son haberler

Yaşam Laboratuvarından

Yayınlanma Tarihi: 15 Ocak 2015 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Eskilerden güneşli bir pazar gününü hatırlıyorum. Mayıs ayındaydık. Tiyatro Ayna’nın Küçük Sahne’de sergilediği Rosa Luxsemburg adlı oyunu görmeye gitmiştim. Önümdeki sırada Aziz Nesin, Yıldız Kenter ve Hadi Çaman oturuyorlardı. Oyunu onlarla birlikte izlemiş olmaktan ayrı bir keyif almıştım. Rosa Luxsemburg’u canlandıran Dilek Türker bu rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu” ödülünün sahibi oldu. Tiyatro çıkışı İstiklâl Caddesi’nin kalabalığı, envai çeşit sesi arasından Taksim’e doğru ilerlerken, bastonundan güç alarak duran zayıfça, yaşlı bir dilenci kadının, insanın duygu dünyasını allak bullak eden şu sözlerini duydum: “Evlatlarım, annenize bir ekmek parası verin.”

Son zamanlarda İstanbul’da ne kadar da çok dilenci var. Bunların büyük çoğunluğu Suriyeli. Türkçeyi çok çabuk öğreniyorlar. Yağmur çamur, sıcak soğuk demeden aile boyu dileniyorlar; karı koca ve yaşları birbirine yakın bir sürü çocuk… İskeleler, meydanlar, sokaklar, parklar onlarla dolu. Üstelik onlarınki, “istedim vermedi, gideyim” türünden bir dilencilik de değil. Durdan gitten anlamıyorlar. İnsanların eteğinden, ceketinden çekiştirip metrelerce peşlerinden gidiyorlar. Birine para verseniz hemen yanı başınızda yirmisi birden peydahlanıyor. Öyle çaresiz, öyle perişan halleri var ki… insan ne yapacağını şaşırıyor.

Şişli’de yine bir pazar günü. Henüz akşamüstü. Güneş gitmemiş daha. Fakat pazar olduğu için ortalık oldukça tenha. Acelem var. (Ne zaman yok ki!) Ana caddeye çabucak inmem gerek. Ara sokaklardan en kestirme olanını seçiyorum. Eskilerin badal dedikleri bir merdiven sokak bu. Hızlı adımlarla sokağın başına gelmemle zınk diye durmam bir oluyor. Çünkü orada, biri sokağın başında diğeri sonunda, birer merdiveni kendilerine yatak yapıp boylu boyunca uzanmış iki adam var; üstleri başları hırpani, saçları keçeleşmiş, bildiğiniz köprü altı adamları… Biri iki elini, diğeri kolunu yastık yapıp dumanlı hülyalara dalmışlar. Sanırsınız kuş tüyü yataklarında yatıyorlar. Belli ki ya tiner çekmişler ya da uyuşturucu almışlar. Yanlarından geçip geçmemekte kararsız kalıyorum. Sağıma soluma bakıyorum… başka da kimse yok etrafta. Çekiniyorum… çünkü yine bir pazar günü Cağaloğlu’ndaki gazetemden çıkmış eve dönerken Eminönü’nde bir tinerci çocuğun saldırısına uğramıştım. İnanılmaz derecede kötü bir duyguydu ve etkisinden kurtulmam epeyce zaman almıştı. Gündüzleri iğne atsan yere düşmeyecek kadar kalabalık olan Eminönü, pazar günleri ve akşam saatlerinde işyerleri kapanıp el ayak çekildikten sonra inin cinin top oynadığı ıpıssız bir yer haline dönüşür, tinercilerle dolar. Birçok kez, “O taraftan gitmeyin, tinerciler var” uyarısını almıştım. Şimdi bu yüzden tereddüt içindeyim; aynı duyguyu bir daha yaşamak istemediğim gibi o zamanki kadar şanslı da olmayabilirim. Biraz izleyip, durup düşündükten sonra gözümü karartıp yokuş aşağı hızla dalıyorum sokağa.

“Bunca yıllık tarih içinde toplumlar sürekli olarak değişiyor, bazı dönüşümler gerçekleştiriyorlarsa, sanıldığı gibi kitaplarla gerçekleşmiyor bu değişimler. Gerçekte toplumda değişmeleri sürekli kılan yaşamın getirdikleridir. Kitaplar bu yenilikleri gören, izleyen, sonra da algılamalarına göre değerlendirerek sistemleştirebilen kişilerin çabalarından doğar. Kısaca, yaşamın bilimlerin önünde olduğu, bilimlere laboratuvarlık ettiği söylenebilir. Bilim gerçekte, özünde var olanı buluyor, değerlendiriyor yaşamın” diyor Necati Cumalı, Viran Dağlar adlı romanında. (Çağdaş Yayınları, 1995, 2. Bası, s: 124)

Evet, yaşam uçsuz bucaksız, koskoca bir laboratuvardır.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku