Yayınlanma Tarihi: 14 Nisan 2015 — okunma
Sanatla İç İçe Yaşayanlar’dan ilginç bir isim de Mehmet ÜNYELİ. Oyuncu olarak yer aldığı 2001 yılı yapımı ‘Buruk Sevinçler Sokağı’ adlı sinema filminde dört gariban arkadaşın öyküsü anlatılır. Filmde, aynı evi paylaşan gençler fidye alabilmek amacıyla hayran oldukları bir sanatçıyı kaçırmak zorunda kalırlar. Sanatçı, 2001 yapımı uzun metrajlı melodram türündeki ‘Kardeş Uğruna’ adlı sinema filminde de oyuncu olarak yer aldı. Gene oyuncu olarak yer aldığı 2002 yılı yapımı ‘Sevdamsın Benim’ adlı TV filminde bir kasabanın balıkçı meyhanesinde müşterilere hizmet eden kimsesiz bir kızla, ünlü bir yazarın dramatik öyküsü anlatılıyor.
Sahne ve tiyatro sanatçısının detaylı yaşam öyküsüne ulaşamadık ama hayatının son günlerine dair ibret dolu sahneleri medyadan takip edebildik. Yayımlanan iki ayrı haberi de sizlerle paylaşmak istiyorum. İlk haber şöyle :
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kış şartlarının ağırlaşmasıyla birlikte sokakta yaşayan ve aralarında ilginç yaşam hikâyeleri bulunan yaklaşık 600 evsiz vatandaşı, Zeytinburnu Spor Salonu’nda misafir ediyor. Büyükşehir Belediyesi Zabıta Daire Başkanlığı ve polis ekipleri tarafından sokaklardan toplanan evsizler, soğuk havadan korunmaları için spor salonunda ağırlanıyor.10
“Spor Salonunun Televizyon Yıldızı” olarak tanıtılan Mehmet Ünyeli, AA muhabirine yaptığı açıklamada; yaklaşık 20 yıl tiyatro yaptığını, sayısız film ve dizide rol aldığını söyledi. Son zamanlarda da kamera karşısına geçtiğini belirten Ünyeli, “Tarık Akan, ‘Ömercik’ olarak tanınan Ömer Dönmez, Metin Akpınar gibi isimlerle aynı filmlerde oynadım. Ayrıca Kurtlar Vadisi, Beşinci Boyut, Sırlar Dünyası gibi dizilerde de rol aldım. Son yıllarda iki kez kalp krizi geçirdim. Sağlığımı kaybetmiş durumdayım. Yürüyemiyorum. Yine teklifler var ama yapabilecek gücüm yok. Ayaklarım şişik durumda. Bir minibüsüm var. Normalde aracımda kalıyorum. Belediyeye tanıdıklarım haber vermiş. Sonra buraya getirdiler beni.” şeklinde konuştu.
Oğlunun üniversitede okuduğunu anlatan Ünyeli, “Orhan Gencebay, Tarık Akan gibi isimlerle zaman zaman görüşüyoruz. Burası biraz sıkıntılı. Darülaceze’de kalmak istiyorum. Orası olursa rahat ederim. Günde üç gazete okurum.” dedi.10
Fatma Sibel GÜRCİHAN adıyla yayımlanan ikinci haber ise tam bir ibret vesikası olacak ciddiyette ve hüzün verici : “Metro inşaatından dolayı soldan yürüdüm. Bülbülderesi Mezarlığı’nın önünde karanlık bir park vardır. Güneş almayan, soğuk bir mezarlıktır. Adından anlaşılacağı gibi burada bir zamanlar bülbüller şarkı söylermiş. Demir parmaklıkların arasından mezarlara baktım, Müslümanlarla Yahudiler yan yana yatıyor (Dinlerarası Diyalog Mezarlığı).11
Parkta oturan yaşlı, uzun boylu bir adam yanıma geldi. “Hanımefendi, ben Mehmet Ünyeli. Eski sinema oyuncusuyum.. Gülşen Bubikoğlu ile filmler çevirdim.” dedi. El sıkıştık. “Bir yakınınız mı yatıyor burada?” diye sordu. Ağır şekilde ucuz şarap kokuyordu. “Hayır, öylesine baktım mezarlığa.” dedim. “İyi yaptınız.” dedi. “Ben yıllardır gelir buralarda dolaşırım, öyleee yatar bu garibanlar, kimse gelip hallerini, hatırlarını sormaz!” dedi. “Unutuluyor insan canım ölünce…” diye devam etti. “Mukadderat” dedim. “Biz de unutulacağız!” dedim (Aklıma Oğuz Atay’ın “Unutulmak isteyenler unutulacaklardır” sözü geldi ama bunu söylemedim).11
Mehmet Ünyeli, “Hanımefendi, size ayıp etmedim değil mi böyle sanatçıyım filân diyerek, hava atmış gibi?..” dedi “Yoo, estağfurullah, belli sanatçı olduğunuz.” dedim. Sonra nerede kaldığını sordum. “Şurada” diye eski ve belli ki yıllardır çalışmayan, tekerleri çökmüş bir arabayı gösterdi. “İçinde bir zamanlar buzdolabı bile vardı, parasız kalınca sattım.” dedi. Biz böyle konuşurken, parkın ucundan elleri ve yüzü simsiyah, üstü başı tıpkı Mehmet Ünyeli gibi ucuz şarap kokan biri daha geldi. “Hoşgeldiniz hanımefendi” diyerek saygıyla elimi sıktı. “Sizi uzaktan gördüm de.. yalnız ben bu Mehmet arkadaşa sitem edeceğim” dedi. “Hayırdır neden?” diye sordum. “Bakın hanımefendi, benim evim şurası.” diye duvarın dibinde karton kutulardan yapılmış bir barakayı gösterdi. Çuvallar, eski giysiler, üstlerinde de altı – yedi kedi yatıyordu. “Burada mı yaşıyorsunuz?” dedim, “Evet” dedi. Devamla kedi meselesine açıklık getirerek, “Kışın onlar için de benim için de iyi oluyor, sarılıp yatınca ısınıyoruz karşılıklı.” dedi.11
“Siz biraz önce Mehmet Ünyeli’ye sitem ediyordunuz, sorun nedir?” diye ilgilenme gereği duydum. “Evet ediyorum çünkü, yazları kendisi bana gelip serin serin misafir oluyor, kışın bir Allah’ın gecesi kardeşim üşümüşsündür, gel şu arabada yat demiyor.” dedi. Şöyle devam etti : “Bu yüzden ben diyorum ki bu Mehmet Ünyeli bu duruma düşmüşse, demek ki Allah’ın bir bildiği var…” Ünyeli konuşmayı sakince dinlemekle yetindi, ben ise “yazlık evde” oturan berduş hakkında Allah’ın ne düşünüp de bu şekilde yaşamasına göz yumduğunu düşündüm. Biz konuşurken caddede akıp giden trafikte dolmuşlardan, otomobillerden bu garip üçlüye tuhaf tuhaf bakanlar oldu. Dilenci çalıştıran bir “patroniçe” olduğumu düşünmüş olabilirler…
“Peki arkadaşlar, ben müsaadenizi isteyeyim..” deyip ellerini ayrı ayrı sıktım. Sonradan gelen esmer berduş, elimi uzunca bırakmayıp gözlerimin içine bakarak, “Aslında siz bana geliyordunuz, bu Mehmet Ünyeli sizi lâfa boğdu” ve “Peki” dedi, elimi nazikçe bıraktı. Tam arkamı döndüm ki Mehmet Ünyeli “Hanımefendi, size ayıp olacak ama bir 5 liranız var mıydı?” dedi. “Tabi” dedim, ikisine 5’er lira verdim, tekrar el sıkışıp ayrıldık..Üçümüz üç ayrı yöne yürüdük.
Diyeceğim ne hayatlar var.. Bu olay bugün saat 15:30 sularında Üsküdar Bülbülderesi Mezarlığı önünde bire bir yaşandı. Bizi kendilerine yakın buluyor bu tür insanlar; ne mutlu bana… İyi ki işi gücü yerinde, sırtı sobaya dayalı insanlarda muhabbet duygusu yaratmıyoruz. Sevmem öylelerini zira…11
Ünye âşığı Tapu Sicil Muhafızı İsmail ERSÖZ‘ün dördüncü çocuğu olan Ressam Serpil (Ersöz) SAYIN Hanımefendi de sanatla iç içe yaşamayı tercih edenlerden. Çocukluğu yeşil Ünye’nin meyve ağaçlarıyla bezeli Paşabahçe’sinde geçti. Orta eğitimini tamamlayıp evlenerek, Ünye’den ayrılmış olsa da yaz aylarında hep memleketinde olmayı yeğledi.
Dokuz yıl önce rahmetli olan eşi Orhan SAYIN ile Gaziantep’te yaşadı. Bir dönem ev yemekleri üzerine açtığı restoranı işletti. Üç yıldır İstanbul’da yaşıyor. Dört çocuk annesi. Son on yıldır resim sanatıyla iç içe. Özel merakı olması ve çocukları ile çevresinin de teşvikiyle resimle ilgili eğitimler aldıktan sonra amatör olarak resim sanatına daha da yoğunlaştı. Özellikle yağlı boya üzerine çalışmalar yapıyor. Katıldığı çeşitli karma sergiler oldu. Şimdilerde kişisel sergisini açmaya hazırlanıyor.
Şâire Faika Özer SARP Hanımefendi “Ünyelime” adlı şiirini Karadeniz Gezisi sonrasında yazmış ve “Hey Aşk Orda mısın?” adlı şiir kitabının 75. sayfasında yayımlamıştı. Ünye’deki kızların güzelliği ve cana yakınlığını, sanki Ünye’nin doğal güzelliğiyle örtüşüyor gibi algılamıştı. Ünye ile ilgili bilgiler edindi. Hatırladığı kadarıyla Ünye konusunda şâiremize bilgi veren bir Ünyeli avukat yoktu. Ankara’da aile dostu olan bestekâr ve müzisyen Sami KÖSE şiirini beğendi, besteledi. Kaset ve CD albümünde piyasaya çıkardı. Faika Hanım, üç şiir kitabını da bana hediye olarak göndererek jest yaptı. Güfte ve beste Ünyeliler tarafından ziyadesiyle beğeni topladı. Kendilerine Ünyeliler olarak her daim müteşekkiriz.
Devam edecek 09 Nisan 2015 / Ankara
KAYNAKÇA:
10 HABER Ahval – Evsizler, “kara kış”ı spor salonunda geçiriyor, 06.01.2015 http://www.haberahval.com/haberiniz-1127236-evsizler-kara-kisi-spor-salonunda-geciriyor
11 GÜRCİHAN, Fatma Sibel – Fıstıkağacı’ndan Üsküdar’a Gideriken…, 03 Kasım 2014, https://turkiyeninkurtulusu.wordpress.com/2014/11/03/fistikagacindan-uskudara-gi deriken/