son haberler

3. Sayfa Ülkesi Olduk

Yayınlanma Tarihi: 12 Haziran 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Çok üzücü, çok sarsıcı, çok çook derinden yaralayıcı… Ama kanımca atlamamak gerekir bu tür haberleri; o kadar hayhuyun içinde kaynayıp gitmemeli… Çünkü içinde yaşadığımız toplumu anlatıyor bize; dillerin en acısıyla…

İşte sapıklık ötesi bir olay. Planlı programlı. Bir organize sapkınlık örneği: Adana’da Mehmet Ö. adlı bir ilkokul öğretmeni, 12 yıl önce 4.5 yaşındayken koruyucu aile olarak aldıkları kız çocuğu N.G.’ye o zamandan beri cinsel tacizde bulunuyor. Çocuk büyüyüp de kendisine yapılanın kötü bir şey olduğunu anlayınca durumu savcılığa bildirmeye karar veriyor. Evde kimsenin olmadığı bir gün Mehmet Ö.’nün yanına geleceğini tahmin eden çocuk, cinsel tacizin görüntüsünü elde edebilmek için cep telefonunu ayarlıyor. Fakat Mehmet Ö. çocuğun odasına girip soyunurken gömleğini kanepedeki cep telefonunun üzerine atıyor. Bu nedenle kamera görüntü alamıyor. Cep telefonu sadece sesleri kaydediyor. Bu kayıtla savcılık harekete geçerek soruşturma başlatıyor. Kız çocuğunun psikiyatr eşliğinde alınan ifadesinde, aileye girdiğinden beri Mehmet Ö.’nün çocuğa şiddet uyguladığı ve cinsel istismarda bulunduğu, bu cinsel istismarları ise cep telefonuyla kaydederek bilgisayara yüklediği anlaşılıyor. Bu ifade üzerine Mehmet Ö.’nün CD’lerine ve bilgisayarına el koyan polis yaptığı araştırmada, öğretmenin bilgisayarında ve CD’lerinde çocuk pornosu görüntüleri, çok sayıda çocuğa ait gizlice çekilmiş resim ve banyo görüntüleri bulunduğu gerçeğini ortaya çıkarıyor.

Kahrımdan öleceğim! Bu bir ilkokul öğretmeni! Düşünebiliyor musunuz, küçücük çocuklarımızı emanet ettiğimiz bir ilkokul öğretmeni! Ve bu bir pedofil. Öğretmen diye, evli diye, yaşını başını almış diye çocuk teslim ediyorlar “adam”a. Şimdi bu ve bunun gibi sapıkları ne yapmalı? Üstelik bir de isimleri gizli tutuluyor. Koca koca puntolarla yazsanıza herkes iyice görsün. Yasaya mı aykırı? Yasalar yeniden düzenlensin o halde. Buna benzer, tahmin edemeyeceğimiz kadar çok sayıda olay mutlaka yaşanmıştır ve yaşanmaktadır.

Bu toplumda sadece evlatlıklar mı tehlikede? Kesinlikle hayır. İşte size bir de insanın kanını donduran öz baba örneği: Ankara’da yaşayan F.İ. adlı kız çocuğu defalarca babasının cinsel tacizine uğruyor. Bu durumdan iyice bunalan çocuk, annesine ve okuldaki rehber öğretmene durumu anlatıyor. Anne önce boşanmak istiyor. Söylenildiğine göre baba, yaptıklarını kabul ederek özür dileyip tövbe ediyor. Bunun üzerine anne, “Bunu bir de Diyanet’e soralım” diyor. Çocuk, okuldaki din dersi öğretmeninden Alo Fetva hattının numarasını ediniyor. Hep birlikte arıyorlar Diyanet’e ait numarayı; hoparlörü açık bir telefondan… Telefona cevap veren hocanın tavsiyesi şu oluyor: “Eşiniz özür dilediyse affedin, evlilik birliğini devam ettirin.” Baba, rehber öğretmenin şikâyeti üzerine tutuklanıyor. Tahliye olsa bile 6 ay boyunca kızına yaklaşamayacakmış. Aman ne iyi! Ya sonra, 6 ay sonra ne olacak?.. O çocuğun psikolojisi üzerine kafa yoran var mı? Peki sosyal hayattaki yeri neresi? Kutsal kabul edilen babalığın düşürüldüğü duruma mı dikkat çekmeli, yoksa hayatı dini ölçülere göre yaşamanın ulaştığı boyuta mı?.. Burada, “Kutsallık atfedilen her şeyde sömürü vardır” sözünü hatırlıyorum.

Bu haberler peş peşe geliyor; aralıksız… Nefes aldırmıyor. Dur durak bilmiyor. İnsanı serseme çeviriyor. Ve benzer haberler, bu yazıyı yazarken bile akmaya devam ediyordu. Bu tip haberlere gözünü, kulağını kapatarak “yaşayan” ve bunu da kendi psikolojisini korumak adına yaptığını söyleyen bir sürü insan tanıyorum. Kendilerince haklı nedenleri olabilir. Ama bir de, “Bu tür olaylar duyuruldukça daha da yaygınlaşıyor” düşüncesinde olanlar var ki onlara kesinlikle katılmıyorum. Bu korkunç gerçekleri; bu küçücük, çaresiz, kimsesiz çocukların acılarını görmezden gelmek, üstünü örtmek, hiç yokmuş gibi davranmak, aksine bu vakaların daha da artmasına çanak tutmaktır. İnsan, yok saydığı bir şeyle nasıl mücadele edebilir?..

Bu nitelikte olmasa bile bir hayli düşündürücü ve sarsıcı bir haber de Konya’dan, Konya Selçuk Üniversitesi’nden düştü gündeme. Cinayet, terfi etti yani. Artık üniversite bazında işleniyor. Sekreter Asuman’ın âşıkları koskoca bir profesör ile bir doçent, öldüresiye rakip oluyorlar. Üstelik profesörün eşi de aynı üniversitede dekan. Profesör, evli ve bir çocuk annesi sekreter Asuman uğruna doçentin boğazını kesiyor; artık öncesinde mi sonrasında mı bilmem, karnına da iki bıçak darbesi indiriyor. Ne demeli?.. Sözün bittiği yer diyoruz ya sıkça, demeyelim bunu. Çünkü sözün hakikaten bittiği yerde, söyleyecek söz bulamıyoruz sonra.

“Bu tür olaylar dünyanın her yerinde oluyor” elbette. Ancak oranlara bakıldığında bizdeki durumun çok daha vahim olduğu görülüyor. Bir de “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışımızdan kaynaklanan sır küpü toplum yapımızı hesaba katarsak, eldeki verilerin aslında gerçeğin çok küçük bir bölümünü oluşturduğunu görmemiz hiç de zor değil. Eskiden bu haberlere gazetelerin 3. sayfaları yeterdi. Şimdi öyle mi? Bütün gazeteyi ayırsanız gene yetmez; sayfa sayısını da artırmak gerekir. Topyekûn 3. sayfa ülkesi olduk yani.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku