Yayınlanma Tarihi: 22 Mart 2019 — okunma
ÜNYELİ ÂŞIK ÇIRA: YOKSUL İRFÂNÎ’NİN ŞİİRİNİ TAZMÎN
“Cevizdere Ovası tabak gibi”
Düşer başına kabak gibi
“Güller açmış kabak gibi”
Akıl lâzım içine tabak gibi
“Yürekte var gam ağacı”
Nerede bizim çam ağacı
“Bir yanda Hilmi’nin Çeşmesi”
Nerede bizim Temel’in çeşmesi
“Eski topraklar kadim anılar
Hacı Hüseyin Çeşmeleri”
Soğuk Su’dan getirdi Temel uyu
Oldu Beşlioğlu Sapağı çeşmesi
“Eskiden toz yoktu”, çamur yoktu
“Ne çimento ne kömür”, uzardı ömür
Atıyla yürürdü Yusuf’un oğlu Temel
Avukat İrfan’ın babası
1970’de geldi Çimento Fabrikası
Cevizdere Ovasında tarlalar oldu toz-çimento
O güzelim mısırlar, fasulyeler, Gündoğdular, dutlar
Bir bir bitti bizim umutlar
“Ne Çimento Fabrikası
Ne kömür depoları
Sadece su kuyuları
Ve aziz çeşmeler vardı”
Ne güzeldi yanından gelip geçmeler
Nalcı Vahri vardı, Haceli Dayı, Haşinoğlu, Mahmut Dayı
Beşlioğlu Halil İbrahim, Çerkez Cemal
Atlarıla gelip geçerdi Üçpınarlılar
“Buğdaylar, arpalar, mısırlar
Yulaf, fasulye, kabak
Yersin tabak tabak
Eskiden limonlar vardı”
Hep hayâl oldu
Çimento-kömür kâbus oldu
Anlattığımız dert kâmus oldu
Emanetçi olduk memleketimizde
“Taş ocakları yoktu
Antik mağaralar vardı
Atlar koşar geyikler coşardı
Tavşanlar vardı çakallar geçerdi”
Ava giden insanlar vardı bölük bölük
Çünkü av vardı, canlılık, çeşitlilik
Balık avlarlardı Çakmak Köprüsü’nden aşağı
Cemekle, ayışığı altında gece aydınlığı
“Tilkiler, porsuklar
Avlanan domuzlar
Herkes hakkını omuzlar
Kutsal bahçeler vardı”
Vardı, vardı, vardı
Masal oldu, mâzî oldu, düş oldu
Doğruyu savunanlar deli oldu
Kimin ne ettiği de belli oldu
“Eksoz gazı yok araba çamuru yok
Kömürün kamburu yok sanayi atığı yok
Zehrin katığı yok sular henüz duru
Havada çimento-kömür tozu yok”
Bir güzellik vardı ovada arpa buğday yulaf
Ceviz, erik, kiraz, armut, elma
Bunları görmeden kalma
Kolu komşu yolcu nasibini alırdı
“Irmak kıyılarında çamaşır piknik”
Kirletmemişti daha teknik
“Çocuklar yüzer balıklar gezer”
Ne duru yeller eserdi
“O bol oksijen coşkun ırmak”
Olur muydu yerinde durmak
“Bir gün geldi her şey hayâl oldu”
İhtiyarlardan başkası da hatırlamaz oldu
“Yetmedi bu kadar karabasan kâbus
Korkular başımızda otobüs
Çöp işi çıktı bir de başımıza
Tuz gibi zehir katacaklar aşımıza”
Bile bile getirdiler ölümü
Soldurdular gonca gülümü
Yaktılar ormanı-ağacı
Kalmadı reçinesi, balı, çırası
“Aklın varken uyan mümkünken önle
Yoksa deri yerine gezeceksin gönle
Reva mıdır hak mıdır sana çöp zehir
Ölümcül kokuyla mı aksın koca nehir”
Kimse dinelmiyor anlamıyor neden
Kalmadı suda kurbağa göden
Yok mu bu koyunu güden
Bu duman ki, hastalıktan, ölümden tüten
“Gerçi İrfânî bunları çok söyledi
Duvarlar duydu ağaçlar dinledi
Sular dile geldi ağladı ırmak karalar bağladı
Asar-kaya var ama haklıya kulak asan yok”
Âşık Çıra ağladı, ağladı, dinledi
Bu derdi bin bir kere ünledi
Eski mısırları günledi
Mısırı dövdü söz eyledi
Ambar mı kaldı ki mısır olsun
Fırın mı kaldı ki pişsin aş, un
Fasulye mi kaldı fırına atalım
Aşımıza tatlı- aş katalım
Bir fâciâdır almış başını gider
Bu kaçan ceylanlar ruhumuzdan gider
O kaçan atlar bir daha gelmezler mi
İnsanlar uyanıp n’oluyor demezler mi?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.