son haberler

Don Kişot ve Cervantes – 1

Yayınlanma Tarihi: 20 Şubat 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Gündemden çok bunaldım. Hep aynı haberler, aynı görüntüler, aynı yüzler… Kadına şiddet olayları, çocuk istismarları, cinayetler, yolsuzluklar, ortalığa dökülen ses kayıtları, tapeler, kayıp fezlekeler, politikacıların düzey kaygısı gözetmeyen çirkin bağırışları, hoyrat davranışları… İyisi mi ben biraz kitapların dünyasına kaçıp edebiyata, sanata yelken açayım. Işıl ışıl düşüncelerin, asaletin, bilgeliğin, erdemin aydınlık cümleleriyle beynimi, zihnimi, ruhumu temizleyip arındırayım.

Yolun başında beni ilk karşılayan Don Quijote oluyor. Anlı şanlı şövalyenin gurur ve asalet timsali duruşunu görünce bir an, “Ülkem için ondan yardım istesem mi acaba?” diye düşünüp hemen cayıyorum. Okula gidebilen hemen herkes gibi ben de ilkokul sıralarında tanıştım Don Kişot’la. Kitap tabii orijinaliyle kıyaslanamayacak kadar inceydi ve sadece Don Kişot’un yel değirmenleriyle savaşından söz ediyordu. Kapak resmi hâlâ capcanlı durur belleğimde. Eser o zamanlar Fransızca okunuşuyla Don Kişot olarak yerleşmişti dilimize. Şimdilerdeyse aslına uygun, İspanyolca yazılışıyla Don Quijote (okunuşu Don Kihote) olarak kullanılıyor. İspanyolca yazılışını çevirisinde ilk kullananın Bertan Onaran olduğu söyleniyor. Benim en son okuduğum kitap ise Yapı Kredi Yayınları’ndan Roza Hakmen’in çevirisiyle çıkmış. O da İspanyolca yazılışını kullanmış ve gerçekten olağanüstü güzellikte bir çevirisi var.

Gelelim Don Quijote’ye… Yoksul ve yaşlı asilzade, okumaya çok düşkündür ve o zamanlar çok yaygın olan şövalye romanslarına meraklıdır. Bu okumalar aklını öylesine karıştırır ki sonunda okuduğu romansların etkisinde kalarak başarılı, şanlı bir şövalye olmak ister ve bir şövalyeye yakıştığını düşündüğü Don Quijote adını alır. Böylece tek başına dünyayı değiştirecek, kötülüklerle ve haksızlıklarla mücadele edecek, eziyet çeken prensesleri kurtaracak, dolayısıyla dünya çapında üne kavuşacaktır. Tavan arasında bulduğu küflü zırhı, paslı miğferi ve sevgili atı Rocinante ile serüven aramaya çıkar. Bir hancı kendisine şövalye unvanı verince bu işi tam şövalye kitaplarına uygun olarak yapmak ister. Her gezgin şövalyenin mutlaka bir aşkının olması gerektiğinden hareketle kendisine bir sevgili arar. Çevresinde gördüğü bir köylü kadına Dulcinea adını vererek onu hayalinde soylu, güzel bir prensese dönüştürür ve herkesin onun yeryüzünün en güzel kadını olduğunu kabul etmesi uğruna savaşa girişir. Daha sonra yanına, sağduyusuyla onu büyük belalardan korumaya çalışacak olan silahtarı Sancho Panza’yı alır.

Cervantes, 58 yaş gibi ileri bir yaşta okura sunduğu Don Quijote’yi, o günlerde çok yaygın olan şövalye romanslarının bir yergisi olarak kaleme almış. Eser aynı zamanda 17. yüzyılın başlarında artık çözülmeye yüz yutmuş İspanyol feodal düzeninin derin ve nitelikli bir eleştirisi olma özelliğini taşıyor. Yayınlandığı tarihten itibaren en çok okunan, en çok yorumlanan, bütün dünya dillerine çevrilmiş olan Cervantes’in bu ünlü romanının temel felsefesini, İspanyol düşüncesinin iki belli başlı tipinin karşıtlığı oluşturuyor: Bunlardan biri, yüce gönüllülüğü, soyluluğu ve çılgınlığı temsil eden, sürekli hayaller peşinde koşan, başarılarla dolu bir geleceği düşleyen Don Quijote, diğeri ise sağduyuyu, pratik zekâyı ve kaba gerçekliği temsil eden, zengin olmak isteyen ancak bunun için çalışmaktan çok şansa bel bağlayan kaderci Sancho Panza’dır. Cervantes’in bu iki karakterin serüvenleri üzerine kurduğu; insanı, sanatı, yaşamı ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini irdeleyen başyapıtı, ilk roman örneği olarak kabul ediliyor. Halkın yaşamından ustalıkla aktarılmış öykülerin yanı sıra Cervantes’in oldukça zengin yaşam deneyiminden öykülerin de bulunduğu kitap, neredeyse yok olmaya yüz tutmuş İspanyol edebiyatına canlılık getirmiştir. Cervantes Don Quijote’yle o dönem halk üzerinde çok etkili olan şövalye kitaplarının otoritesini kırarken Rönesans’ta kullanılan bütün edebiyat türlerinin de parodisini yapıyor. Özellikle Don Quijote’yle Sancho Panza’nın ironi ile bilgeliği bir arada barındıran diyaloglarının tadına doyum olmuyor.

Eserin en belirgin özelliklerinden biri de çok zengin, akıcı ve doğal dili, pitoresk üslubudur. Roman, konusunun bu pitoresk özelliği nedeniyle birçok ünlü ressamın eserlerine konu olurken bu durum halıcılık alanında da desen çalışması olarak değerlendirilmiş. Cervantes’in romanı bale, müzik, sinema dallarında da birçok eserin konusu olmuş. Bizde ise Nâzım Hikmet’in Don Kişot isimli bir şiiri var ve Rıfat Ilgaz “Don Kişot İstanbul’da” isimli bir öykü kitabı yazmış.

Devam edecek…

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku