Yayınlanma Tarihi: 15 Aralık 2021 — okunma
Kır yıla yakın çalıştım devlet dairesinde. Okuduğum yıllar hariç…
Daha öğrenci iken tanıştım resmiyetin ve makamın soğuk yüzüyle. Arkadaşlarım, ne zaman “Seni idareden çağırıyorlar” diye haber verdiğinde içimde bir fırtına ile çalardım okul müdürünün kapısını.
Her öğrenci şu veya bu sebepten uğramıştır “İdare” denilen yere. Orada konuşulanlar ne olursa olsun anlatamadığın bir huzursuzluk kaplar içini. Korkuyla karışık bir ürpertidir bu.
Yıllar geçti, öğretmen olduk. Bu sefer yine yolumuz düştü “Müdür odasına.” Acaba ne oldu kaygısıyla girerdim o odadan içer.
Yıllar sonra emekli oldum. Yolum bir okula düştüğünde kapıların üzerinde bulunan “müdür” yazısı yıllar öncesine görürü beni. Fiili olarak okulda vazifem olmasa dahi soğuktur o tabelanın yüzü.
Emekli olup olmamak bir şey değiştirmiyor yani. O his nasıl yerleşmişse insana terk edemiyor. Bu bahis biraz uzayacağı için tahliline girmek istemiyorum şimdi.
Çocukluğumun “abi” diye bilinen eğitimci Mustafa Çakır’ın Fatsa Elit Kurs Merkezinde çalışmaya başlamasından sonra önce ziyaret maksatlı uğradığım eğitim kurumuna zaman içinde oranın bir ferdi gibi hissettim kendimi. Mustafa Hoca ile komşu köylerdendik ve saygın bir kişiliği vardı. O zamanlar sevgi dile getirilmez “gönül” ile olurdu. Tabii saygı da…
İlk ziyaretimden sonra başta Birsen Neslihan Arslan hanımefendi başta olmakla birlikte diğer görevlilerle de tanışmaya başladım. Çalışma saatleri içerisinde sınırlı sayılacak zaman diliminde neler konuşulursa onları konuştuk.
Fakat ne zaman uğrasam; o, okullarda bulunan soğuk bir oda değildi bulunduğum yer.
Şahsen görevli olduğum sürenin 18 yılını idareci olarak geçirdim. Bu zaman zarfında diğer bütün idareciler gibi “Yukarıdan ne derler” kaygısı ile yapabilecek olduğumuz şeylerden vazgeçmişliğimiz de oldu. Bu resmi görevli herkeste olan bir şeydi. Çükü, “Yukarıdakilerin de” yukarısı vardı. İşte bu görünmez zincir, insanın elini kolunu bağlıyor çok şey “…mış” gibi yapılıyordu.
Burada noksanlık mevcut kişilerde değil, “sistem” denilen “tabu”nun sessiz dayatmasındaydı. Bunun da aşılması yakın gelecekte mümkün görülmüyor.
Bir özel eğitim kurumu olan Elit Kurs Merkezi ve çalışanları insana aile sıcaklığını hissettiriyor. Yakine tanıdığım ve saygı duyduğum Mustafa Çakır Hocam ile yine orada tanıştığım kurs yetkilisi Birsen Neslihan Arslan Hanımefendi temsil ettikleri yere çok münasip şahsiyetlerdi.
Birsen Neslihan Hanımın kültür, sanat edebiyat ile ilgili görüşlerinden epeyce istifade ettim. Aramızda çeyrek asırdan fazla nesil farkı olmasına rağmen bu yaşımda bile hayat bilgilerimi artırdım. Kimse “Bu zamandan sonra ne işine yaracak” demez her halde. Bakın buradan yazarak en azından “Öğrenmenin yaşı olmadığını” anlatmama vesile oldular. Ayrıca bilgi sadece yaşta değildir. Herkesten öğrenilecek bir şeyler vardır.
Her ziyaretimde olduğu gibi bu ziyaretimde de çok şey öğrendim. Mustafa Çakır Hocamın vakur ve saygın duruşu bir beyefendi duruşuydu. Sohbetimiz içinde kullandığı cümlelerden de istifade ettiğimi söylememek olmaz.
Yıllar önce korkarak, çekinerek girdiğim o soğuk idare odalarına inat, beni sıcak bir ortamda karşılayan Mustafa Hocam ile Birsen Neslihan Hanıma teşekkür ederim. En azından bazı yerlerin samimi olduğunu öğrettikleri için.
Ne demiş atalar: “Mekânları şereflendiren içindekilerdir.” Bulunduğunuz yeri şereflendiriyorsunuz.
Sağlıklı, huzurlu ve başarılı yıllar temennisi ile…
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.