Yayınlanma Tarihi: 26 Mayıs 2017 — okunma
Takkeci İbrahim Efendi hikayesini bilirsiniz. Yine de biz kısaca özetleyelim.
İbrahim Efendi 1500’lü yılların ikinci yarılarında yaşayan biridir. Geçimini takke satarak temin eder. Ancak içinde bir cami yaptırma sevdası vardır ki sormayın. Yanındaki dostları bunun bu sevdasını bilirler. Ancak takke satarak bir cami yaptırmak öyle olacak şeylerden değildir. Ona “Sen evine ekmek zor götürüyorsun cami nasıl yaptıracaksın” derler.
Derler demesine ama İbrahim Efendinin içine düşmüş olan bu cami yaptırma aşkı son bulmaz. Umutlarını da yitirmez. Bir gün o camiyi yaptıracağına inanır.
İbrahim Efendi bir gece rüyasında “Bağdat’a git, köprünün karşısında hurma ağacının altındaki asmada üç üzüm tanesi kısmetin vardır, onu ye!” diyen bir zat görür. Rüya sık aralıklarla tekrarlanır.
“Bağdat’a git, üç üzüm tanesi kısmetini al!”
Bunun üzerine İbrahim efendi düşer yollara. Meşakkatli bir yolculuktan sonra bir handa kendisine verilen üzümlerden yemiş. Hancının kendisine “Nereden geliyor, nereye gidiyorsun” diye sorması üzerine “İstanbul’dan geldim rızkımı yedim tekrar döneceğim” der. Bunun üzerine kendisine “Be hey yolcu, ben İstanbul’da bir takkeci dükkanın altında üç küp altın görüyoruz da oraya gitmiyoruz, sen İstanbul’dan beri bu üç üzüm tanesi için mi buraya geldiniz” der.
Bu sözlerin ne anlama geldiğini sezen Takkeci İbrahim Efendi doğrudan İstanbul’un yolunu tutar. Kendi dükkanı altında bulunan altın küpleriyle günümüzde Takkeci İbrahim Ağa Camii’ini yaptırır.
Şimdi ne olmuş yani diyenler olabilir.
Ünye Yunus Emre Derneğinin “Biz ve Yaban Yunus’ta Tamam” projesi kapsamında yapılan seyahatin sonunda gördüğüm şu ki galiba biz Yunus’u bulmak için oraları gezmemiz gerekiyormuş.
Gerçek makamı milletin gönlünde olan Yunus’un dünyadaki makamını Ünye hak etmektedir. Kim bir şeye ne kadar sahip çıkarsa o, ona layıktır. Sevgi tek taraflı olmaz. Siz sevginiz ölçüsünde sevilirsiniz.
Bu çalışmalar sadece bir derneğin çabalarıyla olmaz. Milletin kendi öz değerlerine sahip çıkması, Yunus’u benimsemesi gerekmektedir. Şayet toplumsal bir şuur ile Yunus’a sahip çıkarsak bundan hep birlikte karlı çıkarız.
Beraberce Yunus’un makamlarını ziyaret ettiğimiz arkadaşlarımızın da kabul edebileceği gibi sadece iki yerde faklı bir mekana rastladık. Bu demek değildir ki Yunus buradadır. Ancak bu demektir ki biz Yunus’un burada olmasını diğerlerinden fazla istiyoruz.
Anlaşılacağı üzere bir şeyi hak etmek için mücadele de etmek gerekiyor. Kimse kimseye bir şeyi altın tepside sunmaz. Elbette Yunus Emre’nin kendi ilçe veya illerinde olmasını herkes ister. Bu iş istemekten çok hak etmekle ilgilidir.
Öyle sanıyorum ki Yunus Emre Derneğinin son projesi Şeyhimizi epey daha gündemde tutacaktır. Yetkilileri bir defa daha tebrik ederim.
İşin en hazin tarafı “bizim” olan bir şeyin “bizim” diye mücadele etmek durumunda kalmış olmamızdır.
Nasıl Takkeci İbrahim Efendi bir cami yaptırma uğruna taşıtsız İstanbul’dan Bağdat’a gidip gelmiş ve bunun semeresini görmüşse bizim de bunun karşılığını almamız gerekiyor. Şayet yapılan geziyi sıradan bir gezi gibi görürsek bundan bir şey çıkmaz. Gezilen görülen yerlerden ders çıkarmamız lazım.
Şahsi fikrim odur ki Ünye Yunus Emre’yi diğerlerinden çok hak ediyor. Ancak yapılacak çok iş var. Ülke sathına yayılacak çalışmalar gerekiyor. Hatta gerekirse bu tür ziyaretler artırılmalı, her ziyaret öncesi özel hazırlıklar yapılmalıdır.
Bütün çalışmalar yapılır da yine duyan bilen olmazsa verilecek cevap bellidir. O cevap da Yunus’tan gelsin:
“Bizi bilmeyen ne bilsin
Bilenlere selam olsun.”
Biz Yunus’u Ünye’de bulduk. Bu böyle biline…
1 Yorum