son haberler

“YAĞMURLAR ÜLKESİNDE ÇOCUK OLMAK*” ÜZERİNE-2

Yayınlanma Tarihi: 13 Mayıs 2016 okunma

Ertan ALP alpertan2006@hotmail.com

“Beni en çok yağmurlar taşır geçmişe…”(Şeref Bilsel)

Karadeniz’de Çocuk ve Oyun

Karadeniz çocuğunun-uşağının- dünyasında oyun,hayal gücünün yağmurundan damıtılmış bir şiirdir.Doğayı,insanları ve kendini keşfetme sürecinde hayal gücünü devindirme çocukluğun oluşturulmasında bir varlık sebebidir.Her çocuğun doğaya ve insanlara bakış açısı ve yaklaşımı farklıdır ama çocukluğun kritik zamanlarında oluşturulan değerler bireyi yaşamın bir parçası haline getirir.Çocukluk,bir yazar veya şair için kirlenmemiş kıyılar bulmak için çıkılan bir yolculuk değildir sadece.Zaman insana giderek hükmünü sıkılaştırırken anlatılarda çocukluğun başat bir yer tutması saf ve temiz eğilim ve davranışların şiire daha yakın olmasıdır.Bu kapsamda oyun,insanın güzelliğini öğrenmek kadar onun acımasızlığına da tanık olmaktır.İşte şair,bu tanıklığı ve birikimi çocuğun hayal gücünde işlerken onun içinde ikinci bir insan gibi bakar yaşadıklarına.Her yaşayış bir birikimi çağırır,her yarım kalan düş şairin dizelerinde çocukluğa daha çok sığınmanın imgesel boyutunu oluşturur.

Çocuklukta oyun, saf aklın ve yüreğin kendini ve doğayı öğrenme sürecinde zamanın acımasızlığından kendini sıyırmaya çalışmaktır aslında.Günlük yaşamın bir sürü ayrıntısından hayalleri sürekli temize çekmeye çalışmak,oyunu mahrem bir alan olarak yaratmakla mümkün kılınabilir ancak.Yaşar Bedri,kırılmasa da bizimle yitip gidecek olan oyuncaklarımızın hayaline daha sıkı sarılmanın pasını yaşar içinde:“Hayaller…Hayaller…Hayaller…Bir sürü ayrıntı,bir sürü telaş.Yaşamı ayara çeken sefalet,kur kur bitmeyen paslı zemberekti.Düş dediğin neydi,tez kırılan oyuncaklarımız.”

Oyunların mevsimlere göre değiştiği,sokaktaki nesnelerin bir oyun aracına dönüştürüldüğü,geleneksel sözcüğünün daha önemini yitirmediği,hayatın teknolojik makinelere bağımlı olmadığı,hayal gücünün doğayı dönüştürme gücünün daha etkin olduğu,devralınan veya üretilen her oyunun çocuğun evreninde onu çevresine daha çok bağladığı,kentleşmenin çocuğu bir tüketim nesnesine dönüştürmediği,büyük teknolojik yapıların oyun alanlarını işgal etmediği zamanlarda İlyas Tunç’un da belirttiği gibi “oyun,biz çocuklar için boş zamanları doldurma aracı değil,bir varoluş biçimiydi.”Kendi varoluşunun yanında başkalarının varoluşunu kabullenmeye çalışmak Karadeniz’de yaşamayı öğrenmenin yanında ötekinin algısından dünyaya ve oyuna bakmayı öğrenmenin de sancılı bir sürecidir.Her çocuk dünyaya farklı algıların ve zihniyetlerin yaşandığı ancak insanın kendine yabancılaşması ve değerlerini yitirmesi bakımından ortaklaştığı coğrafyaların içinde büyütür kendini.Karadeniz kendi karakteristiğini damarlarına işlerken bir çocuğun varoluşunu hızlıca kuran ilk anlamları da basit felsefi açıdan irdelemeye çalışması tüm çocukları aslında hem aynı gönençte hem de aynı mazlumiyette buluşturur.Yine İlyas Tunç’un satırlarına kulak verelim:”Çocuk olmak güzeldir,elbette güzel yaşanırsa…Ben,Karadeniz’de çocuk olmanın mutluluğunu yaşadım.Ama,bu bir ayrıcalık değildi.Çünkü,öksüzler yurdunda çocuk olmak,yüzüne sineklerin konduğu açlıktan ölen Afrikalı çocuk olmak,kırmızı ışıkta arabaların camını silen çocuk olmak,boyacı çocuk olmak,dilenci çocuk olmak,tecavüze uğrayan çocuk olmak da vardı.”

Çocukluk,mutluluk ve gönenci şiire eklese da çoğu zaman,yitip giden zamana hükmedemeyen insanın geçmişinde buruk bir sığınağı da imliyor bazen.Çocukluk yaratıcılık demektir,üretmek ve bunu safça paylaşmanın yollarını denemektir.İşte bu geçmişin mavi örtünün bir gün gelip iyice solacağını ve tüm güneşin eve dolarak bizi kavuracağını düşünmek,değişen hayatta saflığı,temizliği ve güzelliği ne kadara kadar korumamızı sağlar?Çocukluğu derin bir mağaraya hapsetmek mi Karadeniz’de çocuk olmak, yahut karanlık kuyuların Yusuf’unda kendi varoluşunu yaşamaya çalışma mı?Bu sorgulamaya Osman Hökelek’in verdiği yanıt “mazi değil ama hal kalbimde yaradır“ın dışavurumudur:”Uçurtmaların elle yapıldığı,gazoz kapaklarının biriktirildiği günler…Bütün oyunlar 0’ların ve 1’lerin dünyası olan algoritmalara hapsoldu. Uçurtma uçurmak istiyorsan yükselmesi için + tuşuna ,alçalması için de –tuşuna basman yeterli…Aşklar da değişti.Sevgilinin elini tutmanın sıcaklığı başka hiçbir şeye benzemezken sevgi sözcükleri klavye tuşların hapsedildi.Yarış arabalarının oyuncakçı dükkanlarında arzı endam etmesini beklemezdik.Kendimiz yapardık.İplik makarası,biraz ve çabayla “formüla”mız yarışa hazır olurdu.Kendi bulduğumuz malzeme ile kendimizin yaptığı ,gözümüz gibi koruduğumuz ,her geçen gün daha da geliştirmek için sürekli çaba gösterdiğimiz bir şeydi oyun.Çocukluğumuzun en güzel icadıydı.Sokak özgürlüktü.Yalınayaktık.Sokakta oyunlar oynardık.Kendi yaptığımız oyuncaklarla oynardık.Dağın denize hatrı vardı.Ne dağla ne de denizle aramızda mesafelerin olmadığı zamandı.Çocukluğumuz,denize paralel uzanan dağların ardında kaldı.”

Değerlerle beraber günümüzün çocukluğu da teknolojiliye yenik düşmek üzere.Artı çocukların çoğu kendi oyuncaklarını kendi yapmıyor.Yaratıcılığını doğayla kovuşturmuyor.Sokak halen özgürlüğün yeri ancak özgürlük ve sokak çipli küçük makinelere yenik düştü.Sokakta oynanan oyunlar halen devam ederken çocukluk giderek “dağ ve denizle arasına mesafe konulan” yitik bir ülkeye evriliyor.”Dağların denize paralel uzandığı” Karadeniz’de artık çocukluğun ve çocuğun kendini yaratma süreci de evlerin kapalı dünyasında sıkışmaya başladı.Çocuk doğada değil,evlerden yaptığımız kutularda nefes alıyor.Çocuk doğayı değil,kendisine sunduğumuz tüketim araçlarının kısır döngüsünde şair Orhan Seyfi’nin dediği gibi “kaybolan cennetteki” dar vakitleri biriktiriyor.

Çocukluktaki oyun kavramının şiire yansıması bakımından Türk şiirinde “çocuk ve oyun” teması çerçevesinde özellikle toplumsal/toplumcu yönsemeler içeren örnekler vermek mümkün. Örneğin,“Refik Durbaş, “Barış Koyun Çocukların Adını” başlıklı şiirinde bütün çocukların oyunu sevdiğini, oyun sözcüğünün bu yüzden bütün halkların dilinde anlamının aynı olduğunu ifade eder. Çocuklara ad olarak oyun, emek, umut, mutluluk, devrim, barış konmasını ister ve şiirin her bir bendinde, bu isimlerin niçin konması gerektiğini anlatır.”(Necmettin Özmen, YENİ TÜRK EDEBİYATINDA ÇOCUK-ÇOCUKLUK TEMALI ŞİİRLER ÜZERİNE BİR TASNİF DENEMESİ, openaccess.izu.edu.tr)

“Oyunu sever bütün çocuklar

birdirbir, uzun eşek, körebe

bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez

oyun sözcüğünün halkların dilinde..

 

(Oyun koyun çocukların adını)”

 

Abdülkadir Bulut’un “Oyuncakçı Amca” şiirinde ise çocuk oyuncaklarının savaş karşıtı bir imge olarak şiirde yansımasını görürüz.Bulut,günümüzde şiddet içerikli oyunların çocuğun hayal ve iyilik gücünü nasıl yok ettiğini öngörmüş olmalı ki büyüklerin çirkin savaşlarına çocukların alet edilmesinin karşısında “kuş çocuk” imgesini çıkarır karşımıza:

“Oyuncakçı amca,

Ne çok oyuncakların var;

Top, tank, tüfek, tabanca…

Gövdem titriyor,

Onlara bakınca!

 

N’olursun oyuncakçı amca,

Bundan böyle bizlere,

Oyuncak tüfekler yerine,

Ak yelkenli bir gemi,

Bir de süslü bebekler getir,

Unutma emi?

 

Sonra oyuncakçı amca,

Senden aldığım tüfekleri,

Bozarak onlardan kuş yaptım,

Bana kızmazsın değil mi?”

(Devam edecek…)

*Karadeniz Kitabı:Yağmurlar Ülkesinde Çocuk Olmak,Hazırlayan:Şeref Bilsel,Yitik Ülke Yayınları,Şubat 2015.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”sından Gül Uğultuları-5

24 Şubat 2017 okunma
XXIII.Patiska,bir babanın daha sonra uçup gitmiş bir öpücüğünün tende uyumasıdır. Baba,ömrün yitiği ise anne bu yitiğin ömür mersiyesidir.Bütün yitikler bir güzü çağrıştırır şaire.Baba giderse sözcüklerin omurgası düşer,giden anne ise eğer... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-4

3 Şubat 2017 okunma
XXI.Patiska,bir aile fotoğrafında kardeşini yitiren şiirdir. Akçiçek,kardeş sevgisini varlığının oluşturduğu şiirsel gömleği şiirlerine giydiren ender şairlerdendir.Acıyı şiirin ontolojik sorunlarından ve gerçekliklerinden biri haline getiren... Devamını Oku

Gökhan Akçiçek’in “Patiska”Sından Gül Uğultuları-3

30 Ocak 2017 okunma
XVII.Patiska,yitirdiklerimizin aynasında varlığımıza varlık katan geçmişin anne ve kardeş yüzüdür. Aslında o tükenmez “Şairin hayatı şiire dahil.” sözünün en gerçekçi imgelerinden birini oluşturur Akçiçek.Geçmişin tortusu,kendi... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI-2

20 Ocak 2017 okunma
XI.Patiska,doğayı anlamaya çağıran bir şairin gül uğultusundaki dildir. Uğultu belirsiz ve gizemlidir.Yaşanılan gerçekliği tam olarak anlamlandıramamamın yarım sesidir.Onun şiirinde bazen insanlar da uğultuludur.İçimizde edindikleri yer,öznenin... Devamını Oku

GÖKHAN AKÇİÇEK’İN “PATİSKA”SINDAN GÜL UĞULTULARI

13 Ocak 2017 okunma
I.Patiska,sevgilinin “saçlarına dadanan kırlangıç sürüsü”dür. Anıların bireyin iç dünyasında oluşturduğu dinginlik hali…Sevgilinin yaşamı,zamanı ve mekanı güzelleştirme şarkısı…Tematik anlamda yaşadığı ve şiirinin iç... Devamını Oku

ÇOCUKLAR KANAMASIN ALLAH’IM…!

30 Aralık 2016 okunma
Hangi kandan olup olmadığınız kana yüklediğiniz değerlerle doğru orantılıdır… kan ağlamak kan akıtmak kan akmak kan alacak damarı bilmek kan başına çıkmak kan beynine sıçramak kan boğmak kan çekmek kan çıkmak kan dere gibi akmak kan gelmek kan... Devamını Oku

Gençliğin Şiir Algısı Bağlamında Hızla Kana Karışan Bir Seçki:”Gece Uçuşları”-2

30 Kasım 2016 okunma
İshak Reyna, çağdaş şiirin birikimlerini gençler için toplumsallaştırmaya çalışırken özellikle zamanının büyük bir bölümünü okul tipi öğrenme süreçlerinde geçiren gençlerimizin okulda edinemedikleri şiir okuma ve şiir kültürü edinme... Devamını Oku

GENÇLİĞİN ŞİİR ALGISI BAĞLAMINDA HIZLA KANA KARIŞAN BİR SEÇKİ:”GECE UÇUŞLARI”

28 Ekim 2016 okunma
Modern tüketim toplumlarının en gizli öznesi günümüz gençliğinin farklı toplumsal sınıflarda oluşturduğu kültür algısı şiiri nerede konumlandırıyor?Eğer kültürel bağlamda bir post-modernizmden bahsedilecekse modern bireyini dahi bir sanat algısı ve... Devamını Oku

Bakış Dışı

14 Ekim 2016 okunma
tek göz gerçekleri görürü iki göz yalanları bir gözümü çıkardım rüyaya dalmak için ölürken bir gözümü ekledim sancılı yüreğime başka gözler de düştü oradan buradan gözlerimin içine göz okyanus,göz uzak denizleri sessizliğimizin en çok seni... Devamını Oku

Şiir Günlüklerinden-27

7 Ekim 2016 okunma
Temiz Sığınak “Gidin ölüme dek şiirler okuyun.Çünkü temiz kalacağınız başka bir olanağınız yok.”(Şükrü Erbaş) “Şiir Bizde Olandır…” Bugün okula yeni başlayan 9. sınıf öğrencilerine Behçet Necatigil’in... Devamını Oku