Yayınlanma Tarihi: 15 Nisan 2013 — okunma
İnsanların kadir kıymet bilmememsine mi, nadanlığına mı, yoksa beyinlerinin istilâ edilmesine mi yanmalı? Kimine göre eski bir eşyanın hatırası varken, kimisi de bir miktar kullandıktan sonra bıkıp değiştirmek istemesi hatıralara kıymet vermemesinden kaynaklanmaktadır. Bize ait değerler bir bir yok olurken çok az kişinin bunu seslendirmesi çok acı bir şey. Halâ tarihinin ihtişam ve estetiğini gözler önüne seren eski evlerimiz beton yığınları arasında sükûta bürünmüş vaziyette için için ağlamaktadır. Bizle maalesef o binaları lüzûmsuz olarak görüyoruz.
u gün martılarla yarenlik eden ve çok az kişinin varlığından bile bihaber olduğu eski iskele bütün zarafeti ile duruyor. Siz onun metruk haline bakıp da bir işe yaramadığını sanmayınız. O bir tarih, bir kültür ve bir hafızadır. Bu gün yenisi ne işe yarıyor bilmiyorum ama yıllar önce bu günkü yenisinin yaptığı işten daha fazlasını yaptığı muhakkak. Ulaşımın günümüzdeki kadar gelişmemiş olduğu zamanlarlarda deniz yoluyla kaç kişi sefer yaptı başka diyarlara oradan kim bilir.
Şu haliyle insanlardan şikâyetçi olması lazımsa eski iskele şikâyet etmeli. Vefasızlığımızı, duyarsızlığımızı, cahilliğimizi ve kadr ü kıymet bilmeyişimizi yüzümüze vurmuyor. Bize olan küskünlüğünü bize yakın olan kısmının sahilden ayrılmasıyla göstermiş. Kendisi denizin içinde kendisini anlayacak birilerini bekliyor.
Kim bilir kaç nişanlı kızımız veya ablalarımız askere yol etti nişanlısını. Kaç taze gelin el salladı gemilerin ardından kavuşmak için askere giden kocasına, kaç sevdalı sadece hüzünlü ve mahzun bakıp durdu ardından kalkan vapurun iki damla yaşı denize akıtarak. Kaç insan yeni umutlar, yeni ufuklar için ayrıldı o iskeleden. Kaç çocuğun minicik kalbi cızz etti babası kendisini terk ederken. Kaç hasta şifa bulmak için ayrıldı oradan ve kaç insan anlıyor bu satırların manasını şimdi…
Belki onu orada fazlalık gibi görenler bile vardır. Belki de yıkılmasını isteyenler bile… Göz zevkine uygun olmadığını düşünenler de bulunabilir. Ama bir hafızanın, bir tarihin yok edilmesi demek bir yerin yok edilmesi demektir. Bize ne oluyor? Bize neler oluyor? Bu gün bir başka ülkede böyle bir şey olsa seyahat acenteleri turlar düzenler. Yıllarca sahte Truva atını görmeye gidenlerin sayısı hiç de az değildir.
Şayet bu günün neslinden o köprünün bu haliyle fazlalık olduğunu düşünen varsa – ki sanmıyorum- ona zihnin işgal altında olduğunu rahatça söyleyebilirim. En kısa zamanda bu iskelenin tarihçesi yazılıp yaptığı hizmetler duyurulmalı, yeni nesli dedeleriyle “köprü” kurması sağlanmalıdır. Yoksa yazık olur onca emeğe, onca gözyaşına, onca yürek yangına…
Sadece martılar dost onlarla şimdi. Yeni iskelenin yanında yıllara meydan okuyan edasıyla duruyor. Onun üzerinde bu günkü gibi âşıklar el ele, kol kola gezemediler belki. Ama gönül gönüle gezdiler. Göz göze gelemediler ama aralarında mesafe tanımaz bir sevgi “köprüsü” kuruldu hem de en edeplisinden. Balıkçıların uğrak yeri, gurbettekilerin vuslat yeri ve daha nice insana dair hasletlerin şahidi oldu. Şimdi ise vakûr ve vazifesini yapmanın haklı gururunu taşıyor üzerinde.
Peki, siz onun için ne düşünüyor, ne yapıyorsunuz?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.