. (TVS, H. 1322)1
Yunanlıların iddiası; Karadenizde kurulu Pontus Devleti’nin Türkler tarafından ele geçirilmesi sonucu tüm Rumlar katledilmiş! Ve Ermeniler gibi Yunanlılar da karşımıza soykırım gibi hayâlî bir iddiayla çıkıyorlar! Zulüm gördüğü iddia edilen Rum nüfusun nasıl olup da 1460’lardan 1920’lere kadar asimile edilmeden kalabildiği sorusu ise bu durumda “The Pontus and The Right Claims of It’s Greek Population” kitabının yazarı Dēmosthenēs Ē. Oikonomidēs gibileri de susmak zorunda bırakıyor.
Yunanlı tarihçi Stefanos Yerasimos bu iddiaların gerçekleri yansıtmadığını, hattâ Pontuslular’ın Rum değil Ortodoks Hıristiyanlar’dan oluşan ayrı bir topluluk olduğunu söylemekteydi. 50 yıl içerisinde Samsun’a 30 bin yabancı Hıristiyan getirilmişti. Bunlar mülk ve toprak sahibi değildiler. Halbuki buna rağmen yine Samsun’da 180 bin Müslüman’a karşılık ancak 60 bin Rum vardı.
Léon Maccas, Fener Patrikhanesi’nin 1912 yılı istatistiklerine dayanarak Canik Sancağı’ndaki Ünye ve Fatsa’nın nüfus durumunu şöyle vermekteydi: Türk (Fatsa 29.119, Ünye 50.083), Grek (Fatsa 2.670, Ünye 7.552), Ermeni (Fatsa 887, Ünye 4.942) kişi olmak üzere toplamda Fatsa’da 32.676 kişi, Ünye’de 62.577 kişi nüfusu teşkil etmekteydi. (sh. 48) Maccas’a göre Ünye’de Rum halkına ait 10 kilise ve 11 din adamı bulunmaktaydı. (sh. 49)
Bilhassa Fatsa, Ünye ve Çarşamba kazalarında Müslüman Türk nüfus büyük bir çoğunluk arz etmektedir. Sancak genelinde ise Hıristiyan unsurların toplamına karşı Müslüman Türk nüfus yine büyük bir çoğunluk göstermiştir. (sh. 49)
Hicrî 1318/22 (M. 1900/04) yılları arasındaki Trabzon Vilâyet Salnâmeleri’ne göre ortalama rakamlarla Ünye’de 51.188 İslâm, 4.569 Rum nüfus yaşamaktaydı. (sh. 52)
1840’lardan itibaren Karadeniz sahilinde Yunanlılığın canlandırılması için çalışan Rum zümresi, Mondros Mütarekesi’nin getirdiği şartlarda Yunanistan’ın ve Fener Patrikhanesi’nin ortak faaliyetleriyle aleniyete çıkmıştı. Tasarlanan Pontos Devleti’nin Yunanistan’ın ikiz kardeşi olacağından bahsediliyor, Yunanlı subaylar Pontos jandarma teşkilâtını kurmakla görevlendiriliyordu. (sh. 55)
Samsun’da Rumlar tarafından kurulan cemiyetler şunlardı: 1. Samsun Rum Muhacirîn Cemiyeti, 2. Pontos İdman Kulübü, 3. İrfanperverler Kulübü, 4. Müdafaa-i Meşrute Cemiyeti (La Défense Constitutionelle) (Samsun Metropolidhanesi’ndeki aramalarda elde edilen nizamnâmesine göre ÜNYE, Fatsa gibi 12 ayrı yerde şubeleri bulunuyordu), 5. Mukaddes Rum Anadolu Cemiyeti, 6. Rum Teceddüt ve İhya Cemiyeti.
Birbirine yakın mesafelerde bulunan Çarşamba, Terme, Ünye dahilindeki Rum çeteleri daima hareket halinde, bu kazaların birinde veya diğerinde şekavette bulunmuşlardır. (sh. 80) Terme Ovası’na hâkim durumdaki İlimdağı ve Çangeriş ormanları Rum çetelerinin bölgede barınağı olmuştu. Buradan Terme Kazası’na, komşu köylere tecavüz edildiği gibi Ünye köylerine ve Terme – Ünye yoluna kadar etkilerini genişletmişlerdir. (sh. 81)
Bölgede Rum ve Ermeni çeteleri ortak faaliyet gösteriyorlardı; Ünye’nin Çakal Köyü’nden Mihail, Gazar, Serkis adlarında biri Rum, ikisi Ermeni üç çete reisi kalabalık adamlarıyla Terme’nin Koçan Köyü’ne yaptıkları baskında köyün bütün mal ve hayvanatını gasbetmişlerdi. (sh. 81)
Ayrıca, 10 Eylül 1920’de Terme’nin Çangeriş Köyü’nden çete reisi Sarı Yani ve adamları tarafından, Ünye’nin Samardana Köyü’nde 1 cinayet, 06 Eylül 1920’de yine Terme’nin İlimdağı Köyü’nden Papasoğlu İstefan ve çetesi tarafından aynı köyden 1 Türk’ün katliyle 2 cinayet vuku bulmuştur. Aynı yıl Terme’nin Doğanavcı, Kocaman, Bazlamaç köyleri Rum çeteler tarafından basılarak, miktarı tespit edilemeyen mal ve hayvanat gasbedilmiştir. (sh. 81)
Bu şekaveti yaparak gasbda bulunan Rum eşkıyası Çangeriş Köyü’nden Sarı Yani, Kara Banayıt, Anastas, İlimdağı Köyü’nden Madiloğlu Artin, Papasoğlu İstefan, Limandere Köyü’nden Trabzonluoğlu Hacı Sava, Kocaman Köyü’nden Artin, Ünye’nin Gürgen Köyü’nden Moris, Çakal Köyü’nden Mihail, Gazar, Serkis, Madiloğlu Rafael, Çarşambalı Tahmazoğlu Haçik, Baltacıoğlu Kiragus çeteleriydi. (sh. 81)
Ünye yöresindeki Ermeni ve Rum çeteleri : Zil Ohannes, Kiraztepe Köyü’nden Yavaş Çakır, Hristo, Nikola, Derebaşı Köyü’nden Harigo, Murad, Çakal Köyü’nden Gazar, Mihail ve Rafael idiler. Bu eşkıyanın önemli hâdiseleri 27 Mayıs 1920’de Ünye yolunu, 31 Aralık 1921’de de Niksar yolunu keserek soygun yapmalarıdır.
1922 yılında bu çeteler, Çavdar Nahiyesi’nde 1, Ağudere Köyü’nde 1 olmak üzere 2 cinayet ve 1 yaralama olayının fâilleri olmuşlardır. (sh. 82)
Canik Bölgesi’nde bir yandan Pontosçu Rum çetelerinin faaliyetleri görülürken, Rum ahali de İ’tilâf Devletleri’nin müdahalesini davet eden müracaatlarda bulunuyorlardı; “Rumlar’ın hâkimiyetini ve İslâm unsurunun esaretini istihdaf eden ve Atina ve Dersaadet komitaları tarafından idare olunan Pontos Hükûmeti amali, Karadeniz sahilinde, kısmen Amasya ve Tokat’ın şimal kazalarında mukim Osmanlı Rumlarının hayâhanelerini çılgınca bürümüştü. (ASD I, s: 13 TBMM Zabıt Ceridesi 1, s:9) (sh. 83)
İ’tilâf Devleti temsilcilerinin mes’eleye el koyabilecekleri tehdidi, İstanbul Hükûmeti’nin de dikkatlerini bu bölgeye yöneltmişti. Bir işgal tahrikinin ve propagandasının bu derece ilerlemesi, İstanbul’da bir başlangıç noktası arayan Mustafa Kemal Paşa’ya görev verilmesine vesile olmuştur. (Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli I, İst., 1966, s:189) (sh. 84)
Dokuzuncu Ordu Birlikleri Müfettişi Padişahın Fahrî Yaveri Tuğgeneral Mustafa Kemal’in Sadaret Yüksek Makamı’na 22 Mayıs 1919’da Samsun’dan çektiği telgraf metni şöyledir :
Canik sancağındaki eşkıyalıkla asayişsizliğin sebeb ve failleri ve bunun meydana getirdiği bugünkü durumu burada yapmakta olduğum incelemelere dayanarak kısaca aşağıda arz ediyorum. Seferberliğin başlangıcında liva dahilinde özellikle asker kaçaklarından ve İslâm, Rum, Ermeni gibi unsurlardan ayrı ayrı oluşan bir takım çeteler, âdi hırsızlıkla, ara sıra da öldürmelerle meşgul olmuşlar, Rum ve Ermeni sürgünü esnasında bu unsurlardan ortaya çıkan bazı çeteler ise siyasî bir hüviyet kazanmıştır.
Rusların istilâsı başlayınca, memleket içinde karışıklık meydana getirmek için bunlar, Ruslar tarafından da teşvik ve denizden de desteklenmişlerdir. Bu kısım çetelerin eşkıyalıkları siyasî olmakla beraber, bölgedeki takibat karşısında memleketi tehlikeye atacak bir duruma düşürememiştir. Rusların yenilgisinden ateşkese varıncaya kadar olaylar ve eşkıyalık devam etmiştir. İslâm çetelerinin teşekkülünde ise hiçbir zaman siyasî bir amaç belirmemiştir.
Ateşkesten sonra, devletçe iki defa ilân edilmiş olan aftan birçok İslâm asker kaçağı ve bir kısım İslâm eşkıyası yararlandığı gibi Rum eşkıyasından da isimleri bilinen yirmi kadar şahıs teslim olmuştur. Bugün liva dahilinde Ünye çevresindeki bir iki Ermeni çetesinden başka Ermeni çeteleri yok denecek kadar az ve faaliyetleri hissedilmeyecek derecede etkisizdir. Bu durumun gerektirdiği mümkün olan bütün tedbirlere başvurulmuştur. Sonuçları zaman zaman bildireceğim. Arz olunur. http://www.atamer.sakarya.edu.tr/ermeni42.htm
Zaman zaman genişleyerek tehlikeler yaratan bu isyan hareketi ve “Pontos Hükûmeti” hayâli, ‘Büyük Türk Zaferi’yle söndürülmüş, tarihe adî şekavet olaylarından biri olarak geçip kaybolmuştur. Böylece, Mustafa Kemal Paşa’nın “Geldikleri gibi giderler.” sözündeki gerçek bir müddet sonra Canik’te de aynen cereyan etmiştir. (sh. 161)
KAYNAKÇA :
1 YAZICI, Dr. Nuri – Millî Mücadele’de Canik Sancağı’nda Pontusçu Faaliyetler (1918 – 1922), 1. Basım, Ankara, 1989, 224 sayfa, (2. Baskı, Çizgi Kitabevi, Konya, 2003).
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.