Yayınlanma Tarihi: 5 Eylül 2013 — okunma
Günlerdir izliyoruz. Televizyonlar bağır bağır, gazeteler avaz avaz. “Mısır’da katliam…” Katliamdan görüntüler… Kanlı insan bedenleri… Göğe yükselen dumanlar… Ağlayarak, bağırarak sağa sola kaçışan insanlar… Çatılardan atılan çocuklar…
Ve ben, insanlığımdan utanıyorum.
“Rojava’da katliam!” Silah sesleri, bombalama görüntüleri… Küçücük bebekler kan içinde… Sağa sola savrulmuş çıplak çocuk bedenleri… Yaralı, ölü çocuklarını kucaklarında taşıyan analar-babalar…
Ve insan olmaktan bir kez daha utanan ben.
“Şam’da kimyasal katliam! Şam’ın bir mahallesinde 1300 kişi can verdi… Suriye’de Esad’a bağlı güçler ölüm yağdırdı… Ölüm bu kez çocukları da vurdu…” Sokaklarda koşuşan insanlar, dolup taşan hastanelerin görüntüleri, panik içindeki doktorlar…
Ve yine utanç içindeyim.
İzliyoruz. Günlerdir izliyoruz ve hâlâ da izlemeye devam ediyoruz. Sabah yine açtık televizyonu. Öğrenelim istedik ne olup bittiğini dünyada; biz uyurken… Kahvaltıdayız. Ama yemek ne mümkün. Lokmalar boğazımda düğümleniyor. Yutkunuyorum, yutamıyorum. Bırakıyorum yemeyi, bekliyorum görüntü geçsin diye; saygıyla…
Ne o?.. Birden değişti ekran. Masal âleminden bir prenses. Süzüm süzüm süzülüyor. Yüzündeki ifade gülümseme ötesi. Bir sağa bir sola belirgin açılarla bükülüyor. Anlatıyor. Peri padişahının küçük kızı olsa gerek. Neler söylüyor böyle?.. Diyor ki: “24 ayar altın kaplı çikolatalarımız var. İsviçre çikolatası kalitesinde, çok lezzetli.” Sunucu çok olağanüstü bir şey sunmanın gururunu ve vurgusunu taşıyor sesinde. Diyor ki: “Altın kaplama ürünler Arap ülkelerinden sonra Türkiye’de de rağbet görmeye başladı. Çikolatadan nikâh şekerine, el sabunundan bitki çaylarına kadar birçok çeşidi var. Altın kaplı çikolatalar sadece gösterişiyle değil aynı zamanda tadı konusunda da çok iddialı.”
Beynim çınlıyor. Sesler, görüntüler birbirine karışıyor. “Özgür Suriye Ordusu, PYD araçlarını bombalıyor… Mısır’da kanlı Cuma… Kan gölüne dönen sokaklarda, yüzlerce hatta binlerce kişinin hayatını kaybettiği belirtiliyor…” Ve çatılarda keskin nişancılar… Mermilerden kurtulmak için kendilerini metrelerce yükseklikteki köprülerden atan insanlar… Bombaların tahrip ettiği evler…
Birileri benimle alay ediyor. Alay devam ediyor. Sunucu sesleniyor; çok yükseklerden, çok uzaklardan, fildişi kulesinden: “Altın iyi bir iletken. İşte bu sayede güzellik sağlıyor. Altın tozu kaplı sabunlar da en çok ilgi gören ürünlerden. Ellere piling yapıyor, kokusu da oldukça güzel.” Vay, vay, vay… Prenses alıyor sözü; ellerini ovuşturarak ve hafif sallanarak diyor ki: “Cilt bakımı ürünlerimizden biri… Çok tercih ediliyo bayanlar tarafından. Özellikle el yıkamak için kullanılıyo. Yine altın parçaları elinizde kalıyo ve elinizi yumuşatıyo. Değişik kokusu elinizden uzun süre gitmiyoo. Çünkü diğer sabunlardan çok farklı. Değişik bir bitki kokusu mevcut içerisindee.”
Ve haberler: “Mısır İçişleri Bakanı 500 kişinin öldüğünü açıkladı… Cenazeler camilere sığmadı… Kahire’de bazı resmi binalarla araçlar ateşe verildi… Ceylanpınar’da ölüm korkusu… Sınır ötesinden mermi ve şarapnel yağdı… Lübnan’da kaçırılan Türk pilotlardan haber alınamıyor… Suriye’de sarin gazı ile vahşet…”
İnsanlığımdan utanıyorum.
Masal âlemi mi dünyaya taşındı, yoksa düş müdür benim gördüğüm? Prenses anlatmayı sürdürüyor, yine sözcükleri yaya yaya şöyle diyor: “Çayımız 24 ayar altın kaplı tozla oluşmakta. Bitki çayıdır. İçerisinde biçok bitkiler bulunmakta. Normal bi çaydanlığa tek bi tohum attığımızda eeee farklı şekilde açıldığını görüceksiniz. İçinden önce yapraklar çıkıcak daha sonra çiçekler ve inanılmaz leziz bir tat almaya başlıycak. İkili çikolatamız 55 yüro, sekizli çikolatamız 175 yüro, çaylarımız 69 yüro, sabunlarımız 69 yüro…”
…ve ben bir kez daha utanıyorum insan olmaktan!