Bildiğim kadarıyla Ömer Hayyam bizde aşk ve şarap şairi olarak ünlenmiştir. Doğrusunu isterseniz ben de onu ilk olarak bu konuda yazılmış dörtlükleriyle tanımıştım: “Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,/ Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;/ Bir an geçmek istiyoruz kendimizden:/ İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.” – […]
Bir ömür içinde insan düşüncesi elbette çok değişebiliyor. Dörtlüklerinden de anlıyoruz ki Hayyam da hayatı boyunca büyük değişiklikler geçirmiş. Bu kadar sağlam bir eğitim almış olan Hayyam, gün gelmiş kuşkuya düşmüş. Herkesten ayrı düşünüp başka şeylere inanmaya başlamış. İslam dogmatizmine karşı çıkmış, din adamlarının iki […]
“Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,/ Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi:/ Biri iyinin kötünün aslını bilir,/ Öteki ne dünyayı bilir, ne kendini.” – “Bu dünya kimseye kalmaz, bilesin;/ Er geç kuyusunu kazar herkesin./ Tut ki Nuh kadar yaşadın zor belâ/ Sonunda yok olacak […]
Sevgili Semra, Sana epeydir yazamadım, lütfen kusura bakma. Biliyorsun biraz sıkıntılıyım son zamanlarda. İşim öyle bunaltıcı ki! Bütün gün saçma sapan insanların saçmalıklarına katlanmak zorunda kalıyorum. Duvar gibi dursam bile görüyorum, duyuyorum. Onlarla aynı ortamda olmak inan çok yıpratıcı. İşini bırak demezsin biliyorum ama… dediğini […]
Eskilerden güneşli bir pazar gününü hatırlıyorum. Mayıs ayındaydık. Tiyatro Ayna’nın Küçük Sahne’de sergilediği Rosa Luxsemburg adlı oyunu görmeye gitmiştim. Önümdeki sırada Aziz Nesin, Yıldız Kenter ve Hadi Çaman oturuyorlardı. Oyunu onlarla birlikte izlemiş olmaktan ayrı bir keyif almıştım. Rosa Luxsemburg’u canlandıran Dilek Türker bu rolüyle […]
Oturduğumuz kafeden kalkıyoruz. Bir arkadaşım ve kızımla birlikte Mecidiyeköy’den Şişli’ye doğru yürüyoruz. Arkadaşım işine yetişecek, bizse karşı yakaya, Kadıköy’e geçeceğiz. Biraz ilerlemiştik ki aniden bir kadın, kızımı yakalayıp sarılıyor ona. Şaşkın şaşkın bakıyoruz hafif korkarak. Olayı anlamaya çalışıyoruz. Onunla tanışmış mıydık acaba bir yerde? I-ıh, […]
“İşte gökteki bulutlar kabarıp dönmeye başladı önümde, uzaktan bir yıldız parladı. Ormanların loşluğu, ayın donuk ışığı gözümün önünden kaydıkça kayıyor… Ayaklarımın altında mavi bir sis şeridi yayıldı… Havada gerilen bir telin vınlamasını duyuyorum. Bir yanımda deniz, öbür yanımda İtalya. İşte Rus köylerinin karanlık evleri belirdi. […]
“Yalnızlığına kaç, dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum. / Seninle nasıl susulacağını pek iyi bilir orman ve kaya. O sevdiğin ağaca benze yine sen, o geniş dallıya: sessiz ve dinlercesine sarkar o, deniz üstüne. / Yalnızlığın bittiği yerde […]
Çarşının dar caddelerinde yürüyorum. Kış mevsiminin bu ayında çok nadir görünen güneşin bahşettiği bir avuç ışıklı sıcaklığı yakalayıp yaşam enerjisine dönüştürmeye çalışıyorum. İnsanlar günün telaşı içinde -kimi hızlı kimi yavaş- bir yerden bir yere gidip geliyorlar. Gürültü de trafik de büyük şehirlerdekini hiç aratmıyor hani. […]
Ne gereksiz şeylerle uğraşıyoruz. İtibarı saraylarda, köşklerde arıyoruz. Saltanat kaldırılalı çok oldu ama hâlâ padişahlık düzeni peşinde koşuyoruz. Cumhurbaşkanı’nın başbakanlığı döneminde kendisine, “Padişahım sen çok yaşa” diye seslenen bir adamın görüntüsü geliyor şimdi gözümün önüne ve ardından Başbakan’ın onu, elini kalbinin üstüne koyarak sevgi dolu […]