son haberler

Dünya Kadınlar Günü ve ‘Mutluluk’ – 2

Yayınlanma Tarihi: 13 Mart 2014 okunma

Semra YİĞİT smryigit@gmail.com

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü Türkiye’de ilk kez 1921 yılında kutlanıyor ama yoğun katılımlar ancak 1975’ten sonra sağlanıyor. 1980 darbesi her şeyi olduğu gibi Kadınlar Günü kutlamalarını da kesintiye uğratıyor. 1984’ten itibaren diğer kutlamalarla birlikte Kadınlar Günü kutlamaları da yeniden başlıyor. Bu yıl da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yurtta ve dünyada çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Anaerkil aile yapısından ataerkil topluma geçeli kaç üretim tarzı değişti fakat kadınlar bu yenilgiden sonra bir daha kendilerine gelemediler. İktidarı yitiriş o yitiriş. Dünyanın egemenleri o zamandan beri artık erkekler. Türkiye’de erkeklerin bu egemenliklerinde kadınların hiç mi katkısı yok acaba? Bence var. Erkek egemen yapıyı kadınlar erkeklerden daha çok koruyup daha çok besliyorlar.

Ülkemizde kadınlara seçme ve seçilme hakkı 1934 yılında birçok Avrupa ülkesinden önce verilmiş. Yasalarımızın kadın hakları konusunda çok geri olduğu söylenemez. Fakat bu haklar, kadınların mücadelesi sonucu alınmayıp tepeden inme verilmiş haklar olduğundan mıdır nedir, 80 yıl sonra bile bugün kadınlar bu haklarını doğru dürüst kullanamıyorlar. Kanımca kadınların bugün hiç de iç açıcı durumda olmamalarının nedeni uygulamada ve sosyal yapıda aranmalıdır. Yasalara rağmen Türkiye’de sosyal yapı, kadın-erkek eşitsizliğini ve erkek egemenliğini kemikleştiren bir özelliğe sahiptir.

Toplumumuzun aile yapısı incelediğinde genelde kadının aile içinde asıl egemen olduğu sonucu çıkar ortaya. Anadolu’da özellikle yaşlı kadınların gözle görülür bir üstünlüğü vardır ailede. Mesela Fakir Baykurt’un Yılanların Öcü-Irazca’nın Dirliği-Kara Ahmet Destanı roman üçlemesindeki sert, otoriter Irazca Ana karakteri bu tür kadınların tipik bir örneğidir ve oldukça da yaygındır. Böyle olduğu halde toplumumuz yine de erkek egemen bir toplumdur. Çünkü bizim kadınlarımız erkeklerden daha fazla erkek yanlısıdır. Anneler oğullarına kızlarından daha çok değer verirler.

Erkeği de kadın yetiştiriyor. Erkek de kadının eline doğuyor. Çocuklar hamur gibidir, nasıl yoğurursanız öyle olur. Ve kadınlar erkekleri tam da erkek egemen toplumu koruyarak sürdürecek şekilde yetiştiriyorlar. Kız annesi olup da keşke oğlum olsaydı diyen, oğlunu kızından daha çok sevdiğini açık açık söylemekten çekinmeyen, çocuk sahibi olmak isteyip de erkek çocuğu tercih ettiğini belirten öyle çok sayıda kadın tanıdım ki. Erkeklerin kadınlardan üstün olduklarına erkeklerden daha çok inanan ve erkek çocuklarını bu düşünceyle yetiştiren yine kadınlar. Erkek egemen dünyayı besleyen başlıca unsurlardan biri buysa diğeri de kadının kadına olan düşmanlığıdır. Hobbes, “İnsan insanın kurdudur” diyor ya, galiba kadın da kadının kurdu.

TÜİK’in 2011 verilerine bakılırsa insanımız bayağı mutlu. Hatta kadınlarımız erkeklerimizden daha mutlu. İstatistikler öyle söylüyor. Bilmiyorum artık kimlerle konuştularsa… Ama benim başlıkta sözünü ettiğim mutluluk o mutluluk değil. Ben Abdullah Oğuz’un, kadın konulu bu yazıya pek uygun düşeceğini düşündüğüm bol ödüllü filmi Mutluluk’tan söz ediyorum. Hani şu Zülfü Livaneli’nin çok sayıda baskı yapan aynı adlı romanından senaryolaştırılan filmden. Kadının kadına düşmanlığının örnekleri bu filmde de var. Film 2007 yılı yapımı. Epeyce izlendi. Benim önerim izleyememiş olanlar için. Mutluluk, oyuncularının usta işi performansları, Zülfü Livaneli’nin güzel müziği eşliğinde izlenen nefis görüntüleriyle tam bir görsel şölen. Film, toplumumuzun kökü derinlerde iki sorununa, kanayan yaralarına ayna tutuyor: Çocuk tecavüzü ve töre gerçeği. Özgü Namal’ın olağanüstü bir başarıyla hayat verdiği Meryem karakterinin hikâyesi yeni değil, ama maalesef hep güncel. Çözümlenene kadar da gündemde tutmaya devam etmeli zaten.

Filmin konusuna dair kısacık bir not: Nefret dolu bir üvey anne elinde hırpalanmanın her türüyle, dayakla büyümüş bir öksüz Meryem. Babası bu duruma engel olamadığını itiraf ediyor. Boşuna dememişler “Anası olmayanın babası olmaz” diye. Erkek egemenliği ve kimsesizliğin koyu yalnızlığıyla çevrelenmiş güzeller güzeli 17 yaşındaki Meryem’in bir kimliği bile yok. Bu çocuk üstüne üstlük öz amcasının tecavüzüne uğruyor ve bunun sonucu olarak da ortadan kaldırılmak isteniyor. Korkmuş, sinmiş, boyun eğmiş Meryem’in acılarına bir de yakınındaki kadınların zulmü ekleniyor. Hayatı koşulsuzca ailesindeki erkeklerin eline bırakılmış ürkek, mazlum, masum, kendisinden istenilen her şeyi yapmaya yazgılı Meryem’in yürek parçalayıcı hallerini izlerken insan, “Acaba şu anda aynı durumda olan daha kaç Meryem var?” diye düşünmeden edemiyor.

Bir solukta izledim filmi, hiç kımıldamadan.

Siz de yorum yapın, görüşlerinizi belirtin.

Yazarın Diğer Yazıları

Yazarın tüm yazıları.

Her Şey Tatsız Tuzsuz

5 Mart 2020 okunma
Benim deniz kokulu, yosun kokulu, ıhlamur kokulu kentim. Güneşli umutlarım, gri hüzünlerim, zifiri karanlık korkularım… Yağmur gibi yağan sevinçlerim, öksüz kederlerim ve dindirilemez öfkelerim… En derin, en acımasız terk edilmişliklere seninle direndik ve... Devamını Oku

Yol, Yolculuk, Bir Avuç İnsan ve Einstein

30 Kasım 2018 okunma
“Alıp başımı gitmek. Atsız arabasız/ Alıp başımı düşlerin çıkmazından/ Karışmak taşa toprağa. Yolculuk…” (Rıfat Ilgaz) Oldum olası severim yolculukları; en çok da otobüs yolculuklarını… Hızla geriye akan manzarayı seyrederken düşüncelere... Devamını Oku

Hüzün, Melankoli ve Şiir

12 Aralık 2017 okunma
Son zamanlarda bir garip hüzün dalgası arada bir yoklayıp duruyor beni. Bu da neyin nesi? Nereden çıktı şimdi bu hüzün? Tüm olumsuzluklara rağmen kendimi bile hayrete düşürecek kadar umut dolu değil miyim ben?.. Françoise Sagan’ın bir çırpıda okunuveren o... Devamını Oku

Bir Şenay Varmış… Meğer Hayalmiş

10 Mayıs 2017 okunma
“Nedir acelesi ecelin? Daha bitmeden yaşama sevincim.” (Halide Edip Adıvar) Benim dünyalar güzeli melek kardeşim, senin hakkında yazacağım nereden gelsin aklıma. İnsan bu kadar iyi, bu kadar güzel, bu kadar hayat dolu olur da, hiç bu kadar yakın durur mu... Devamını Oku

Özlem

1 Aralık 2016 okunma
En yakıcı duygulardan biridir özlem. Kimi için sıla, kimi için sevgili; kimine göre çocuk, kimine göre ana-baba-kardeştir. Şarkılar onu söyler, şiirler onu haykırır. Özlemi yazar öyküler, tablolar onu resmeder. Özlem değer vermektir, sevmektir özünde.... Devamını Oku

Hayatın İçinden

15 Nisan 2016 okunma
Mevsimler her ne kadar eskisi gibi olmasa da yine de geliyor bahar, yine de geliyor yaz. Doğa yeniden canlanıyor ve kuşlar bir başka ötüyor bu mevsimlerde. Fındık bahçelerinde dolanırken “Yine yeşillendi fındık dalları” türküsünü hatırlarım hep. Fındık... Devamını Oku

Sahi, Öğretmenlere Ne Oldu Böyle?..

3 Mart 2016 okunma
Belediye hoparlörünün tiz, gıcırtılı sesi ortalığı kaplıyor. Kadın görevli, bir konferansın anonsunu yapıyor: “Ahir Zamanda Kadın konulu konferans bugün…” Doğru mu duydum acaba? Ahir zamanda mı dedi? Neyse ki anons ikinci kez tekrarlanıyor. Pür... Devamını Oku

Arkadaşımın Mektubuna Cevap (3)

10 Şubat 2016 okunma
10 Şubat 2016 Canım Arkadaşım, Biliyorum, cevabım epeyce gecikti. Fırsat bulup yazamadım bir türlü. Kusura bakma n’olur. Yazın ortalarına doğru almışım son mektubunu. Okullar tatildeyken yani. Kıskançlık konusunda kalmışız. Düşüncelerine katılıyorum... Devamını Oku

Biri Bana Bunları Açıklayabilir mi?..

7 Ocak 2016 okunma
Karın bembeyaz aydınlığı salonun her tarafına yayılıyor. En kuytu köşeler bile ışık içinde. Yumuşacık, lapa lapa yağan karı seyrediyorum camdan. Uzun zamandır bu kadar yoğun bir kar yağışı görmemiştim. Kalınlığı en az elli santimetreyi buldu.... Devamını Oku

Arkadaşımdan Mektup Var (3)

9 Temmuz 2015 okunma
Sevgili Semra, Her şey yolunda mı, iyi miyim, kötü müyüm, inan ki ben de bilmiyorum. Hayatım birden bire değişti. Şahin yurtdışına gidiyor… gitmek zorunda. Aniden ortaya çıkan bu duruma uyum sağlayamadım henüz. Duygularım bir o yana bir bu yana gidip... Devamını Oku