Yayınlanma Tarihi: 18 Haziran 2015 — okunma
Şu sıralar leylek tekrar havalarda geziyor.. Hafta sonunu TSYD’nin Yönetim Kurulu toplantısı ve açılan Beyaz Sayfa hesabıyla İstanbul’da geçirdik.
Ardından haftaya ise Ordu’nun büyük ve şirin ilçesi Ünye’de, “Ünye’den Dünya’ya AB ile Medya Açılımı Projesi” kapsamında “İfade Özgürlüğü, Medya Etiği ve İnsan Hakları Semineri”ne konuşmacı olarak katıldık.
2014’ün Kasım’ında başlayan ve bu yıl tamamlanacak seminere bizden başka konuşmacı olarak KTÜ İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Yavuz Bayram ile Ordu Barosu avukatlarından Birsen Uçar katıldılar. Moderatörlüğü ise Ordu Ünye İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Nedim Dikmen yaptı. Dinleyicilerin arasında meslektaşlarımızın yanı sıra Eski Ünye Belediye Başkanı Osman Yurt ile Ünye TSO Başkanı Durmuş Zor’un bulunması aşina yüzleri görme açısından sevindirici idi.
Bu vesile ile Anadolu Ajansı’nda 1980-2000 yıllara arasındaki görevimiz sırasında Yurt Muhabiri ile muhabbetimiz olan Kenan Aydın’ı da rahmetle yad ettik.
Ünye TV ve onun tarafından yürütülen projeye başkanlık eden Şakir Gürel ile Proje Koordinatörü Şenay Tezel’in düşünce, plan ve çabaları basında yerelliğin ortadan kalktığı zamanımızda hem Ünye, hem de Türk basını açısından takdire değer.
Av. Birsen Uçar’ın “İfade Özgürlüğü”, Yrd. Doç. Dr. Yavuz Bayram’ın
“İfade Özgürlüğü, Medya Etiği ve İnsan Hakları” konularında paylaştıkları bilgi ve birikimlere, bizim “İnsan Hakları” başlığı altındaki katkılarımız olsa olsa “yaşadıklarımızı yazabildiğimize” göre, basında geçen 40 yıllık süredeki izlenimlerimiz olacaktı; öyle de oldu.
Yaklaşık 2 saatlik ben diyeyim “Sohbet”, siz söyleyin “programda”, katılımcılarla paylaştıklarımız maalesef “Türkiye Gerçeği”nin gölgesinde gelecek için kendine çok umutlu bir perspektif bulmadı. En kötü gerçeğin, en güzel yalandan iyi olduğunu bir kenara koymadan konuştuk, tartıştık. Gördüm ki, “Burası Türkiye” diyerek o kadar da umutsuz olmaya gerek yok.
Her ne kadar ortopedik engelli Ahmet Altın dostumuzun, “Bir karara vardım. Sunucuların takdimi, katılımcıların sorularından sonra. Burası Türkiye, burada Türkler yaşar. Bizim halimiz budur” diyerek umutsuzluğumuzdaki ateşe benzin dökme istese de..
Sonuç, rapor edilecek, yazılacak çizilecek. Belki de söz konusu ifade özgürlüğü olunca, bunun yasal düzenlemeleri mi, yoksa basın mensuplarının vicdanları mı çözümde önemli? Bu soruya cevap gibi 2009’daTBMM’deki İnsan Hakları Komisyonu’nun raporundaki ibareler.
İşte onlar
*
“Denetime ilişkin yasal düzenlemeler akla hemen sansürü getirmekte, bunun haricindeki denetim mekanizmaları da bir şekilde eksek kalmakta yaşanılan pratiklerde görüldüğü gibi meslek kuruluşlarını kapsayamamakta veya yeterli müeyyide uygulanmamaktadır. Haberlerde, kişilik haklarına saldırı söz konusu olduğunda bunun yargısal müeyyidesi, başvurulup haklı olunduğu takdirde mutlaka vardır.
Medya çalışanları kendi vicdanları ile meslek etik kurallarını kendilerine rehber edinmeleri amaç olmalıdır. Çünkü birg üç olan medyayı yönlendirenlerin sahip oldukları erdemler veya zaaflar çoğu zaman kamusal bir hizmet gören medyanın asli işlevlerini yerine getirmeleri açısından önemli bir hale gelmektedir.”
Murat Taşkın
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.