Yayınlanma Tarihi: 13 Ocak 2017 — okunma
I.Patiska,sevgilinin “saçlarına dadanan kırlangıç sürüsü”dür.
Anıların bireyin iç dünyasında oluşturduğu dinginlik hali…Sevgilinin yaşamı,zamanı ve mekanı güzelleştirme şarkısı…Tematik anlamda yaşadığı ve şiirinin iç dünyasına yedirdiği geleneksele bağlanan temiz geçmişi mısralarda tekrar yaşatıyor Akçiçek.Ontik anlamda kendini geçmiş zamanın izlerinde ve siyah-beyaz hallerinde mutlu bulmanın sevgilideki şefkat,huzur ve iyilik yansımaları…O,ailenin ve evin genişliğine o kadar çocuksu bir yuva kurar ki kırlangıç sürüsü onun sevgi doluluğuna sığınır ve yaşamanın şarkısı başlar.
II.Patiska,sevgilinin sesinde şırıltılı âhengiyle akan Türkçedir.
Nedense çocukluğumun çakıl taşları ,bana hep denizi anımsatır.Çakıl taşlarının denizin şefkati veya hiddetiyle buluşması,buluşmadan anımsayacağımız onca yaşanmışlık ve buluşmaya yükleyeceğimiz onlarca veya yüzlerce sembolik anlam bizi denizin o hiç değişmeyen ve akıp giden alfabesine götürecektir.O alfabenin adı sevginin diğer adı olan mavi Türkçedir.Belki Enver Ecan’ın “Türkçenin Dudakların Sen” daha çok yakışır buraya.Türkçe liriktir ve sevgilinin sesinden doğan o lirizm “ak süt”ten başlayarak denizin maviliğine kadar uzanır.
III.Patiska,sevgilinin nâr’ıdır.
Hiç keşfedilmemiş zaman yaprakları kendi hükmünü koyarken insan doğada var olma sıkıntı ve mücadelesi içinde daima ve tek şeye hep muhtaç ve gebedir aslında:sevgi.Keşfedilmeyi bekleyen zaman parçaları arasında bireyi gönendiren sevginin ve sevgilinin deniz ve kumsalın buluşması gibi sevgiyi buluşturma istencinin nâr halidir.Nâr belki burada tevriyeli olarak bu yakıcı istencin kırmızıya bürünen mavi alevidir de.
IV.Patiska,yoksul bir yağmurun güne uyanmasıdır.
Bazı insanların beden takvimlerinde gül izi diken izinden daha derindir.Bazı insanların zamana adadıkları yağmurları vardır.Bunu, diken izi gül izini gölgede bırakmış ve şiddetli rüzgarlarla bahçesi tarumar edilmiş insanlar hissedebilir ancak.
V.Patiska,kuşların yüzlerinde suların lirik bakışıdır.
Yeryüzünde nehirlere,ırmaklara,denizlere… adını veren kuşlardır sadece.İnsanlar ad vermişlerdir ancak yalnız kuşlardır bilen yaprakların ucundan suyun huyunu.Sadece kuşlardır doğayı özgürleştiren.
VI.Patiska,insanlara armağan ettiğimiz temiz ve beyaz öpücük zamanlarıdır.
İnsanlar çok nadir olarak hayatlarımızda öpücükleriyle vardırlar.Bizlere bir kumru kadar yakın ve mahrem bir gül gibi değerli olan bu izlere zaman bazen en dikenli hediyesini sunar:yarım bırakılan bir sevgi.Hayatta bitirmediğimiz nimet kendi meşrebine göre zamanla küflenir.Bazı aşklar da baştan küf tutar.Zaman sadece bizimle oynar.
VII.Patiska,doğada sevgiliyi görmenin gün ışığı halidir.
Günümüzde yok olmaya yüz tuttu ama yine de söylemekte yarar var:Gün ışığının toz zerreciklerinin içerisinden şefkatle geçmesi gibi insan insanın içine şefkatle bakmalıdır.Zira gönül sadece sevgiyle değil şefkatle de büyür.
VIII.Patiska,hercai bir çiçeğin sevgilinin gamzesinden taşma haşarılığıdır.
Akçiçek’in halk şiirinin imge dünyasından şiirine taşıdığı lirik söyleyişleri modern bir söyleme dönüştürdüğü çok mısrası vardır.Sanırım Karacaoğlan’ı çıldırtacak hercai iki dize kanımca dudakları yeşillendirir:”ifşa ediyor gülüşünü/yanağından taşan gamzen”
IX.Patiska,çocuk acemiliğinin minik cümleleridir.
Akçiçek’in şiir evrenindeki çocuk duyarlılığı alttan alta gizli bir nehrin akması gibi hemen hissettirir kendini.Onda bu temanın temel bir duyarlık alanı olduğunu söylesek yanlış olmaz.Aslında kendisi de birçok söyleşisinde ve yazısında bunu doğrulamıştır.Çocukluk onun imge evidir,hayata bakış açısının ontik geçmişidir.Lirik zamanlara armağan ettiği her şiir,çocuğun,çocukluğun ve çocuksuluğun izlerini taşır.Mustafa Uçurum’a göre Akçiçek,”içimizdeki çocuğu uyandıran,bazen unuttuğumuz ve göz ardı ettiğimiz çocuk yanımızı acıtan şiirlerin usta şairidir.”(1)
Ethem Baran ve Hakkı Uslu ile yaptığı bir söyleşisinin başlığı aslında tüm şiirlerinin tematik ve psikolojik boyutunu oluşturur:”Şiirlerim,çocukluğumun kısa tarihidir.”(2)Çocuk acılarının başat öğe olmasını vurgulamasının yanında içindeki sevinci var etme çabasını da içindeki çocuğun ölmesini istememesine bağlıyor.Bu durumun psikodinamik etki ve görüntüleri elbette incelenmeye değerdir.Bir kaçış ve sığınma imgesi olarak kullandığımız çocuk ve çocukluğun Akçiçek’in şiir evreninde temel bir çıkış noktası olması onun şiirlerinin beslenme damarlarını da çözümlememize yarayacaktır.
Size biraz garip bir benzetme gibi gelecek ama söylemeden edemeyeceğim:Çocuk yuvanın tüm cümlelerini “balkon”a taşır.Balkon,yuvanın çevreye açılan ilk mahrem kapısıdır.Çocuğun dünyasında ilk sırada olan ise ne mahremiyet ne de yuvanın gizli işleyişidir.Onun için önemli olan atlıkarıncanın bahçeden sokağa nasıl kaçacağıdır.Bunun için eylemler ve cümleler kısa kalsa da çocuk bu acemilikle usta bir şairdir.
X.Patiska,bir şiirin en devrik halini ışığın rengine boyamaktır.
İrfan Yıldız’ın Modern Ordu Şairleri’nde Gökhan Akçiçek için yazdığı yazıdaki bir cümle aslında onun şiirsel evrenindeki özü de betimler:”Şiirlerinin tamamı okunduğunda;doğaya verdiği değer,doğaya atfettiği vazgeçilmezlik açıkça görülür.”(3)Akçiçek’in çocukluğu,annesine ve babasına duyulan ve şiirlerine yansıyan hüzünlü özlemleri,çocuğa ve çocukluğa sığınan hassas kalbi kadar doğa da şiirlerinin lirik bir boyutunu oluşturur.”Elma kokusu,okyanus tuzu,gök mavisi,rüzgar,yağmur,deniz,yeşil,güne saydamlık katan beyaz…” hep doğanın onun psikodinamik geçmişinden imgelere yansımış görüntüleridir.İnsanı doğayla bütünleştiren ve buluşturan ve buradan bir dinginliğe ulaşmaya çalışan uysal bir şiirdir Akçiçek’in şiirleri.Sahi,ışığın rengi sizce nedir?
(Devam edecek…)
Yararlanılan Kaynaklar
1-Gökhan Akçiçek,Ordu Şairleri Antolojisi,Kumdan Yazılar Kitaplığı,Şubat-2008,s.93.
2- Gökhan Akçiçek,Ordu Şairleri Antolojisi,Kumdan Yazılar Kitaplığı,Şubat-2008,s.95.
3-İrfan Yıldız,Modern Ordu Şairleri,Serüven Yayınları,Kasım-2011,s.67.