son haberler

Don Kişot ve Cervantes – 2

Yayınlanma Tarihi: 27 Şubat 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

Melih Cevdet Anday’ın başucu kitabım dediği Don Quijote, okuyan her insanın bakışına, algılayışına, kavrayışına göre çok çeşitli ve değişik ifadelerle tanımlanabilir. Kitabın içeriğini kimisi komedi, kimi macera, bir diğeri felsefe, bir başkası edebiyat türleri eleştirisi vs… olarak yorumlayabilir; öylesine geniş boyutlu bir eser… Cervantes yaşamın, insanın en derinliklerine indiği ve bunu olağanüstü güzel bir üslupla dile getirdiği Don Quijote’de ayrıca edebiyatla hayatı buluşturarak iyi düşünülüp ustaca ifade edilmiş değerlendirmelerde bulunuyor.

İspanyol edebiyatının en önemli ismi, romancı, hikâyeci ve oyun yazarı Miguel de Cervantes Saavedra, cerrah bir babanın oğlu olarak 1547 yılında dünyaya gelmiş. Yoksul düşmüş soylu bir ailenin yedi çocuğundan biri. Baba Rodrigo de Cervantes dokuz kişilik ailesini geçindirmekte zorlanıyor. Bu nedenle sık sık borçlanıyor. Hesaptan kitaptan da pek anlamadığı anlaşılan baba, borçlarını ödeyemediğinde çareyi şehir değiştirmekte buluyor. Bu nedenle aile şehir şehir dolaşıyor. Dolayısıyla Cervantes’in çocukluğu böyle gezgin bir ailede geçiyor. 1564’te babası Sevilla kentinde oturma hakkı elde edince Cervantes Cizvit okuluna muhtemelen burada gidiyor. Daha sonra ailesiyle birlikte Madrid’e yerleşerek orada üniversiteye başlıyor. Üniversite yıllarında Erasmus’un öğrencilerinden hümanistlik profesörü Juan Lopez de Hoyos’un öğrencisi oluyor. Belki bu nedenle birçok Cervantesçi onun Rönesans’ta Erasmus hümanizmasının son temsilcisi olduğu görüşünü savunuyor.

Üniversite eğitiminin ardından dönemin sanat ve edebiyat merkezi olan İtalya’ya giden Cervantes 1570’ten sonra, burada görev yapan bir İspanyol birliğine katılarak askerlik yapmaya başlıyor. İnebahtı (Lepanto) deniz savaşında yaralanması sonucu sol eli felç olan Cervantes’in burada yaşadıkları Don Quijote’ye “Askerlik mi yararlıdır kalem mi?” tartışmaları şeklinde yansıyor. Cervantes 1575’te İspanya’ya dönerken Türk-İslam korsanlarına esir düşüyor ve Cezayir’e götürülüyor. Esirliği sırasında birçok kez kaçma girişiminde bulunuyorsa da başarısız oluyor. Ancak 1580 yılında ailesince para ödenerek özgürlüğüne kavuşabiliyor ve ülkesine dönerek edebiyat yaşamına başlıyor. Önce oyun yazarlığı ve pastoral romans türünü deniyorsa da beklediği ilgiyi görmüyor. Bu arada mutsuz bir evlilik yapıyor. Küçük bir memur olarak çalışmaya başladığı sırada emanetindeki paraları kullandırdığı banker batınca zimmetine para geçirmekten hapse mahkûm oluyor ve Sevilla hapishanesinde yatıyor. Cervantes daha sonra yaptığı birtakım usulsüzlükler nedeniyle de iki yıla yakın bir süre hapis yatıyor. Yazarın Don Quijote’nin ilk kısmının önemli bölümünü bu sırada yazdığı düşünülüyor.

Dünya edebiyatının başyapıtlarından biri olan Don Quijote’nin birinci kısmı 1605 yılında yayınlanıyor ve aynı yıl içinde altı kez basılıyor. Eserin başarısı ve gördüğü ilgi üzerine “Avellaneda” takma adlı bilinmeyen bir kişi, Don Quijote’nin devamı niteliğinde bir kitap yayınlıyor. Bu nedenle Cervantes çalışmalarını hızlandırıyor ve bu kitabın çıkmasından bir yıl sonra 1615’te, Don Quijote’nin ikinci kısmını yayınlıyor; yani ilk kısmının basımından tam 10 yıl sonra, yaşamının sonlarına doğru… 22 Nisan 1616’da, 68 yaşındayken -tesadüfe bakın ki- Shakespeare ile aynı günde ölen Cervantes’in Don Quijote’den başka pek çok tiyatro oyunu, çok sayıda şiiri ve küçük romanları bulunuyor.

Cervantes Don Quijote’yle bir de deyim kazandırmıştır dillere: Don Kişotluk. Birçok kaynak Don Kişotluğu, “Lüzumsuz kahramanlık göstermeye kalkışma durumu, şövalyece davranmak, başaramayacağı yiğitlik gösterileriyle kendini gülünç duruma düşürmek, çok güç koşullarda bile kendi çıkarlarına ters düşen davaları savunmaktan hoşlanmak” şeklinde tanımlıyor. Benim içinse Don Kişotluk, inanılan bir dava uğruna hiçbir güçlükten yılmayarak mücadele etmek; ellisinde dahi hayallerinin, ideallerinin peşinden koşabilecek yüreğe, kararlılığa, azme sahip olmak; düşüp düşüp yeniden kalkarak kavgaya devam edebilmektir. Ve belki de Don Kişotluk, her şeyin parayla, maddiyatla ölçüldüğü, insanların kitabı hayatlarına hiç sokmadıkları ya da bir zamanlar sokmuş olsalar bile çıkardıkları günümüz Türkiye’sinde Cervantes’i ve Don Quijote’yi gündeme taşımaktır.

409 yıllık bir eserden söz ediyoruz. Öyle görünüyor ki Don Quijote ve Cervantes dünya durdukça yaşayacak.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku