Yayınlanma Tarihi: 24 Şubat 2010 — okunma
Yeşil hat ile evime giderken, özellikle yaz aylarında birçok kişinin “Terme’ye, Samsun’a gider mi?” diye sorduğunu biliyorum.
Burada yaşayanlar hemen gülümsüyor ve “yok gitmez” diyorlar. Bu gülüşün içinde birazda soranın cahilliğine gönderme oluyor.
Yeşil hat, kırmızı hat nerelere uğruyor. Nereye kadar gidiyor. Burada yaşayanlar biliyor. Peki yabancı olanlar, bilmiyorlar tabi ki.
İşte şimdi gecede rahatça okunan ışıklı bir sistem ile nereye gidildiği yazılmış, dolmuşun ön camına.
Sordum 100 TL’lik bir masrafı varmış. Aynı dolmuşun, koltukları beyaz deri (tabiî ki suni) kaplı, zemin de tertemizdi. Çok memnun oldu.
Şu an plakasını yazmak isterdim. Toplu taşıma araçlarımız kalabalık kitleleri taşıyor. Özellikle yeşil hat sahilde. Temiz ve ulaşımı kolaylaştırıcı olması çok önemli. Hepsinden aynı itinayı bekliyoruz.
Kırmızı ve Fayans yasak
Allah’ını seven bu güzel kentin, dış yüzey cephesinde cart kırmızı renk ve fayans kullanmasın. Bir kentin dokusu vardır, pastel renklerin hakim olduğu.
Dış yüzey çok önemlidir. Hatta yüzeyden sadece bir yüzey daha çok görünendir. Bu güzel kenti severken herkes seviyor ama bir o kadar da güzel Ünye’nin güzel yüzüne kezzap döküyor, neşter atıyor.
Kıpkırmızı, çatlak turuncu, alüminyum, fayans kaplamaları, cam mozaiklerine ne gerek var. Belediye bu konuda da yetkilidir. En azından “çatlak kırımızı ve fayans” yasaktır diyebilir.
Benim gözüme diken gibi batıyorlar, “sıvasız ev ve bina olmasın” derken bu kez saçma sapan dış cephelerle kent renk çamuruyla, cümbüş yerine dönmesin valla.
Yıkacaksanız tamir etmeyin, tamir ettinizse de yıkmayın, yazık bu ülkenin parasına.
Yukarıdakiler bilmezler. Her gün kentte yeni bir havadis, küçük bir rüzgar dalgası gibi her yeri tozutur geçer. Günlük kent dedikoduları. Nerede başlar, aslı nasıldır, bilinmez.
Stadyum yıkılacakmış, dibindeki dükkanlar yıkılacakmış, kapalı spor salonu yıkılacakmış, sağlık olacağı yıkılacakmış, hastane yıkılacakmış, sigorta hastanesi yıkılacakmış, Atatürk parkı dolacakmış, Anafarta İlköğretim Okulu yıkılacakmış, ziraat bankası yıkılacakmış, şişleme yıkılacakmış, çamlıktaki çamlar kesilecekmiş, ıhlamurlar, çınarlar kesilecekmiş…
Ne kadar yıkmaya meraklı bir zihniyet oluştu. Aynen de söylentiler gerçekleşiyor, yıkmaya ve yapmaya. Anlamıyor, ayıklayamıyor insan. Yıkmadan yapabilen bir şey yok. Amaç halka hizmet mi, birileriyle para kazanmak mı? Söylemeyi bırak, sormak bile suç.
Döner Çeşme Meydanı’nda, dönen mermer toplar
Döner çeşme ne demek?
Mustafa Karagat uzun uzun anlatmıştı. O zamanlar “döner çeşme” diye anılan yerde şimdiki çeşme yoktu.
Eskiden bir “döner çeşme” varmış. Nedir döner çeşme? Çeşme tamam da Efendim Osmanlı Devleti mimarisin şaheserleri camilerde, mihrabın iki yanında uzuca 10-15 cm çapında iki silindir şeklinde mermer bulunur. Temele bağlı metal bir mekanizma üzerine oturulan bu mermerler, zeminden gelen en ufak bir sarsıntıda dönmeye başladıklarında insanlar deprem olduğunu anlıyor.
Bu mermerler depremi önceden haber verebiliyor.
Ünye’de ki çeşmede böyle sütunları olan bir çeşmedir. Zaman içinde tahrip olduğundan sadece adı kalmıştır.
İşte o çeşmeyi yeniden Sait Kapıcıoğlu yaptırmıştır. Hem de Ünye taşından.
O çeşmenin dört köşesinde dört havuz üç tanesinde de su gücü ile dönen mermer toplar var. Ben bu topları belediye yaptırdı sanıyordum.
O topların da maliyetini Sn. Sait Kapıcıoğlu karşılamış. Ahmet Cemal Can’ın dediğine göre.
Kendisi ağzına bile almaz. Benim merak ettiğim kendisine, yetkili makamlardan teşekkür eden olmuş mudur?
Bence Sn. Sait Kapıcıoğlu’nun “Ben Ünye’yi çok seviyorum, en çok ben seviyorum. Memleketimin sevdalıyım diyenlere mesajıdır.
O, bu hamasi nutuklardan atmıyor, gönülden sevdiği memleketine, kalıcı geçmişi hatırlatan, geleceğe de kol atan mermer ve Ünye Taşından çiviler çakıyor.
Bence herkes memleketini böyle sevsin.
Yoksa sussun. Kuru söylemeler sıktı artık.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.